İSTİBDAT DÖNEMİNDE YURT DIŞINDA YAYIMLANAN GAZETE VE DERGİLER

JÖNTÜRKLER VE İTTİHAT VE TERAKKİ

20. yüzyıla gelindiğinde Osmanlı bir yandan içte ve dışta parçalanırken diğer yandan ekonomik-mali yönden Batı’nın denetimine girmiştir. Bunun sonucu milli servet dışarıya akmış ve halk yoksullaşmıştır. İstibdat rejimi dolayısıyla yenişleşme hareketleri ve halkın demokratik gelişimi durdurulmuştur. Bu yolda aslında 1908’e götüren olayların patlak vermesinin en önemli nedeni Abdülhamit’in yönetimindeki Saray’ın egemenliğiydi. İktidar Osmanlı siyaseti ile ilgili önemli kararları alan ve Saray çevresinde kümelenmiş küçük bir gurubun elinde idi. Ancak Sadrazam ve nazırlar keyfi olarak değiştirildiklerinden bu durum süreklilik arz etmiyordu. Abdülhamit döneminde nitekim 28 sadrazam başa geçmiştir.

Sponsor Bağlantılar

 

Devletin mali durumundaki verimsizlik orduda ve yönetimde hoş karşılanmamasına rağmen Sultan’ın despotluğunun bir aracı olan ihbarcılık  ağının moral bozukluğuna yol açtığı için ordu ve yönetimde birlik duygusunu yok etmiştir. Büyük devletlerin saldırgan ve emperyalist politikaları ise durumu daha da kötüleştirmekteydi. Devletin beklenen sonunun geldiğine ya da 93 Harbi’ndekine benzer büyük bir çözülme ile karşı karşıya bulunduğu düşünülmekte ve İngiltere ile Rusya’nın daima karışık bir bölge olan Makedonya’ya müdahale ederek bu eyaleti Osmanlı Devleti’nden koparacakları ve Sultan’ın bu oldu-bittiyi kabulleneceği ileri sürülmekteydi. Nitekim İngiliz Kralı ile Rus Çarı’nın 1908 Haziran’ında Reval’de görüşmeleri bu düşünceyi haklı çıkarmış gibi görülmüş ve bu da devrimci hareketin hız kazanmasına yol açmıştır.

Bu devrimci hareketin başlangıcı Askeri Tıbbiye Mektebi’nde “İttihad-i Osmani” adıyla kurulmuş, aynı yıl Paris’teki Jön Türklerin lideri Ahmet Rıza ile ilişki kurulup “Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti” adını alacaktır. Kurucuları İbrahim Temo, Abdullah Cevdet, İshak Sükuti, Mehmet Reşit gibi isimlerdir. Bu arada jurnaller nedeniyle ülke içindeki cemiyet üyeleri Trablusgarb ve Fizan’a sürülürken bu boşluğu dışarıdaki Cemiyet’in örgütleri doldurmaya çalışacaklardır. Bunlar Paris (merkez gibi çalışmıştır), Cenevre, Kahire, Balkan ve Kafkas şubeleriydi.

Osmanlı aydınını ortaya çıkaran Batılılaşma olgusu Osmanlı Devleti’nin Tanzimat Fermanı’ndan beri izlemeye çalıştığı bir siyasa idi. Ancak buna rağmen kendileri de Batıcı olan Osmanlı aydınları, Batı’yı çok fazla bilmedikleri gibi Padişah’ı asla eleştirmezler ve bürokrat kimliklerini muhafaza etmeye önem gösterirlerdi. Yine de Abdülhamit döneminde etkili olan aydın tipi, eskisine oranla çok daha bilinçlidir. Bu dönemde gerçekten de yurt dışında bulunan Jön Türkler Batı’yı yakından tanımak ve edindikleri fikirleri yayma olanağı bulmuşlar, Abdülhamit rejimine karşı örgütlenmişlerdir. Amaçları Kanun-i Esasi’yi yeniden yürürlüğe koyup Meşrutiyet’i getirmektir. Avrupa’ya kaçan Jön Türkler birçok gazeteler ve dergiler çıkararak İstibdat Rejimi ile sıkı bir mücadeleye girişmişlerdir. Özellikle yayınladıkları gazete ve dergiler yabancı imtiyazlı postalar aracılığıyla yurda girip dağıtılmaktaydı. Bu yayınlar özellikle 1900’den sonra şiddetlerini arttırmıştır. Hükümet tüm gayretlerine rağmen bunlara engel olamamaktaydı. Hükümet yurt dışındaki Jön Türk yayınlarının etkinliklerini azaltmak için zaman zaman Jön Türklerle yayınlarını durdurmak konusunda pazarlığa bile girişmekteydi. Bu durum maddi sıkıntı çeken Jön Türklerin de işine gelmekteydi. Çünkü gazetenin kapatılması veya matbaanın teslimi konusunda sık sık saray ile pazarlığa oturan Jön Türkler, değerinin çok üzerinde satılan derginin yayını durdurduktan sonra elde ettikleri  paralar ile yeni bir matbaa alıp başka bir adla benzer konuları işleyen farklı bir yayın çıkarmaktaydılar. Böylece bir süreliğine de olsa finans problemi çözümlenmiş olurdu. Hatta bu konuda sarayın ödediği meblağın yüksekliği yurt dışındaki temsilcilerin desteğiyle çıkarılan yayınlar, saraya önemli bir muhalefetin temsilcisi olarak lanse ettirilerek büyük kazançlar sağlamışlardır.

