GİRİŞ

HUKUK DEVLETİNİN BAŞLICA TANIMLARI:

Anayasamızın 2. Maddesinde ‘cumhuriyetin nitelikleri’ arasında sayılan hukuk devleti ilkesi, bütün uygar demokratik rejimlerin temel özelliklerinden biridir. Bu kavram en kısa tanımıyla, vatandaşların hukuki güvenlik içinde bulundukları, devletin eylem ve işlemlerinin hukuk kurallarına bağlı olduğu bir sistemi anlatır.[1]

Sponsor Bağlantılar

1961 Anayasası ile birlikte Türkiye de ilk kez hukuk devleti tanımı Anayasada yer almakta ve hatta Anayasanın temel amacının, hukuk devletini kurmak olduğu hükme bağlanmaktadır. Cumhuriyet in niteliklerinden biri de hukuk devleti olarak belirtilmektedir.

1961 Anayasası hukuk devletinin gereklerini güvence altına almış, kuvvetli bir temel hak ve özgürlükler rejimi getirmiştir.

1961 Anayasası madde 1 : ‘Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, milli, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.’

1921 ve 1924 Anayasalarında hukuk devleti ile ilgili madde yer almamaktadır.

1982 Anayasası madde 2 : ‘Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.’

Anayasa Mahkemesi de 12 Kasım 1991 tarih ve K.199143 sayılı kararında hukuk devleti ilkesini : ‘Yönetilenlere en güçlü, en etkin ve en kapsamlı biçimde hukuksal güvencenin sağanması, tüm devlet organlarının eylem ve işlemlerinin hukuka uygun olması’ olarak tanımlanmıştır.

Kemal GÖZLERE göre hukuk devleti kısa tanımıyla: ‘ Faaliyetlerinde hukuk kurallarına bağlı olan, vatandaşlarına hukuki güvenlik sağlayan devlet’ demektir.[2]

Kaboğluna göre hukuk devleti: ‘Hukuk devleti bir hukuk rejimine tabi olan devlettir, yani faaliyeti tamamen hukukça çerçevelenmiş olan ve o şekilde düzenlenen devlettir.'[3]

Günümüzde ise Adalet Bakanı Sadullah ERGİN hukuk devletini şu şekilde tanımlamıştır:’ Hukuk devleti sadece kanunu olan değil, hukukun üstünlüğüne dayanan ve evrensel standartlarla uyumlu hukukun egemen olduğu bir devlettir.’

Kanaatimce hukuk devleti : ‘insan haklarına saygılı, vatandaşın kendini güvende hissettiği, Atatürk ilkelerine dayalı, hukukun üstünlüğünün sağlandığı, çağdaş, demokratik, sosyal bir devlettir.’

Bu bilgiler ışığında: hukuk devleti despot bir rejime karşıt olarak var olmuştur. Despot bir rejimde hukuk yoktur, yönetenin keyfi yönetimi, katı emirleri ve bu emirlere uyan itaatkarları vardır. Despot bir rejimde hak, adalet, özgürlük yoktur. Bu rejimin karşıtı olan hukuk devletinde yöneten ve yönetilenlerin uygulamakla yükümlü oldukları kurallar vardır. Bu kurallara uymak esastır. Hukuk devletinde vatandaşlar güvendedirler, özgürdürler.

Peki, bir devletin hukuk devleti olması hangi şartlara bağlıdır?

Yasama organı hukuka bağlı olmalıdır, Yürütme organı hukuka bağlı olmalıdır, yargı organı hukuka bağlı olmalıdır.

A) YASAMA ORGANI HUKUKA BAĞLI OLMALIDIR:

Yasama organı kanunları yapan organdır. Yasama organının hukuka bağlı olması onun Anayasa ile bağlı olmasından ibarettir. Türkiye’de yasama organının Anayasa ile bağlı olduğu esası kabul edilmiştir. Bu ilke Anayasanın 11’inci maddesinin ikinci fıkrasında açıkça kabul edilmiştir: “Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz”. Türkiye’de bu ilkenin müeyyidesini de Anayasa öngörmüştür. Anayasamız 146 ve devamı maddelerinde kanunların Anayasaya uygunluğunun denetlenebilmesi için Anayasa Mahkemesini kurmuştur.

