Sosyal bilgiler dersi ilk ortaya çıktığından bugüne kadar geçen sürede dünyanın farklı yerlerinde farklı zamanlarda farklı şekilde algılanmış ve yorumlanmıştır. ABD’ de ortaya çıktığında merkezi yerler dışında yaşayan insanları toplumsal hayata ayak uydurmalarına yardım etmek amacına hizmet etmiştir.

Sponsor Bağlantılar

Süreç içerisinde bazı ülkelerde tarih coğrafya vatandaşlık gibi sosyal bilimleri kapsayacak hale gelmiştir. Özellikle Türkiye’ de farklı dönemlerde ismi değişerek müfredatta yer almıştır. Son hali 2005 yılında düzenlenen yapılandırmacı yaklaşımı temel alan halidir. Burada 15 bilim dalının birbiriyle ilişkisini gözardı etmeden hazırlanan program sosyal bilgiler ders programının kapsamını oldukça genişletmiştir. Bu genişleme beraberinde öğretmenler açısından konuların öğretiminde yeterli vakit bulamamalarına öğrencilerin ise dersten keyif almadan ve ezberci zihniyetin getirdiği “mecburen ezberlemek gerek” mantığı derslerin verimsiz geçmesine sebep olmaktadır. Bunun bir sebebi de varolan sınav sistemidir.

Bilgiler “sınavda işe yarar ezberleyelim yoksa düşük puan alırız” mantığı öğrencilerin sadece dersi bir mecburiyet olarak görmelerine ve dersten sıkılmalarına sebep olmaktadır. Özellikle tarih konularında bunlar benim ne işime yarayacak sorularına defalarca her kademeden duymuşuzdur. Halbuki medya kanallarında tarihi bir olay belgesel dizi yayınlanırken insanlar bunu ilgi ve merakla izlerler okurlar yada takip ederler. Peki ders olarak okutulduğunda insanları bıktıran sosyal bilgiler dersinin neredeyse %50’lik kısmını kaplayan tarih, ders dışı olduğunda nasıl böylesine ilgi çekebilmektedir?  Burada sorun derslerde anlatılan tarih midir ? derslerin hazırlanan bilgilerin sadece sınava yönelik olması mıdır? Yoksa derslerde tarihin anlatılışıyla ilgili bir problem mi vardır? Bu soruların elbetteki birçok cevabı vardır.

Sosyal bilgiler öğretmenlerine sorulan anketlerde genellikle verilen cevaplar benzerdir: “konu çok süre yok”, “imkanlar kısıtlı”, “öğrenci sınavdan düşük alırsa müdür yada veli bana hesap sorar” vb. bunlar sadece bahane olarak öne sürülmüş gibi görünse de aslında real olan durumu gözler önüne sermektedir. Biz öğrencilere neden tarih öğrenmesi gerektiğini asla öğretmedik. Neden coğrafyadaki bilgileri öğrenmesi gerektiğini ya da vatandaşlık haklarını sorumluluklarını bilmesinin neye yarayacağını söylemedik. Sadece önlerine tuğla gibi kitaplar, adı sürekli değişen bilgiyi ölçmekle alakası olmayan sınavlar koyduk.

Futbol kulüplerinde teknik direktörlerin bir sözü bu durumu çok iyi anlatmaktadır:” ben iyi futbol oynayan bir takım yaratmak istiyorum. Skorlardan bağımsız güzel bir oyun oynamaya ve oyundan keyif almaya ve keyif vermeye çalışacağım”. Bu sözü toplumun her bölgesine uygulamak mümkündür. Sosyal bilgilere uygulanışı da şöyle olur kanımca. Biz öğrencilere sosyal bilgiler dersinden keyif almayı öğretmeliyiz. Amacımız sınavlarda yüksek puan alsın 20 net 30 net yapsın olmamalı. Ancak burada yine önümüze gerçekte varolan sınav sistemi gelmektedir. Bu düzen nasıl değişir? bunun cevabını söylemek zor.  Ama elbet bir gün bu sorunun da cevabı bulunacaktır. Mesele ilkeleri doğru belirleyip bu ilkeler doğrultusunda adım atarak insanların eğitimden keyif almasını sağlamak.