Bu hafta ülke gündemi yine dopdoluydu. Tabii tartışmalar da…

15 Ocak Cumartesi günü, Türk Telekom Arena Stadının açılış maçında Başbakan Tayyip Erdoğan, taraftarlar tarafından ıslıklanarak stadı terk etmek zorunda kaldı. Ardından Başbakan “Galatasaray Kulübünün bir Allah kuruş hesabı yoktur.600 trilyonu bulan yatırımın karşılığı bu olmamalıydı. Ama biz ‘At denize balık bilmezse Halık bilir’ diyoruz” açıklamasını yaptı ve protestoların ‘organize’ olduğunu söyledi.  

Sponsor Bağlantılar

17 Ocak Pazartesi günü, Taraf gazetesi şok bir manşetle okurlarının karşısına çıktı: “Savcı şüpheli bilirkişi tutuklu” Emre Uslu’nun haberine göre ordudaki bir Ergenekon soruşturmasına bakan askeri savcı Balyoz şüphelisi olurken, o soruşturmada bilirkişilik yapan binbaşı ise Gölcük soruşturmasında tutuklanmıştı. Sonuç: Sanık, savcı ve bilirkişi Ergenekon’la ilişkili davalardan sanık olarak yargılanıyor! Aynı günkü Taraf’ta Mehmet Baransu köşesinde şunları yazıyordu: “Önümüzdeki 6 aylık süreçte kamuoyunu meşgul edecek bir dizi eylem planı sahneye konulmaya çalışılıyor. Hedefte 2011 genel seçimleri ve ardından yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi var… 2011 planıyla ilgili düğmeye Deniz Baykal’ın kasetinin servise konulmasıyla basıldı. Planın bir bölümünü ilk fark eden isim, arkasından hançerlenen Baykal oldu. Aday değilim diyen Kemal Kılıçdaroğlu, 24 saat sonra CHP Genel Başkanlığı’na adaylığını açıkladı. Ankara planı devreye sokmuş ancak referandum sonucu istediği gibi olmamıştı. Yaşanan tam bir hayal kırıklığıydı. Ankara uzun bir süre bu şoku üzerinden atamadı. Ta ki Fenerbahçe’nin emekli sakinleri devreye girene kadar. Yeni bir plan için eldeki tüm kartlar açıldı. CHP- MHP koalisyonunun kurulması için bazı stratejik planlamalar yapılacaktı. Bu arada beklenmeyen bir şey oldu. Gürsel Tekin planı açık etti. Yakın bir zamanda, özellikle mart ayıyla birlikte Hizbullah, radikal İslami gruplar ve 28 Şubat’ın figüran aktörleri sahnedeki yerlerini alacak. Güneydoğu ise hareketli günlere gebe. Olayların kontrolden çıkması sağlanarak, OHAL ortamı tekrar inşa edilmeye çalışılacak. Tüm bu sürecin ardından, üniversite gençliğinin ve MHP tabanının sokaklara inmesi sağlanmaya çalışılacak. Yaşanacak çatışma ortamı, kontrol dışı güçleri devreye sokacak. Topyekün savaş için medya da bu süreçte aktif rol üstlenecek. Daha önce vergi borcu nedeniyle medya varlıklarını elden çıkarmaya karar veren Aydın Doğan, bu kararından şimdilik vazgeçti. Strateji değişikliğine giden Doğan, CHP- MHP koalisyonu için elinden geleni yapacak. Bu süreçte siyasetçilerin, öğretim görevlilerinin ve üst düzey bazı bürokratların da hedef olması olası. 2011 seçimlerine yönelik bu kaotik planların tamamen engellenmesi durumunda ise son koz olarak bir siyasetçinin sekreteriyle geçmiş döneme ait bir kasetinin sızdırılacağı konuşuluyor. Tıpkı Baykal gibi bu kişinin de siyaset sahnesinden çekilmesi hedefleniyor.” Baransu’nun yazdıklarıyla ilgili olarak “komplo teorisi” diyenler muhakkak olacaktır ancak Baransu’nun bugüne kadar yaptığı haberleri göz önünde bulundurduğumuzda bu iddiaların ciddiyetini de anlayabiliriz.

Aynı günkü Sabah gazetesinin manşetinde ise bir başka korkunç haber yer alıyordu: “Faili meçhul cephanelik” Mutlu Çölgeçen’in haberine göre, Şemdinli Aktütün’de 1. Jandarma Sınır Bölük Komutanlığı Karargâhının konuşlu bulunduğu Durak’taki hizmet binasının hemen yakınında bir hurda deposunda çok sayıda silah, mühimmat ve patlayıcı madde bulunmuştu. Ayrıca soruşturma halen Askeri Savcılık tarafından yürütülüyor.

