CEMİYET’ÜL İHVAN-I MÜSLİMİN
(ORTADOĞU’DA BİR TRUVA ATI (MI?)

Giriş

1928 yılında Hasan El-Benna tarafından Mısır’ın İsmailiye kentinde kurulan dinsel siyasi bir hareket olan Müslüman Kardeşler Örgütü yeni bir islâm toplumu kurulmasını amaçlamaktadır.Bu amacın gerçekleşebilmesi için de Kur’an ve Sünnet’in kılavuzluğuna dönülmesini savunur. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da geniş bir taban bulan örgüt, Müslümanların yaşadığı her ülkede örgütlenmiş, halkın içindeki gücü sayesinde Arap Baharı esnasında ve sonrasında İslam dünyasının en önemli siyasi hareketi haline gelmiştir.

Sponsor Bağlantılar

Örgüt kurulma aşamasındaki İngiliz sömürge karşıtı söylemleri ile milliyetçi özellikler de taşırken temelde Panislamizm ve Şer’i Arap Milliyetçiliği ideolojisini güder. Dayandığı kuruluş tabanı itibariyle kentli bir örgüt olmasına rağmen örgütlendiği her ülkede nüfusun bütün kesimlerine yönelik çalışmalar yürüterek tabanını geliştirmiş ve çok etkili bir güç haline gelmiştir.

Mısır, Tunus, ve Cezayir’de yaşanan “politik” devrimsel değişimin ve demokratikleşme yolundaki hareketliliğin en önemli itici gücünü Müslüman Kardeşler oluşturmaktadır.

Ortadoğu’da tek adam rejimlerinin egemen olduğu ülkelerde devletin yapması gereken ancak yapmadığı hizmetleri sunarak devlete paralel bir yapı oluşturan, bu nedenle de çok geniş bir tabana ulaşan örgüt hayır kurumları, okullar, eğitim merkezleri, gıda ve sağlık yardımları, hastaneler ve hatta üniversiteler kurarak bu gücünü daha da geliştirmiştir.

Tarihi Süreci

Esasında yüzyılın başında Ortadoğu’da Arap halkının içine düştüğü kaos, parçalanmışlık ve sömürge yönetimlerinden kaynaklanan kimlik bunalımına ve sosyal adaletsizliklere bir tepki olarak doğmuştur. 1938’den itibaren Mısır’da siyasi bir nitelik kazanmaya başlayan hareket 1940’ların sonuna doğru monarşi ve iktidar partisine yönelik muhalefeti nedeniyle baskılara uğramış, bu nedenle de Ortadoğu’nun diğer ülkelerine yönelmiş, Mısır dışında örgütlenme faaliyetlerine girişmiştir. 1937 yılında ilkin dört şube ile Suriye’de, sonra da iki şube ile Lübnan’da örgütlenmiş, sonrasında Filistin, Ürdün ve Sudan’da da şubeler açmıştır. 1950’lerin ilk yarısında üye sayısının 1 milyona ulaştığı tahmin edilen ve yasaklanan hareket, Ürdün ve Suriye’ye yerleşti. Bugün Fas’tan Pakistan’a kadar olan bir coğrafyada Müslüman Kardeşler örgütü değişik isimler altında faaliyet göstermektedir.

İdeolojisi

“Anayasamız Kur’an, rehberimiz peygamber, en büyük amacımız Allah yolunda ölüm” sloganı Müslüman kardeşlerin ideolojisini açıklar. Böylece İslâm’ı, insanların siyasi, ekonomik, toplumsal ve kültürel yaşamının ayrıntısını düzenlemek üzere etkili bir sistem öneren bütünlüklü bir ideoloji olarak tanımlamaktadır.

18’inci yüzyılda Arap Yarımadası’nda sarsıcı etkilere yol açmış Vahhabiliğin kurucusu Muhammed b. Abdülvahhab gibi Hasan el-Benna da koyu bir Hanbelî idi. Hem “selef”inin hem de mezhebinin izinde o da dinsel inanç ve pratiğin başlangıçtaki en saf ve katışıksız haline döndürülmesinin bir ihtiyaç olduğunu savunmuştur. Abdülvahhab’dan esinlenerek Hasan el-Benna’nın da benimsediği bu anlayış “Selefîlik” olarak adlandırılır.

