1884 yılında Tekirdağ’ın Çorlu ilçesinde doğan Memduh Şevket Esendal, Türk edebiyatında Çehov tarzı hikâyeleriyle tanınmış değerli bir yazarımızdır. Babasının vefatından sonra ailesinin sorumluluğunu yüklenir, çiftlik işleriyle kendisi ilgilenir. Bu nedenle düzenli bir okul eğitiminden mahrum kalır.

Sponsor Bağlantılar

Hiçbir okuldan diploma alamamıştır, ancak asla pes etmemiş, kendi kendisini yetiştirmiştir. Kendi deyimiyle, o bir alaylıdır. “Ben ilk mektep de dahil olmak üzere hiçbir mektepten mezun değilim. Alaylıyım.” (alaylı: mektep eğitimi almadan kendini yetiştiren kimse, karşıtı: mektepli).

Memduh Şevket, sanatçılığının yanı sıra aktif bir siyasetçidir. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nde çalışır, hariciye (dış işleri) görevlerinde bulunur.  1920 yılında başladığı hariciye görevini 1941 yılına kadar sürdürmüştür. Hariciye görevlerinden ilki Bakü Mümessilliği olur. Yaklaşık dört yıl burada görev yapar. Bu görev sayesinde kısa sürede Rusçayı öğrenir, bu vesileyle Rus edebiyatını yakından ve kaynağından tanıma imkânı bulur, hikâyelerine yapı bakımından kaynaklık edecek olan Anton Çehov’u tanır.

Bakü’den yurda dönünce bir süre boşta kalır. Ekonomik açıdan sıkıntılı günler geçirir. Tahran Büyükelçiliği ile görevlendirilinceye kadar, öğretmenlik yaparak ailesinin geçimini sağlar. 1925-1930 yılları arasında Tahran Büyükelçiliği görevini yapar. İç politikadaki gelişmelerin hızlandığı bir dönemde yurda dönen Esendal, kısa sürede Ankara kulislerinde adından bahsettirmeyi başarır. Fakat çok geçmeden tekrar yurt dışına gönderilir. Bu defaki görevi Kâbil Büyükelçiliği olur. 1933’te başladığı bu görevini 1941’e kadar sürdürür. Esendal’ın yurda dönüşü, bizzat kendi isteği iledir. İsmet İnönü’ye, yorulduğunu, bundan böyle çoluk çocuğuyla olmak istediğini belirterek görevden bağışlanmasını ister.

Memduh Şevket, hayatının on yedi yıllık bir dönemini kapsayan yurt dışı görevleri vesilesiyle Rusça ve Farsçayı, bu dillerin edebiyat ve kültürlerini öğrenmiştir. Özellikle Anton Çehov’u tanımış olması, sanatı için bir dönüm noktasıdır. Türk edebiyatını Maupassant tarzından Çehov tarzına yönelten hikâyelerine zemin hazırlamıştır.

Esendal, Tahran’dan Ankara’ya döndüğünde son derece hareketli bir siyasî atmosferle karşılaşır. İlk kez 1931’de Elazığ milletvekili olarak TBMM’ye giren Esendal, 1933’te Kâbil Büyükelçiliğine tayin edilinceye kadar CHP’deki aktif görevini sürdürmüştür. Onun ikinci kez meclise girişi, Kâbil Büyükelçiliğinden affını isteyip yurda dönmesi üzerine gerçekleşir. Bu defa Bilecik mebusudur. 1941’de başlayan ikinci meclis dönemi, 1950’deki seçimlere kadar kesintisiz olarak devam eder.

Ticaret Bakanlığına atanacak kişi konusunda İsmet İnönü ile aralarında bir anlaşmazlık çıkar. Bu olaydan sonra Memduh Şevket istifa eder (1945). Genel Sekreterlikten sonra 1950 seçimlerine kadar, aktif politik mücadelelerden uzaklaşır, gelişmeleri meclisin arka sıralarından takip eder. 1908 öncesi başlayıp 1950’ye kadar sürdürdüğü siyasî mücadele, Esendal’ı bir hayli yormuş, yıpratmıştır.