18 Ocak günü, Ergenekon Sanığı Arif Doğan’ın açıklamaları bazı gazetelerde yer bulmuştu: “Hizbullah ve JİTEM’i ben kurdum.”

Aynı günkü Taraf’ın 1. sayfasında bir haber: “Kof kabadayılık davası.” Habere göre Ahmet Altan’a ve Taraf gazetesine Başbakan Erdoğan 50 bin liralık tazminat davası açmış ve Altan hakkında “hakaret” iddiasıyla savcılığa suç duyurusunda bulunmuş. Sebep ise son yazımda kısaca alıntıladığım Ahmet Altan’ın “Erdoğan ve kof kabadayılık” başlıklı yazısı… 15 Ocakta yayınlanan bu yazıdan bir gün sonra Star gazetesi yazarı Mehmet Metiner’in “Altan ve kof kabadayılık” başlıklı yazısı yayınlandı. Yazıda Metiner kısaca şunları söylüyordu: “Ahmet Altan Başbakanla gereksiz yere bir kavga başlattı. Şimdi aynı kavgayı giderek edepten ve adaptan yoksun bir dille sürdürmeye çalışıyor. Herkese minnetsiz kafa tutan adam övgüsüne mazhar olmak Ahmet Altan’ın çok hoşuna gidiyor olabilir. Ama unutmasın ki adam olmaklığın da bir ölçüsü var… Ahmet Altan gibi liberaller kendilerini ziyadesiyle önemsiyorlar. Her şeyi bir tek kendilerinin bildiğini sanıyorlar. Ülkeyi Başbakan üzerinden yönetmeye kalkışıyorlar. ‘Biz söyleyeceğiz, sen yapacaksın, işte o zaman başarılı olursun!’ kibrine yaslanan bir despotizm bu… Kendine gel Ahmet Altan, bu kof kabadayılık sana hiç yakışmıyor! Üslubun giderek seni çirkinleştiriyor! Adama yakışır bir üsluba dön bir an önce!”

18 Ocak günü Altan “Dava” başlıklı yazısında şunları yazdı: “Sen adımı vermeden bana mürebbiye diyeceksin, despot diyeceksin, utanmadan ailemi kavgaya karıştıracaksın, ben cevap verince de ‘bana hakaret ediyorlar’ deyip mahkemeye koşacaksın. Hazreti Muhammed’in çok sevdiğim bir lafı vardır. ‘Utanmadıktan sonra dilediğini yap’ diyor. Başbakan’a tavsiyem, bu lafı yazdırıp başucuna asması. Ama önemli olan Erdoğan’ın benle ilgili ne yaptığı değil, sayısını bilmediğim kadar çok davaya gidip geliyorum, benim hayatım böyle geçti, bir fazla bir eksik fark etmez, generallerin açtığı davaların yanına başbakanın açtığı davayı da koyarlar, ona da giderim… Biz ‘sevdiğimiz Erdoğan’ kaybolmasın diye uğraşıyoruz. O, Erdoğan’ı kaybettirmek için uğraşıyor. Bir Çankaya için değmez kaybolmaya. Çankaya’ya belki çıkarsın ama aynaya baktığında bir boşlukta Hazreti Muhammed’in lafını görürsün yalnızca. ‘Utanmadıktan sonra dilediğini yap’.”

Aynı gün Taraf’tan Melih Altınok ise aynı konuyla alakalı şunları yazdı: “En karlı konum nedir, siyasal iktidara kayıtsız şartsız yandaşlıkla kimler neler kazanıyor bilemiyorum. Ama belli ki siyaseten farklı noktada durdukları bir hükümetin demokratikleşme ve şeffaflaşma adımlarına evet deyip, onun despot çıkışları karşısında seslerini çıkartanları hiç mi hiç anlamamış Metiner. Bizleri de kendisi gibi sanıyor yazarımız. Demokratların hakkaniyetli tutumları karşısında ‘kaç para aldınız. Kaç para, para, para…’ diye söylenirken aslında sevmeyecekleri eşeğin önüne oy koymayacak kadar hesapçı olduklarını açık eden solcumsular gibi davranıyor.”