B) YÜRÜTME ORGANI HUKUKA BAĞLI OLMALIDIR:

Yürütme organı yasaların yürürlüğe girmesini sağlayan organdır. Yürütme organı sahip olduğu yetkileri kullanırken veya üstlendiği görevleri yerine getirirken kanunlara uygun davranmak zorundadır. Yürütme organı Anayasa, kanun, tüzük, yönetmeliklere aykırı bireysel idarî işlem yapmamalıdır. Yürütme organı bu yükümlülüğünün müeyyidesi Anayasamızda öngörülmüştür. Anayasamızın 125’inci maddesine göre, “idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır”. Yani idarenin yaptığı işlemler uyması gereken üst kurallara uymuyorlarsa, bunlara karşı dava açılabilir.

C) YARGI ORGANI HUKUKA BAĞLI OLMALIDIR:

Yargı organı kanunların Anayasaya aykırı olup olmadığını denetler. Yargısı hukuka bağlı olmayan bir devlette vatandaşların kendilerini güvencede hissedebileceklerini söylemek mümkün değildir. Hukuk sistemimizde hâkim kanunla bağlıdır. Anayasa Mahkemesi de kural olarak kanunlarla bağlıdır. Ancak Anayasa Mahkemesi kendi önüne iptal davası veya itiraz yoluyla getirilmiş bir kanunun hükümleriyle haliyle bağlı değildir. Anayasa Mahkemesi bu durumda Anayasanın hükümleriyle bağlıdır. Eğer Anayasa Mahkemesi kanunların Anayasada bulunmayan bir ilke veya kurala uygunluğunu denetlerse veya Anayasa Mahkemesi kendisine Anayasa tarafından verilmemiş bir yetkiyi kullanırsa, hukuka bağlı olmanın dışına çıkmış olur, yani hukuk devleti ilkesini çiğnemiş olur.[4]

Çalışmama bu şekilde giriş yaptıktan sonra, esas olarak konuya geçmek gerekirse, hukuk devletinin insan hakları açısından önemine değinmek icap eder.

HUKUK DEVLETİNİN İNSAN HAKLARI AÇISINDAN ÖNEMİ:

Hukuk devleti tanımında da belirtildiği gibi, hukuk devleti yöneten ile yönetilen arasında hiçbir ayrım yapmamayı gerektirir. Devlet uyulması gereken kuralları koyup uygulattığı gibi aynı şekilde kendi de bu kurallara itaat eder. Ne var ki ilkel toplumlar da sadece bu kurallara yönetilenlerin uyması beklenirdi. Bu süreç mülk devleti-Polis devleti-Hukuk devleti şeklinde kendini göstermiştir.

Bir devletin hukuk devleti olması , diğer milletlere göre saygınlık kazandırabileceği gibi ,temel hak ve hürriyetlerin güvence altına alınmış olması da ilaveten üstün bir saygınlık kazandırır.

Kişisel güvenliğin sağlanması, temel hak ve hürriyetlerin gelişme göstermesi için, gerekli şartlar hukuk devleti esas alınarak uygulamaya konulmaya çalışılmıştır.

1982 Anayasası temel haklar ve ödevler kısım başlığı altında 12. Maddenin ilk fıkrasında: herkesin , kişiliğine bağlı, dokunulamaz, devredilemez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyete sahip olduğunu belirtmiş ve ilerleyen maddelerinde bu hakların neler olduğuna, hakların içeriğine, sınırlama sebeplerine ve şekillerine değinilmiştir.

İnsan haklarının korunduğu bir ülkede, kişiler maruz kaldıkları haksızlıklara karşı kendilerini savunma amacıyla yargılama yoluna gidebileceklerdir. Bu da ancak insan haklarının korunduğu, hukukun üstün olduğu, demokratik bir toplum düzeninde var olacaktır.

Hukuk devleti ilkesinin önkoşullarından biri de hukuk güvenliği ile kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaç edinmektir. Bireyler yaşadıkları toplumda devlete güven duyabilmeli aynı şekilde devlette bu güveni vatandaşa verebilmelidir.