El-Benna insan yaşamını düzenleyecek temel ve asli kaynaklar olarak Kur’an ve Sünnet’in sadece lâfzî yorumlarıyla yetinilmesini bir zorunluluk olarak vurguladı. Tasavvufu İslâm dünyasının çöküşünün baş sorumlusu olarak görmüştür. Peygamber ve Dört Halife Devri’nin (“Asr-ı Saadet”) kural ve düzenlemelerine dönüşü savunmuştur. Aynı şekilde “cihat” kavramının yeniden işlerliğe sokulması noktasında da Vahhabilerle hemfikirdi.

Bununla birlikte sıklıkla vurguladığı bir başka nokta, örgütün amacına ulaşmak için asla zor kullanmayacağıydı. Öte yandan, Vahhabilik’ten farklı olarak, modern yeniliklerin kabulünden yanaydı; Yeter ki bunlar İslâm’la uyarlı ve bütünleşebilir olsun.

El-Benna, İslam’ın bütünleştirici özellikte olduğunu ve Müslümanların ülkelerinin esenliği için birbirleriyle işbirliği içinde hareket etmeleri gerektiğini düşündüğünden siyasal partilerin kapatılması gerektiğini savunur. Bu nedenle Müslüman Kardeşler örgütü El Benna döneminde siyasete etki etmiş ancak içine girmemiştir.

El Benna’nın 1949 yılında öldürülmesinin ardından Hareket içinde üç hizip su yüzüne çıktı. Bunlar, muhafazakar grup, aşırı uçta yer alan militan aktivistler ve ılımlılardı.

Örgüt Yapılanması

El-Benna’nın öldürülmesinin ardından Örgüt varlığını sürdürebilme yolunda piramidal bir hiyerarşik yapılanmaya gitmiştir. En tepede Genel Mürşid, onun altında örgütün siyasi karar alıcısı konumundaki 11 kişilik yürütme konseyi olarak İrşad Ofisi, onun altında da İrşad Ofisinin üyelerini yıllık olarak belirleyen Kurucular Komitesi bulunmaktaydı. Kurucular Komitesinin altında 10 tane bölge komitesi, onların da altında mahalli şubeler yer almaktaydı.