Ve Agos gazetesi genel yayın yönetmeni gazeteci Hrant Dink’in öldürülüşünün 4. yıldönümü olan 19 Ocak Çarşamba günü gazetelerde Dink cinayetiyle ilgili haberler ve köşe yazıları göze çarpıyordu. Taraf gazetesinin ortaya çıkardığı 2009 tarihli Kafes Eylem Planı’nda şu ifadeler yer alıyordu bu cinayetle ilgili: “Rahip Santoro, Malatya Zirve Yayınevi ve Hrant Dink operasyonları sonrasında, Türkiye’de yaşayan gayrimüslimlerin irticai grupların hedefinde olduğu yönünde kamuoyu oluşmuş, ancak AKP tarafından, karşıt medyanın da desteğiyle, söz konusu
olayların Ergenekon tarafından organize edildiği şeklinde yoğun propaganda faaliyetlerinde bulunulmuştur.” AKP’yi zor durumda bırakmak amaçlı, darbeye ön hazırlık mahiyetindeki bu cinayetin içinde devletin üst kademesinde yer alan bazı görevlilerin yer aldığı artık bugün aşikâr. Bugün gazetesi yazarı ve Ankara temsilcisi Adem Yavuz Arslan’ın geçen hafta piyasaya çıkan “Bi Ermeni Var- Hrant Dink Operasyonu’nun Şifreleri” kitabında çarpıcı bilgi ve fotoğraflar da bu iddiaları güçlendiriyor. Örneğin kitaptaki bir fotoğrafta Dink’in ölümünden 2 hafta önce “Beni tehdit ediyor” dediği Veli Küçük ile dönemin Trabzon İl Jandarma Alay Komutanı Albay Ali Öz yan yana görülüyor.

20 Ocak günkü gazetelerde Hrant Dink’in, öldürüldüğü Agos gazetesinin önünde anıldığı haberleri yer alıyordu. Ayrıca tam da Balyoz Darbe Planını Taraf’ın yayınlamasından 1 yıl sonra Gölcük Donanma Komutanlığında bulunan çuvallardan çıkan Balyoz belgeleri bulunuyordu bazı gazetelerde: Hrant Dink, Etyen Mahçupyan gibi isimlerin yer aldığı ölüm listesi, gözaltı ve infaz listeleri, kimilerince sahte denilen belgelerin orijinalleri ve yeni ekleri, Poyrazköy cephaneliğinin yazılı emirleri… Bu belgeleri yayınlayan Taraf, Bugün, Zaman, Star ve Yenişafak gibi gazeteler daha sonraki günlerde de bu belge ve bilgileri yayınlamaya devam ettiler.

21 Ocak günü Zaman gazetesi “Balyoz’un inkâr edilecek hali kalmadı” manşetiyle çıkarken, Taraf “Balyoz’un hedefinde dört cami vardı”, Star ise “Balyoz’un parası ‘örtülü’den” sürmanşetleriyle çıktılar. Ortaya çıkan belgelerle ilgili 21 Ocak günü Ahmet Altan “Yaşayan Cunta” başlıklı yazısında: “Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, televizyonlarda ‘Allah Allah diye bağıran bir ordu camileri nasıl bombalar’ diye bağırıyordu geçen yıl. Belgeleri okusun da ‘nasıl bombalanırmış’ öğrensin. Ya yönettiği ordunun içinde neler olduğunu bilemeyecek kadar beceriksizdi ya da gerçekleri bildiği halde düpedüz yalan söylüyordu” diyordu. Balyoz Planı tam 1 yıl önce Taraf tarafından yayınlandığında “Bu belgeler sahte” diyenler yeni belgeler karşısında da sessiz kalmayı tercih ettiler maalesef. Doğan Grubu’nun başını çektiği gazetelerde bu belgelerle ilgili haberler yine yer almadı. Sözcü, Yeniçağ ve Hürriyet gazeteleri bu belgeleri hiç görmezken, Sabah ve Vatan gazeteleri 1. sayfadan çok küçük görürken, Zaman, Taraf, Bugün, Star ve Yenişafak gazeteleri haricindeki gazeteler ise iç sayfalarda ayrıntıya girmeden Balyoz’u haberleştirdiler.

Örneğin 22 Ocak Cumartesi günkü gazetelere baktığımızda…

Zaman, “Balyoz, çuvala sığmıyor” manşetiyle çıkarken, manşetin yanında Eski Kayseri İl Jandarma Alay Komutanı Albay Cemal Temizöz’ün yargılandığı Diyarbakır’daki faili meçhuller davasında Binbaşı Hasan Başök’ün “Biz köyleri sarardık Cemal Albay’ım gelip teslim alırdı” açıklamaları yer alıyordu.