Temel hak ve hürriyetler kişinin insanca yaşamasını sağlayan haklardır. Bu nedenle bu haklara, insan hakları da denilmektedir. Temel hak ve hürriyetler demokratik rejimin temel unsurudur. Onlarsız bir demokratik rejimi düşünmek imkansızdır.Temel hak ve hürriyetleri garanti altına almak için belirli uygulamalar zorunluluğu vardır.[5]

1) SERT ANAYASA:

Temel hak ve hürriyetler anayasalarda yer almalıdır. Bu anayasalar da sert anayasa olmalıdır. Sert anayasanın varlığı temel hak ve hürriyetler için garanti sağlar. Pek tabii sert anayasalar, normal kanunlara göre değişmesi zor olan anayasalardır. Bu durum, kötü niyetli idarecileri frenler, vatandaşlar için ise, temel hak ve hürriyetleri açısından teminat teşkil eder. Doğal olarak anayasanın sertliği yöneticilerin keyfi davranışlarına mani olur.

2) TEMEL HAK VE HÜRRİYETLERİN KANUNLA DÜZENLENMESİ:

Temel hak ve hürriyetler sahasındaki tüm düzenlemeler genel olarak kanun tarafından yapılmalıdır.

3) TEMEL HAK VE HÜRRİYETLERİN SINIRI:

Pek tabii, sınırsız hürriyet mümkün değildir. Bazı sınırlamalar mevcuttur. Yapılan sınırlamalar sonunda toplum, demokratik toplum olma özelliğini kaybetmeyecektir. İkinci olarak, yapılan sınırlamalar temel hak ve hürriyetlerin özüne aykırı olmayacaktır.

4) KANUNLARIN ANAYASAYA UYGUNLUĞUNUN YARGI YOLUYLA KONTROLÜ:

Kanunların anayasaya uygunluk kontrolü iki şekilde yapılır. Bunlardan birincisi siyasi kontrol, ikincisi ise yargı kontrolüdür. Kanunların anayasaya uygunluğunun siyasi kontrolü tatbikatta fazla başarı sağlayamamaktadır. Çünkü, kanun yapan siyasi organla, bunun anayasaya uygunluğunu kontrol eden organ hemen hemen aynı siyasi gücün hakimiyetinde olmaktadır. Halbuki, kanunların anayasaya uygunluğunun kontrolünü yapan yargı organı, tamamen siyasi etkiden uzak, mesleği yargılama olan yüksek hakimlerden teşekkül ettiğinden deha faydalı neticeler elde edilmektedir.

Bunları da belirttikten sonra, insan hak ve özgürlüklerine ilişkin kuruluşlara değinmek yerinde olur;

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER TEŞKİLATI (BM): 2. Dünya savaşının sona ermesi ile bir daha böyle bir felakete uğramamak, kalıcı bir barış ve güvenliğin kurulması amacıyla, daha önceden başlatılmış çalışmalar, ilk olarak 1945 yılında BM ler teşkilatının kurulmasını sağlamıştır.

BM şartı bütün uluslar ve uluslar arası toplum için; gerek ulusal gerekse uluslar arası ve bölgesel alanlarda insan haklarının tanınması ve güvenceye bağlanmasını ön görmüştür.[6]

Kanaatimce; var olması zaruri bir teşkilattır. Böylelikle insan hakları tanınmış aynı zamanda güvence altına alınmıştır. Yalnızca ulusal bir sorun olmaktan çıkmış uluslar arası bir sorun haline gelmiştir.

EVRENSEL İNSAN HAKLARI BİLDİRİSİ (EİHB): 30 maddelik bir bildiridir. Bildirinin imzalanmasın da, 2. Dünya savaşından sonra devletlerin,bireylere tanınan hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması konusunda birleşmesi de etkili olmuştur. Bu bildiriyle, yalnızca demokratik anayasalarla tanınan temel medeni ve siyasi haklar değil, ekonomik, toplumsal, kültürel haklar da genel tanımlarla belirli hale gelmiştir.

Bildiri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile birlikte, 1982 Anayasasının temel hak ve hürriyetleri düzenleyen ikinci kısmının genel gerekçesinin 1. Paragrafında açıkça belirtildiği gibi, aynı zaman da iç hukukumuzun bir parçası niteliğindedir ve doğrudan uygulanma yeteneğine sahiptir.[7]

AVRUPA SOSYAL HAKLAR SÖZLEŞMESİ: Avrupa konseyi üyesi devletler tarafından ,4 kasım 1950 Roma da imzalanmış olan İnsan hakları ve temel özgürlüklerin korunması Avrupa sözleşmesiyle 20 Mart 1952 tarihinde Paris de imzalanan ek protokolle halklarına belgelerle kişisel ve siyasal hak ve özgürlükler sağlamayı kabul etmişlerdir.