Oldukça düzenli bir hiyerarşik yapıya sahip olan Müslüman kardeşler bugün dünya üzerinde Türkiye’de dahil olmak üzere 70 ülkede açık ya da gizli faaliyetlerde bulunuyor. Daha çok Müslüman ve Arap ülkelerinde faaliyet göstermekle birlikte Müslüman olmayan ülkelerde de Müslüman azınlıklara yönelik faaliyetlerde bulunuyor. Dolayısıyla Müslüman Kardeşlerin bir çok Avrupa ülkesinde ve ABD’de de kolları bulunuyor. Bugün dünya üzerinde faaliyette olan, Sünni gelenekten gelen “radikal İslami” örgütlerin hemen hepsi ya Müslüman Kardeşler’e bağlı ya da bağlantılı. Özellikle 1980’lerde yükselişe geçen “radikal İslami” akımlar Müslüman Kardeşler hareketinden beslendi. Bu bağlamda Müslüman Kardeşler’in kendisi her ne kadar örgütsel bir yapıdan ziyade İslami bir cemaat ya da tarikat yapılanması içerisinde olsa da bilinen tüm Sünni temelli örgütlerin ana besin kaynağı Müslüman Kardeşler olarak değerlendiriliyor. Filistin haricinde fiili eylemlere girişmeyen Müslüman Kardeşler, faaliyetlerini genellikle tebliğ ve davet çalışmaları olarak yürütüyor. Özellikle Mısır ve Ürdün’de birçok okul, hastane ve vakıf kurarak zaten güçlü olan halk desteğini sürekli kılmayı hedefliyor. Toplumsal faaliyetlerin dışında birçok Arap ve İslam davasına müdahil olan Müslüman Kardeşler, İsrail-Filistin sorunu, Cezayir İç Savaşı, Afganistan’ın SSCB tarafından işgali, Çeçenistan ve Keşmir sorunlarında bizzat yer aldı. Söz konusu olayların içerisinde Müslüman Kardeşler’in en açık desteği Filistin’e oldu. Filistinli örgütler içerisinde en çok ön plana çıkan örgüt olan HAMAS’ın kökeni Müslüman Kardeşler’dir. Müslüman Kardeşler’in Filistin kolu olarak kurulan HAMAS’ın, halen örgütle yakın ilişkisi bulunuyor. Müslüman Kardeşler HAMAS başta olmak üzere kendisine yakın olan -yani Sünni gelenekten gelen tüm örgütlere büyük oranda finansal destek sağlıyor. Müslüman Kardeşler Cemiyeti’nin en güçlü olduğu ülkelerden biri de Cezayir’dir. Özellikle Cezayir İç Savaşı’nda etkili olan gruplara destek veren Müslüman Kardeşler, bu bağlamda yıllarca FİS yani İslami Selamet Cephesi ve GIA yani İslami Cemaat
Ordusu’nu destekledi. Müslüman Kardeşler Libya’da da beş örgüt ile doğrudan bağlantılı olsa da Kaddafi yönetimi iktidara geldiği günden beri söz konusu gruplara hayat hakkı tanımadı. Hepsini yasaklayarak denetimi altında tuttu. Tunus’da da hem öğrenci, hem işçi hareketi olarak etkili bir örgüt olan El Nahda da Müslüman Kardeşler geleneğinden gelen ülke içerisinde etkili örgütlerden biridir. Ürdün de Müslüman Kardeşler’in oldukça güçlü olduğu bir diğer ülke. Ürdün’de hemen hemen her alanda faaliyetleri var. Siyasi partiler yasasının çıkarılmasından sonra İslami Çalışma Cephesi’nin kuruluşuna öncülük eden Müslüman Kardeşler, Ürdün’de kültürel ve sosyal faaliyetler yürüten İslam Merkezi Hayır Cemiyeti adlı bir teşkilat kurdu. Teşkilata bağlı olarak bir çok hastane ve vakıf kuran Müslüman Kardeşler’in ülkede 23 okulu ve bir adet üniversitesi bulunuyor. Müslüman Kardeşler’in Mısır’dan sonra en güçlü olduğu ülke şüphesiz Suriye’dir. 1971’den beri ülkeyi yöneten Nusayri azınlığa karşı, ülkede çoğunluk olan Sünnileri temsilen Baas rejimine muhalif olan Müslüman Kardeşler, Hafız Esad’ın oldukça sert baskıları ile karşılaştı. 1982’de Hama ve Humus şehirlerinde muhalif Müslüman Kardeşler Cemiyeti’ne üye oldukları gerekçesi ile 25 bin kişi bizzat kendi orduları tarafından öldürüldü. Dünya tarihinin en kanlı katliamlarından biri olan Hama ve Humus olaylarında ölmeyenler ise tutuklanarak müebbet hapse mahkum edildiler.

Hareket, Tunus’da En Nahda, Cezayir’de İslami Selamet Cephesi, Fas ve Libya’da Adalet ve Kalkınma Partisi,  Sudan’da Şeyma-i Nur, Filistin’de Hamas, Yemen’de el-İslah, BAE’de İslam Reformu ve İslami Sosyal Rehberlik Derneği, Mısır, Suriye, Ürdün, Lübnan, Irak’ta Müslüman Kardeşler adıyla faaliyet göstermektedir.

Müslüman Kardeşler: Ortadoğu’nun Truva Atı (mı?)

İslam ve İktidar

Müslüman Kardeşler Örgütünün bir takım emperyalist güçler tarafından kurdurulduğuna dönük olarak yapılan eleştirilerin ne kadar doğru olduğunu incelemek gerekirse, öncelikli olarak şu sosyal saptamada bulunmak gereklidir;

İslami geleneklerle yönetilen ülkelerde tabandan gelen demokratikleşme isteği yeterince güçlü olmadığı için ülkeleri idare eden elitlerin halkı hiçe sayan baskıcı idareleri toplumlarda rüşvet mekanizmaları yaratmış, devlet aygıtının bozulmasına, halkın önceliklerinin ve taleplerinin dikkate alınmamasına neden olmuştur. Bu durumdan muzdarip olan çaresiz halk kitleleri toplumda bilinmeyen ve izin verilmeyen demokrasi kavramları yerine bildikleri ve kültürlerinin bir parçası olan dini kavramlara ve dini liderlere yönelmiştir. Bu yönelim Ortadoğu’da İslam’ın yükselişinin ardında yatan ana nedendir.

Örgüt, kuruluş aşamasında İngiliz sömürge karşıtı söylemleri, 1947 yılından itibaren Filistin-İsrail çatışmasında taraf olması, bölgenin emperyalist güçleri İngiltere, Fransa, İsrail ve ABD’nin politikalarına karşıt fiili ve ideolojik eylemleri nedeniyle ayrıksı bir yapıya sahiptir.

