Ölmek ve kazanmak kelimelerini yan yana ve hem de „ve“ bağlacı ile kullanmak ilk bakışta çok absürd gelebilir. Aslında „tek dünyalı“ insanlar için bu gerçekten böyledir de. Tek dünyalı insanların en çok korkmakta oldukları durum ölümdür. Zira onlar için ölüm bir son dur. Ne varsa bu dünyadadır. Ölüm geldiğinde ise her şey bitmiştir.Bugün dünyamızı adeta kuşatmış durumda bulunan batı orjinli hegemonik güçlerin de bütün kaygısı „ölmemek“ üzerinedir. Ötesine inanmayanlar için ölüm bir yok oluştur. İnsan gibi bir canlının yok olmayı içine sindirebilmesi elbette kolay bir olgu değildir. Secülarist ideolojinin bütün gayreti ölümü yok etmek üzerinedir. Ancak bu zihniyetin sahipleri bir yandan kendileri için ölümü yok etmeye çalışırken diğer yandan da kendileri gibi olmayanları öldürmek için her türlü zalimliğe başvurmaktadırlar. Secüler görüşte ölmek ve kazanmak kelimeleri asla yan yana gelemez. Çünkü ölen kaybetmiştir. Ölenin kaybedeceği teorisi bu felsefeyi adeta bir ölüm makinesi haline getirmiştir. İnsanlığın bilinen tarihi boyunca öldürülen bütün insanların sayısından bir kat fazlası geçtiğimiz yüzyılda iki dünya harbinde öldürülmüştür. Ölümü istatistiğin konusu yapan da yine bu tek dünyalı secüler sistemdir. Oysa ölmek her zaman kaybetmek anlamına gelmez. Elbette her ölen kazanamaz. Ancak her ölen de kaybetmez. Anadolu irfanında çok güzel bir söz vardır. Bir yakını vefat eden kimseye „hastayı kaybettik“ derler. Bunun aslı „hastayı gayb ettik“ şeklindedir. Zaman içerisinde kaybettik şekline dönüşmüştür. Zira kaybetmek doğru değildir. İnsan kaybedilmeyecek kadar değerli bir varlıktır. Gayb ettik demek, bizim için gaib olana yani Allaha havale ettik anlamına gelir. Nitekim İslam irfanında ölüm, yok olmak değil aksine başlamak anlamına gelir. Sonsuzluğun başlangıcı ölümdür. İslam anlayışında ölümün bütün soğukluğuna rağmen güzel karşılanmasının sırrı da burada yatmaktadır. Efendimiz (s.a.v) ölüm için, „İnsanların ağzının tadını bozan ölümü sıkça anınız.“ Buyurmuş ve ölümün bir son olmadığına dikkat çekmiştir. Ölümü dilemek ne kadar yanlışsa ölümden kaçmaya çalışmak da bir o kadar yanlıştır. Ölüm, insan için kaçınılmaz bir duraktır. Yaşayan insanların ölümü çok rahat bir şekilde karşılamaları oldukça yüksek bir beklentidir. Ancak belki bu konuda yaşlılar yurdunda çalışmakta olan insanların daha orijinal fikirleri olabilir.
Aslında söylemek istediğim şey, sonunda kazanç varsa ölmek güzeldir. Evet, ölmek güzeldir. Ancak güzel yaşayanlar güzel ölebilir ve ancak güzel ölebilenler kazanabilir. Nitekim şairler sultanı merhum Kısakürek:
„Ölüm güzel şey; budur perde ardından haber,
Hiç güzel olmasaydı ölürmüydü peygamber“
Şeklinde duygularını mısralara dökmüştü.
Son zamanlarda medyada bazı iyi niyetli leberal aydınlar bile belkide İsrail yoldaşı arkadaşlarının etkisiyle, İsrailin yaptığı vahşet ama… demek yerine çevir kazı yanmasın kabilinden 9 insanımız ölmeden ablukanın kalkmasına çalışamazmıydık, yahutta refah sınır kapısının açılması için 9 insanımızın ölmesi şartmıydı? gibi tamamen saçma sorular soruyorlar. Peki, tepe tepe oturduğun İstanbul da rahat oturabilesin diye kaç şehit verildi haberin var mı diye soran birileri çıkarsa ne olacak. Yahu ayıptır beyler ayıp!!! Kendiniz ölemiyorsunuz diye davası için ölebilenleri „istihza“ etmek yada onların üzerinden politik çıkar devşirmek en hafifinden aymazlıktır, gaflet ve dalalettir.
Filistindeki ablukayı kırmak ve bunun dünya gündemine girmesini sağlamak için her türlü riski göze alarak canlarını inandıkları bir davaya şahit kılan „şehit“ insanlara ancak saygı duyulur. Ben şahsen hangi dava olursa olsun inandığı bir dava için canını ortaya atan bütün insanları saygıyla yad ediyorum. Ancak bu dava iki dünyalı insanların davası ise ona sadece saygı duymakla kalmıyor, onları yürekten kutluyorum. Zira ben biliyorum ki kendi adıma böylesi bir yiğitliği yapamadığım için onlara olan minnet ve şükran duygularımla en azından vicdanımı teselli etme imkanı elde ediyorum.
Mavi marmara gemisinde şehit olanlar bazı kendini bilmezlerin demeye çalıştıkları şekilde boşuna ölmemişlerdir. Onlar canlarını bir davaya şahit kılarak şehit olmuşlardır. İşte ölerek kazanmak böyle bir şeydir. Şehitlikten daha öte kazanılabilecek bir başka makam mı vardır.
Şehitler ölmez, doğrudur zira Kuràn böyle söylüyor. Şehitler şahit oldukları için ölmezler. Onlar ölümü güzel buldukları için ölmezler. Ölmek ölümlü olanlar içindir. Oysa şehitler ölümle başlarlar yaşamaya. Bu kısacık dünyada sahi yaşamak ne, ölüm ne?
Dünya`ya sahip olmak için gelenler, belki sahip de olurlar ama sonuçta mutlaka ölürler ve yok olurlar. Ancak dünya`ya şahit olmak için gelenler ise „şehit“ olurlar ve ölümsüzleşirler. İşte en büyük kazanç da budur. Şimdi bu bizim şehitlerimiz üzerinden timsah gözyaşları dökenlere seslenmek istiyorum: Belki de İHH adlı kuruluşa bir kuruşunuz bile nasip olmamışken şimdi bizim nam hesabımıza şehitlerin hesabını sormaya kalkışmanız eğer bir hamakat değilse en azından saygısızlıktır. Yaşayanlarına ülkeyi zehir ettiniz bari şehitlerine saygı gösterin.
Baki Selam ve Saygılarımla.
Ömer Erdem
Mainz/Almanya