1950’deki seçimlerle birlikte milletvekilliği dönemini tamamlayan Memduh Şevket, geri kalan iki yıllık ömrünü evinde, dostları, misafirleri ve eserleriyle baş başa olabilmenin mutluluğu içinde geçirir. Pek çok ziyaretçisi vardır. Onlarla sohbet etmekten büyük keyif alır. İlerlemiş yaşına rağmen, fırsat buldukça eserleriyle ilgilenir, çok sevdiği torunlarıyla ilgilenir.

Memduh Şevket Esendal, yetmiş yıla yaklaşan ömrünü 17 Mayıs 1952’de, sabaha karşı Ankara’da tamamlar. Vefatından üç gün önce yüksek tansiyon sebebiyle beyin kanaması geçirmiş ve yatağa düşmüştür.

Memduh Şevket Esendal’ın Eserleri

Romanları: 1. Miras, 2. Ayaşlı ile Kiracıları, 3. Vassaf Bey
Hikâyeleri: Otlakçı, Mendil Altında, Sahan Külbastısı, Veysel Çavuş, Bir Kucak Çiçek, İhtiyar Çilingir, Hava Parası, Bizim Nesibe, Kelepir, Gödeli Mehmet, Güllüce Bağları Yolunda, Gönül Kaçanı Kovalar, Mutlu Bir Son
Mektupları: Kızıma Mektuplar, Oğullarıma Mektuplar
Anı/Anlatı: Tahran Anıları ve Düşsel Yazılar

Memduh Şevket Esendal’ın Kişiliği

Memduh Şevket büyük arzuların, ihtirasların adamı değildir. Halkın yaşam düzeyinden daha yüksek bir refahı kendisi ve ailesi için istemez. Çocuklarına da bu yönde tavsiyede bulunur: “Çok çalışıp az kazanma taraftarı bir adamdı. ‘İnsana nasıl olsa para verirler, insan aç kalmaz, ama onun için çalışmak hoş bir şey değildir.’ derdi. Benim hekim oluşuma, hoca olmak şartıyla razı oldu. ‘Para kazanmayacaksın; hekimlik, hocalık yapacaksın, hastahanede hasta bakacaksın veya ücra bir köye gidip fisebilillah (Allah rızası için, karşılık beklemeden) çalışacaksın. İnsanlar nasıl olsa sana bir lokma peynir, bir parça tavuk getirirler.’ derdi. Ağabeyimin kaptan oluşuna çok sevindi. Sabah karanlığında gider, Sirkeci’den vapurun kalkışını seyrederdi. Bu onun için doyulmaz bir zevkti. ‘Çok çalışıyor, çok hakir bir iş görüyor. Üç kuruş parası var, ama memlekete hizmet ediyor.’ derdi.”

Esendal’ın en büyük zevki, kahvelerde, dükkânlarda halkla iç içe olmak, sohbet etmektir. “Biriyle konuşmaya başlayınca, eğer kendimde isem, güler bir yüz takınıp ufak ufak sormaya, karşımdakini söyletmeye başlarım ve çalışırım ki, onun söylemek istediğini artırayım. Benim gibi herkes anlatmaktan, yapma yapıp kırıtmaktan az çok hoşlandığı için, benim yumuşak sorgularım karşısında coşar, bülbül gibi şakımaya başlarlar ve bilmeyerek benden de hoşlanırlar.” Bu sebeple, Esendal’ın bulunduğu ortam ve toplulukta hemen sıcak ve samimî bir sohbet atmosferi oluşuverir. Konuşur, konuşturur; dinler, dinletir ve düşündürür. Sohbetlerinde hiçbir zaman, karşısındaki insanlara karşı bilgiçlik taslamaz, iri laflar ve nutuktan hoşlanmaz.