Seyyid Kutup’un-örgütün ideoloğu- 1964 yılında yayınlanan “Yoldaki işaretler” adlı eseri İslami Cihad ve El Kaide gibi radikal İslamcı gruplara ilham kaynağı olmuş, sonraları terör bağlantılı olmakla da suçlanan örgüt 1970’te silahlı mücadeleye son vermiş, halkla sıkı sosyal bağlarını devam ettirmiştir.

İhvan’ı Arap dünyasının Truva atı olarak yorumlayanlar aşağıdaki hususlara dikkat çekerler;[1]

* Hareketin amacının Ortadoğu’da rejim değişiklikleri gerçekleştirmek,

* İhvan’ın temel düşman olarak ABD ve İsrail’i göstermesine rağmen bu durumun zahiri olduğunu, bu iki ülke ile birlikte emperyalizmin diğer uzantılarına karşı bölgede sert mücadeleyi kırmak ve fraksiyonlar yaratarak gücü zayıflatmak amacını taşıdığını ve hatta İhvan’ın Mısır’ı güçten düşürerek yıkmak isteyen Yahudiler tarafından kurulduğunu,[2]

* 2. Dünya savaşının ardından İhvan’ın ilk olarak Mısır’da olmak üzere Sovyetlere karşı tavır takındığını, sonrasında ise köktendinci islami yapılara karşı mücadele etmek üzere bu çerçevede CIA ile yakın ilişkiye girdiğini,[3],[4]

* Örgütün, Eisenhower’ın anti komünist ve anti-sovyet politikalarına tam destek sağladığını, bu politikalar doğrultusunda Ortadoğu’da faaliyet yürüttüğünü,

* Bölgedeki Baas rejimlerinin ABD’den ziyade Sovyetlere yakın durması nedeniyle bu rejimleri düşman olarak gördüğünü,

* İhvan’ın Suriye kanadının 1973 yılında CIA ve İsrail desteği ile isyan başlattığını, amacının da ABD karşıtı ve Sovyet yanlısı tutumu ile Baas rejimini devirmek olduğunu,

* CIA’nın maddi desteğini[5] de alan örgütün faaliyetlerini en totaliter dönemlerinde bile Mısır’da devam ettirebildiğini ifade ederler.

Bu çerçevede de Arap baharını batı dünyasının Ortadoğu’yu kendi değerleriyle şekillendirme projesi olarak nitelerler ve İhvan’ı da radikal bir örgüt, bu projenin en göze çarpan figüranı ve emperyalist efendilerinin hizmetinde[6] olarak değerlendirirler.

Ancak göz ardı edilen birkaç hususu belirtmek gerekir. Örgütün, Enver Sedat’tan sonra ABD yanlısı politika izleyen Mısır yönetimine, İngiliz ve Amerikan politikalarını koruyan Ürdün’e, bölgede ABD’nin en büyük müttefiklerinden biri olan Suudi Arabistan yönetimine, her daim İsrail’e karşı yürüttüğü tavra bakılacak olursa çok da emperyalist ülkelerin bölgedeki maşası olduğu iddiasını doğrulayacak argümanlar ortaya konulamamaktadır. Üstelik geçmişte ABD’nin İsrail’i yaşatmak ve petrolü kontrol altında tutmak için bölgenin demokratik olmayan hatta otokratik olan rejimlerini desteklediğini göz önüne alacak olursak bu suçlamanın yersiz olduğu anlaşılabilir. Hatta 1992 yılında Cezayir’de Müslüman Kardeşlerin uzantısı olan İslami Selamet Cephesi seçimleri kazandığında bölgenin emperyalist ülkelerinin nasıl baskı yaptığı da bilinen bir gerçektir. Diğer yandan örgütün İslam’ı reddeden ve rejimlerden uzak tutmaya çalışan yönetimlere gösterdiği tepki ve mücadeleyi de sadece emperyalizmin maşası olduğu için yaptığını söylemek de yanlıştır. Örgüt ruhu gereği İslam’ı hakim kılmak düşüncesinde olduğu için İslam’ı yadsıyan rejimlere mesafeli duracağını ve mücadele edeceğini tahmin etmek zor olmasa gerek.