Hiçbir ırk, renk, cins, din, siyasal görüş, ulusal soy veya sosyal köken ayrımı gözetmeksizin sosyal haklardan yararlanmaları için adım atmışlardır.

Ne var ki; insan hak ve özgürlüklerine ilişkin kuruluşlar bunlarla sınırlı değildir. Burada sadece birkaçına değinmiş bulunmaktayım.Nitekim, hukuk devletini birkaç sayfaya sığdırmak elbette mümkün değildir. Amaç genel hatlarını incelemektir.

Peki, insanlara tanınan başlıca haklar nelerdir?

Yaşam hakkı; İnsanın en temel doğal hakkıdır.

İşkence yasağı; İşkence yasağı soykırımla birlikte insanlık suçları arasında kabul edilmektedir.

Kölelik ve zorla çalıştırma yasağı; Köleliğin kaldırılması için uzun süren savaşlardan sonra bu kurumun kaldırılması için uluslar arası sözleşmeler imzalanmaya başlamıştır.

Özgürlük ve güvenlik hakkı; bu düzenleme bireyin özgürlüğünü keyfi sınırlandırmalara yöneliktir.

Adil yargılanma hakkı; En temel insan haklarından biridir. Bu hak aynı zamanda hak arama özgürlüğü ile ilgilidir.

Cezaların yasallığı hakkı; Hukuk devletinin bir gereği olarak suçların yasada açık biçimde tanımlanması zorunluluğu da bu hakkın bir gereğidir.

Özel hayatın korunması; Bu düzenlemeye göre; herkes özel hayatına, aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.

Düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, haberleşme özgürlüğüne saygı hakkı, vs

NEDEN HUKUK DEVLETİ?

Anayasal devlet her şeyden önce hukuk devleti demektir. Hukuk devleti genellikle sanıldığı gibi bir hukuki ilke olmaktan çok, siyasi bir idealdir. Hukuk devleti daha öncede belirtmiş olduğum gibi keyfi yönetimin karşıtıdır.

Bir hukuk devletinde hiçbir resmi makam kendisine anayasal ve yasal olarak tanınmış olmayan herhangi bir yetkiye sahip değildir. Bu nedenle hukuk devleti ilkesi bireyler lehine bir anayasa güvencedir.

Hukuk devletine bağlılık devletin tarafsızlığının da güvencesidir. Laiklik de bu çerçevede tarafsızlığın özel bir gereğidir.

Hukuk devleti olmadan demokrasiden söz edilemeyeceği gibi insan haklarının da var olmasından söz edemeyiz.Hans Kelsen in de ifade ettiği gibi, ASLINDA BÜTÜN DEVLETLER BİR HUKUK DEVLETİDİR.[8]

Hukuk devletinin var olmadığı bir devlette ne güvence vardır ne de adalet; Keyfi yönetim, güçlülerin güçsüzleri ezdiği, vatandaşın hiçe sayıldığı bir yönetim mevcuttur.

Bu nedenledir ki hukuk devletinin varlığı zaruridir.

ADALET İLKİN DEVLETTEN GELMELİDİR, ÇÜNKÜ HUKUK DEVLETİN TOPLUMSAL DÜZENİDİR.

ARİSTO


[1] Ergun Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, Ankara, 2008, sf 124

[2] Kemal gözler, Türk Anayasa Hukuku, Bursa, Ekinkitabevi yayınları, 2000, sf 169

[3] İbrahim Ö. Kaboğlu, Anayasa Hukuku Dersleri, İstanbul, Legal, 2009, sf 403,404

[4] Kemal Gözler, Türk Anayasa Hukuku, Bursa, Ekin Kitabevi Yayınları, 2000,sf 173,176

[5] Atilla özer, Anayasa hukuku genel ilkeler, Ankara, Turhan basımevi, 2005,sf 105

[6] Tahsin Erdinç, Batı demokrasilerinde klasik kamu özgürlükleri alanında görülen sapmalar, İstanbul, Güven kitapevi, 2002, sf 183

[7] Tahsin Erdinç, Batı demokrasilerinde klasik kamu özgürlükleri alanında görülen sapmalar, İstanbul, Güven kitapevi, 2002, sf 185

[8] Kemal Gözler, Türk Anayasa Hukuku Dersleri, Ekinkitapevi yayınları, Bursa, 2000, sf 158