Memduh Şevket Esendal’ın Hikâyeciliği

Dünya edebiyatında iki farklı hikâye tarzından bahsedilir: Maupassant tarzı hikâye (olay hikâyesi), Çehov tarzı hikâye (durum hikâyesi). Modern Türk hikâyesi de bu çerçevede şekillenmiştir. Ahmet Mithat Efendi veya Emin Nihat’la başlayan modern Türk hikâyesi, ilk önce Maupassant tarzı hikâyeyi (bu türün önemli temsilcisi Ömer Seyfettin’dir) tanımış, onu örnek alarak şekillenip gelişmiştir. Türk okuyucusunun Çehov tarzı hikâyeyi tanıması ise, XX. yüzyılın ikinci çeyreğinde mümkün olabilmiştir. Çehov tarzı hikâyeyi Türk edebiyatına kazandıran yazarımız Memduh Şevket Esendal’dır. Daha sonra Sait Faik Abasıyanık ile daha da yaygınlaşan bu tarz günümüze kadar varlığını korumuştur.

Rus yazar Anton Çehov (1860-1904), durum hikâyesinin öncüsüdür. Esendal, Anton Çehov’u, Ankara hükümetinin ilk dış temsilcisi olarak Bakü’ye gönderilmesinden (1918) sonra tanımıştır. Bu dönemde Esendal, hem Rusçayı öğrenmiş hem de Çehov’u yakından ve kaynağından tanıma fırsatı bulmuştur. Bundan sonraki otuz yıllık sanat yaşamında Çehov’u kendine rehber edinmiştir. Memduh Şevket’in oğlu Ahmet Esendal, babasının Çehov sevgisiyle ilgili olarak şunları söyler: “Sonradan Bakü’de Rusçayı öğrendi. Rus edebiyatını bilirdi. Rus musikisini bilirdi. Plâklar getirmişti büyük Rus bestekârlarının. Rus eserlerinin hepsini okumuştu; fakat taparcasına sevdiği şey, Çehov’du. Çehov’un hayranıydı. Rusçayı öğrendikten sonra, Tolstoy dahil hepsini okuyor da onun kişiliğine Çehov uyuyor.
Ölünceye kadar Çehov’un eserlerini yanından eksik etmedi. Ankara’dan İstanbul’a giderken bir yastığını, bir de Çehov’u cebine koymadan gitmezdi. Çehov’u kaç defa okuduğunu Allah bilir. 1920’lerden vefatına (1952) kadar Çehov dedi, başka bir şey demedi. Çok çok severdi.”

Çehov Tarzı Hikâyenin (Durum Hikâyesinin) Özellikleri

1. Çehov tarzı hikâyelerde giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşan klâsik yapı yoktur. Özellikle giriş ve sonuç bölümü çoğu zaman ihmal edilir. Hikâye metni, doğrudan doğruya bir olayla başlayabileceği gibi, belli bir sonuca ulaşmadan da bitebilir. Çehov tarzı hikâyeler okuyucuda bitmemişlik hissi uyandırır.
2. Çehov tarzı hikâyede yazar dış dünyayı eserine taşırken hiçbir seçme ve ayıklama işlemi yapmaz; gerçeği olduğu gibi, değiştirmeden, süslemeden dikkatler sunar. Bu nedenle bu hikâyelerde olay ve insanlar daha doğaldır.
3. Çehov tarzı hikâyelerde olayın önemi azaltılmıştır. Bu hikâyelerde olaylar; özenle seçilmiş büyük olaylar değil, günlük hayatta her gün karşılaşılan sıradan olaylardır. Okuyucuyu heyecanlandıracak entrikalardan uzak durulur. Gerilim ve okuyucuyu şaşırtacak bir son bu hikâyelerde görülmez.
4. Çehov tarzı hikâyelerdeki kişiler, herhangi bir ayrıcalıkları olmayan ve günlük yaşamda her zaman etrafımızda görebileceğimiz insanlardır.
5. Çehov tarzı hikâyede muhteva (içerik, konu), geri plâna itilmiştir. Konuyu sezmek, büyük ölçüde okuyucuya bırakılmıştır. Bu hikâyelerde yazarın amacı, insanın günlük yaşamındaki çeşitli psikolojik hâllerini okuyucuya sezdirmektir. Ayrıca konu, iyimser ve mizahî bir atmosfer içinde sunulur. Çehov tarzı hikâyede okuyucu, çoğu zaman kendini tebessüm etmekten alıkoyamaz.
6. Çehov tarzı hikâyelerde yazar, mekân üzerinde fazla durmaz; birkaç kelimeyle onun ana hatlarını belirtir geçer. Güçlü bir mekân tasviri söz konusu değildir.