50’li yıllarda CIA’nın Sovyet tehdidine karşı Müslüman Kardeşler Örgütünü kullanmayı planladığına dönük bir takım projelerinin olduğu ve hatta bu çerçevede 1953 yılında ABD Başkanı Eisenhower’in örgütün liderlerini Beyaz Saray’da ağırladığı bilinmesine rağmen gelişmelerin hiç de ABD ve CIA’nın istediği gibi olmadığı yukarıdaki örneklerle sabittir. Bugün Müslüman Kardeşler Örgütünden türeyen, ABD yönetiminin terör örgütleri listesine aldığı ve ABD ve İsrail’e karşı mücadele eden Hamas’ın Filistin’de iktidara gelmesi CIA’nın Truva atı planının pek de tutmadığının kanıtıdır.

Bölgenin geçmişteki nispeten stabil yapısının, rejimlerin ve ülke politikalarının nereye evrileceğinin bilinmediği bugünkü duruma nazaran ABD yönetimlerince tercih edileceği aşikardır. Bu bağlamda Müslüman Kardeşlerden endişeli olduğuna[7] dair açıklamaları örgüte ABD’nin bakışını da yansıtmaktadır.[8] Hal böyle iken günümüzde yaşanan kaotik ortam ve gelişmelerin
önceden belirlenememesi emperyalist güçlerin bölge üzerindeki politikalarını da belirsizliğe sokacağından anılan güçlerin bu değişimleri isteyerek ve planlayarak yaptığını söylemek de çok olanaklı olmayabilir. Zira bu güçlerin Suudi Arabistan rejimini korumak için gösterdiği çaba değişimin planlı başlamadığına ya da en azından planladığı gibi yürümediğine delalet etmektedir.

ABD’nin bölgeye demokrasi getirme iddiası ile İhvan’ın kesiştiği nokta sadece örgütün 2000’li yıllarda klasik seçim sloganı olan  “Çözüm İslam’da” sloganından “demokratik değişim” sloganına çevirmesi olabilir. Yani iki unsur da demokrasi söyleminde buluşmuşlardır.

SONUÇ

Ele geçirilecek ya da bir ucundan tutulacak iktidarın olanaklarıyla, örgüt, daha da büyümeyi ve genişlemeyi amaçlıyor olabilir, ancak bunu sağlamak için İhvan’ın kuruluşundaki mottosunun aksine her türlü tavizi vermeye hazır olduğu görüntüsü, onu demokratik rejime daha da entegre edecek, iktidar gücünün ve demokrasinin zımparası ile aşırılıklarından sıyrılmasına olanak sağlayabilecektir. Bu saptamaya örnek olarak devrim sonrası iktidara gelen Mursi’nin şimdilerde ordu ve yargı ile güç mücadelesine girmemesi, ülkeyi zımni olarak bu güç odaklarıyla paylaşması ve sisteme entegre olmaya çabalaması gösterilebilir.

Sonuç olarak, İhvan Tunus, Cezayir, Fas, Libya, Mısır, Ürdün, Filistin gibi ülkelerde demokratik yollardan siyaset yapma tercihinde bulunmuş, bu yönde irade beyan etmiş bir yapıdır. Halkın büyük bir çoğunluğunun da teveccüh gösterdiği hesaba katılırsa bu gerçekliğin reddedilmesi, bir kesimin oyuncağı olarak gösterilmesi demokratik saygıya uymayan bir yaklaşımdır.

 

______________________

[1] http://www.yenimesaj.com.tr/?artikel,12003342/, 25.03.2013

[2] http://riposte.sefarade.over-blog.com/article-les-juifs-ont-cree-les-freres-musulmans-pour-detruire-l-egypte-c-est-la-derniere-theorie-du-complot–115077363.html, 25.04.2013

[3] http://fr.wikipedia.org/wiki/Fr%C3%A8res_musulmans, 25.04.2013

[4] http://www.epochtimes.fr/front/10/6/15/n3503132.htm, 25.04.2013

[5] http://www.lepoint.fr/monde/quand-la-cia-financait-les-freres-musulmans-06-12-2011-1404368_24.php, 25.04.2013

[6] http://www.ozgurgelecek.net/makale/4217-msrda-yeni-rejim-eskimeye-yuez-tutarken.html, 25.04.2013

[7] http://www.timeturk.com/tr/2012/10/16/abd-elcisinden-ttp-onerisi.html, 25.04.2013

[8] http://www.analitikbakis.com/NewsDetail.aspx?id=21802&name=Musluman-Kardesler,-ABD%27yi-korkutuyor, 25.04.2013