Yer Mekke. 1441 yıl öncesi, 20 Nisan 571 Pazartesi. Eğer sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım’ın muhatabı rahm-i maderden yeryüzüne teşrif ediyor.

Annesi Amine, babası Abdullah. Doğmadan babasını kaybediyor ve yetim olarak dünyaya geliyor.
Vahşet diyebileceğimiz bir dönem; kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü sözde dayılarına uğurlandıkları karanlık bir zaman dilimi. İnsanlar, canavar misâli vahşîleşmiş, küfür, şirk ve cehalet karanlığında boğulmaya yüz tutmuş. Kâinat hüzünlü, insanlar kederli, gönüller harap ve yüzler ümitsizdi.

Sponsor Bağlantılar

Bu ümitsizlik deryasında boğulan insanları ferahlatacak olan müjde, Mekke’den geliyordu.

Mekke’de mütevazi bir ev. Yüzler seher vakti gülüyordu.

Kâinatın Efendisi Peygamberimiz (sav) dünyaya geldiği sırada, dedesi Abdûlmuttâlib, Kureyş’in ileri gelenleriyle oturmuş, sohbet ediyordu.

Kendisine müjdeli haber verildi. Bu habere çok sevinen dede Abdûlmuttâlib, bir anda kendisini nur topu torununun yanında buldu: Kucakladı, öptü, öptü kokladı. Sonra da, oğlu Ebû Tâlib’e teslim ederek, “Bu çocuk, sana emanettir.” diyerek yetim olarak dünyaya gelen misafiri amcasının ellerine verdi.

Ziyafetler verildi ve ardından adı konuldu; Muhammed.

Bu yüce kamet yeryüzüne teşrif ettiği gece İran hükümdarının sarayının 14 sütunu yıkılmış, Sava Gölü kurumuş, Mecusilerin tapındıkları ateşler birden bire sönmüş ve putlar devrilmiştir.

Allah Rasûlü’nün (sav) doğumu ve yeryüzünü şereflendirmesi insanlığın yeniden dirilişidir.

O’nun doğduğu gün de bizim için kutlu bir bayramdır.

İnsanlık, Âlemlerin Rabbini O’nunla tanıdı. Nimete minnet ve şükran duygusunu O’nunla öğrendi. Yaratan ve yaratılan arasındaki kul ve Mâbud münasebetlerini O’nun mesajlarıyla duyup anladı.

Abdullah b. Ömer (ra) anlatıyor:

– Peygamber (sav) bir hurma kütüğüne dayanarak hutbe verirdi. Minberi edinince o kütükten ayrıldı. Bu sırada kütük bir inleme sesi çıkardı. Peygamber hemen onun yanına geldi ve elini o kütüğün üzerine koyup sıvazladı. Böylece inlemesi durdu.

Bir kütük, kütük olarak O’ndan ayrılmanın hüznünü yaşarken, insanın O’nun kıymetini idrakte ihmalkâr davranması akıl ve izanla izahı mümkün olmayan bir durum.

Her fırsatta, Peygamber Efendimiz’e (sav) salât u selam getirmemiz ona karşı vefamızın gereği. Çünkü salât u selamlarla onu her anışımız, hem onun peygamberliğini bir tebrik, hem getirdiklerine karşı bir teşekkür ve hem de bildirdiği fermanlara itaatimizi yenilememiz manasına gelmektedir.

Efendiler Efendisi’ne salât u selâm okumakla, ahd-ü peymanımızı yenilemiş, ümmeti arasına bizi de dâhil etmesi için kendisine müracaat etmiş oluyoruz. “Seni andık, Seni düşündük; Allah Teala’ya Senin kadrini yüceltmesi için dua ve dilekte bulunduk” demiş ve “Bizi de nurlu halkana al ey Allah’ın Rasulü!..” talebimizi tekrar ederek onun engin şefkat ve şefaatine sığınmış oluyoruz.

Dolayısıyla, salât u selama Efendimiz’den daha çok biz muhtaçız. Bizi unutma ey Rasulullah (sav) demektir salavat.

Allah’ın bize en büyük lütfu bizi yaratması değildir. Kâinatı yaratması değildir. Allah’ın en büyük lütfu havayı suyu güneşi … yaratması değildir.

Allah’ın insanlığa en büyük lütfu; Alemlere rahmet olan Peygamberimiz (sav)’i bize lütfetmesidir. Çünkü o olmasaydı biz nereden geldiğimizi, niçin geldiğimizi ve nereye gideceğimizi bilemeyecektik. O gelmeseydi dünya bir karanlıklar arenası olacaktı. O gelmeseydi insanlık ışığı asla göremeyecekti.

O rahmet peygamberiydi (sav). O şefkat peygamberiydi(sav). O gelmeseydi hala çöllerde kız çocukları diri diri toprağa gömülmeye devam edecek ve sabahlara kadar çığlık atacaklardı. O gelmeseydi hala kadının adı olmayacaktı. O gelmeseydi hala kadınlar ana olduklarının farkına varamayacaklardı. Kısacası insanlık O’nunla kendini buldu.

O’nu bulan herşeyi bulmuş, O’nu kaybeden de herşeyi kaybetmiştir.

8 Haziran 632 Pazartesi günüydü. Medine’ye hüzün kaplamıştı.

Sahabe-i Kiram’ın yüzünde acı ve ızdırap vardı. O sahabi ki peygamberimiz (sav)’in arkadaşlarıydı. O ne buyurduysa emir telakki ederek itaat etmişlerdi. Cahiliye döneminden saadet asrına dönüşün mimarlarıydı.

Peygamber Efendimiz (sav), nefes alıp vermekte güçlük çekiyordu. Dili Allah’ı zikretmekle meşguldü: “Allah’ım, beni Refik-i Âlâ’ya ulaştır!” duasını tekrarlayarak ümmetine sesleniyor ve: “Ellerinizdeki kölelerinize iyi davranınız! Namaza, namaza dikkat ve devam ediniz!”buyuruyordu.

Orada bulunan Hz. Fâtıma’nın yüreği dağlanıyor ve Efendimizi bağrına basarak; “Vay, babamın çektiği ızdıraba!..” diyerek gözlerinden yaşlar boşanıyordu.

Peygamber Efendimiz(sav), “Bugünden sonra baban hiçbir ızdırap çekmeyecektir.” buyuruyor ve: “Kızım, sakın ağlama! Ben vefat ettiğim zaman ‘İnnâ lillah ve İnnâ ileyhi raciûn.’de.” diyordu.

Çocuklarımız futbolcu ve sanatçıları bildikleri kadar âlemlerin yaratılışının sebebi hikmeti olan zatı bilmezlerse bunun suçlusu bizler oluruz. Hepimize düşen görev O’nu tanımak ve tanıtmaktır.

Kutlu Doğum Haftası; Peygamber Efendimizin dünyaya teşrifleri olan Mevlid-i Nebevî yani halk dilinde bilinen adıyla Mevlid Kandili 14-20 Nisan tarihleri arasında kutlanacaktır.

Kutlu doğum 20 Nisan’da. Her evde o gün Kutlu Doğum kutlanmalı. Hoş geldin ey Rasulallah demeli ve biatımızı yenilemeli ve sünnetine sımsıkı yapışmalıyız.

Kutlu Doğum’u idrak edip değerlendirenlerden olmamız duasıyla…

* Kutlu Doğum Haftası İle İlgili Şiirler
* Kutlu Doğum Haftası Etkinlikleri