Memduh Şevket’in hikâyelerinde son derece neşeli bir atmosfer vardır. Kızma yoktur. Karşılaşılan aksaklıklar, kusurlar, yanlışlıklar yumuşak bir dille, biraz mizahî, biraz alaylı bir üslûpla anlatılır. Esendal, hikâyelerini insanları neşelendirmek, mutlu etmek gayesiyle kaleme alır. “Hikâyecilik bakımından bizim gençlerimiz ikiye ayrılırlar: Birinciler kara hikâye yazıyorlar. Anasını babasını öldürüyor, açlıktan, sefaletten, hastalıktan bahsediyor, önce insanı yoğrulmuş mutfak paçavrasına çeviriyor, sonra da çalış diyor. Ben böyle hikâyeleri sevmem. Benim sevdiğim hikâyeler, ikinci tip hikâyeler, hayat veren, neşe veren, ışık veren hikâyelerdir.” ” Ben, insanlara yaşamak için ümit, kuvvet ve neşe veren yazılardan hoşlanırım. İnsanları yoğrulmuş mutfak paçavrasına çeviren ve ümitsizliğe düşüren yazılardan hoşlanmam. Zaten tam bir refah içinde, huzur içinde yaşamıyoruz. Bir de karanlık, kötü şeylerden bahsederse bize, onları okursak… Bu, insanları bir havana koyup ezmeye benzer. Halbuki insanların içinde bir umut olmalı. Yaşama umudu, neşe vermeli insanlara okudukları.”

Memduh Şevket’e göre hayat, sürekli akan bir nehirdir. Yazarın görevi bu nehirden aldığı bir damlayla hikâyesini oluşturmaktır. Esendal’ın hikâyeleri, günlük hayatın herhangi bir anından alınıvermiş küçük bir kesitten ibarettir. Hikâyelerinde bilinen giriş ve sonuç bölümlerinin olmayışını bu noktada aramak gerekir. Çünkü hayat sürekli bir akıştır. Her olayın bir öncesi olduğu gibi, devamı da olacaktır. Memduh Şevket’in hikâyelerinde okuyucu, metnin bitmesine rağmen hikâye kahramanlarının yaşadığı, hikâyede anlatılan hayatın devam ettiği hissine kapılır. Hikâyelerinin çoğu, okuyucuya bitmemişlik hissi verir.

Esendal’ın hikâyeleri, gücünü olaydan almaz. İçinde yaşadığımız hayatın içindeki küçük bir an, bu andaki küçük olaylar, hikâye için yeterlidir. İki insanın karşılıklı konuşması, kahvehanedeki bir sohbet, gayesiz bir şekilde evden çıkıp şöyle bir dolaşıp eve dönme Esendal için bir olaydır.

Esendal’ın hikâyelerinde yer alan kişiler, günlük hayatta her gün karşılaştığımız, üstün özelliklere sahip olmayan, sıradan insanlardır. Onun hikâyelerinde şahıs kadrosunu önemli ölçüde memurlar, bürokrat ve yarı aydınlar, alafranga/züppe tipler, ev hanımları, esnaflar, dedikoducu insanlar, din adamları oluşturur.

Memduh Şevket Esendal, “Mendil Altında” (Hikaye)