Taraf, sürmanşetten “Ege’de 2002- 2003’te tırmanışa geçen hava sahası ihlalleri, Atina ile gerilim hedefleyen Balyoz Planı’nın uygulandığını gösteriyor.” haberini verirken, Ergenekon’un “bir numarası”na değinen “Akıllarında ‘bir numara’ var” manşetiyle “Kılıçdaroğlu’ndan sonra MHP lideri Bahçeli’nin de Ergenekon sanığı Haberal’ı partisine davet ederek milletvekilliğine aday göstereceği kulislerde konuşuluyor” haberini duyurdu.

Star, Temizöz davasıyla ilgili olarak Binbaşı Başök’ün “Temizöz emretti Toros’la götürdük” manşetiyle çıktı.

Sabah, Kırmızı Bülten’le aranmasına karar verilen Bedrettin Dalan’ın avukatlarının İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunduğu dilekçede yer alan “Tutuklamayın yurda döneyim” sözlerini vermiş manşetten. Balyoz belgeleri ve Temizöz davası ise iç sayfalarda küçük olarak görülmüş.

Habertürk, “Döşeme altı sorgusu” manşetiyle Gölcük Donanma Komutanlığı İstihbarat Şubesi’nde döşeme altında ele geçirilen Balyoz Belgeleriyle ilgili 7 amiralin Genelkurmay’a çağrılıp sorguya çekildiğini duyurdu.

Milliyet, iç sayfalarda Gölcük’te yapılan aramalarda 2 kurmay albayın ve 2 kurmay binbaşının 14 ayrı konuda AKP’nin icraatlerini takip için görevlendirildiği notlardan bahsediyordu. Temizöz davasıyla ilgili olarak Binbaşı Başök’ün sözleri görülmezken “Temizöz isyan etti” başlığıyla Temizöz’ün sinirlenerek söylediği birkaç cümle haber değeri görmüş.

Radikal, iç sayfalarda Askeri savcılığın, Balyoz belgelerinin donanmaya nasıl konulduğunu araştırdığını duyurdu. Temizöz davasıyla ilgili olarak ise eski Cizre Belediye Başkanı ve korucubaşı Kamil Atak’ın “Koruculuk sistemini kaldırın” cümleleri haber değeri görmüş.

Hürriyet ise hem Temizöz davasında söylenen cümleleri hem de Balyoz belgelerini haber değeri olarak görmemiş. Gazetenin Balyoz belgelerini haberleştirmemesi birçok okurun dikkatini çekmiş ve gazetenin “okur temsilcisi” Faruk Bildirici pazartesi günü bu konuya değinmiş.

İşte böyle bir ülkenin medyası içerisinde dimdik ayakta duran birkaç gazeteden biri olan, mütevazi kadrosuyla birçok belge ve bilgi yayınlayarak ülkemiz demokrasisinin bugün daha iyi durumda olmasını sağlayan, Ömer Erdem’in Yenimakale’deki “liberallerin AKP’yi hedef tahtasına oturttuğu” imalı “Topyekün taarruz… Tek hedef Ak Parti” başlıklı yazısının aksine, demokratik liberaller olarak gerektiğinde AKP’nin yanlışlarını korkmadan yazabilen Ahmet Altan kaptanlığındaki Taraf gazetesine Başbakan Erdoğan’ın düşünce hürriyetine saygı göstermeyerek dava açması ve bir de bazı muhafazakar yazarların bu davayı alkışlamaları doğrusu birçok insanı yaralamış, Ergenekon kulvarının ekmeğine yağ sürmüş ve Ergenekon’un karşısında, demokrasinin yanında birlik olmamız gereken bu günlerde yakışık almamıştır.  

Ve haftanın diğer 2 önemli olayı: 1) Danıştay, başörtüsü yasağını kaldıran YÖK kararını “eğitim özgürlüğü devrimlere sadakati ortadan kaldırmaz ve başörtüsü tanınmayı engelliyor” gibi garip gerekçelerle iptal etti. CHP lideri Kılıçdaroğlu, kendisinin ve partisinin birçok dava kararını eleştiren cümlelerini unutarak kararla ilgili olarak “Yargı kararına saygılı olmalıyız” dedi.

2) Başbakan Erdoğan referandum sürecinde “Bitaraf olan bertaraf olur” diyerek eleştirdiği TÜSİAD’ın Genel Kurulunda konuştu: “Danıştay kararı kanunsuz. Artık yerli otomobil yapalım. Yaşam tarzına müdahale zulümdür. Bunu en iyi ben bilirim. Bize yapılanların hiç kimseye yapılmamasını savunuyoruz.”

3) Arena stadında Başbakan’a yönelik protestonun ardından Galatasaray’da sular durulmak bilmiyor.