Yeni Osmanlılardan daha uzun süreli, daha yoğun, daha aktif ve daha karışık faaliyet gösteren Jön Türkler 1889-1908 dönemlerinde çıkardıkları gazeteler ve dergiler ile fikir hayatına yeni bir yön vermeyi başarmışlardır. Bu gazeteler ise İngiltere, Fransa, Avusturya, Bulgaristan, İtalya, Yunanistan, Romanya, İsviçre, Brezilya, Belçika, Amerika ve Kıbrıs olmak üzere 13 yabancı ülkede Türkçe-yabancı dillerde olmak üzere 152’nin üzerinde gazete veya dergi yayınlamışlardır. Jön Türklerin yabancı ülkelerde  Bu gazetelerin en önemlileri; Meşveret, Mizan, Osmanlı ve Şüray-ı Ümmet idi.

 

JÖN TÜRK YAYINLARI 

Meşveret

Aralık 1895’te Ahmet Rıza tarafından Türkçe-Fransızca olarak yayınlanmaya başlanmıştır. Bu gazete 15 günde bir çıkmıştır. Ahmet Rıza Comte felsefesine bağlıydı ve yazılarını önceleri Pozitivistlerin yayın organı “Revue Occidentale” dergisinde yayınlamış sonraları kendi gazetesini kurmuştur.

Gazetesinde Meşrutiyet’i savunmuş, halkın politik görev bilincine ulaşabilmesi için eğitilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Eğitim ve kültürün üzerinde özellikle durmuştur. Bunların yanı sıra Ahmet Rıza çok ağır siyasi yazılar da yayınlamıştır. Comte’un pozitivist düşünceleri etkisinde kalmış olduğundan keyfi tutum ve davranışları, kanunsuzlukları ortadan kaldıracak olan Meşrutiyet’i “Bir düzen içinde ilerlemenin bir aracı” olarak görmüştür. Ahmet Rıza genel bir cehalet içinde olan ve bozuk bir idare anlayışının destekçisi olan halka çok fazla güvenememekle birlikte halkın bu cehaletini, hükümetin sistemli baskısına bağlamaktaydı. Osmanlı Devleti’ndeki geleneksel bürokrasinin başta Padişah II. Abdülhamit olmak üzere idari mekanizmayı sekteye uğrattığını, bu durumun önlenmesi için toplumu yeniden örgütleyecek ve ilerlemesini sağlayacak rasyonel kurallar çerçevesinde düzenlenmiş bürokratik bir elitin denetimine verilmesi gerektiğini savunmaktaydı.

4 sayfa olarak çıkan gazetede “kendinden başka hiçbir şey için kaygılanmayan kendi mutluluğu için her şeyi,devletin değer ve onurunu, milletin hak ve yetkilerini kurban eden bir hükümdara adama demeye utanıyorum.” şeklinde Abdülhamit aleyhinde çok ağır eleştirilere yer verilmiştir. Türkçe Meşveret’te Hoca Kadri ve diğer ilmiye mensuplarının yazılarında padişaha yöneltilen dini eleştirilere geniş yer verilmekteydi. Basılacak yazılar Türkiye’den gelen İttihatçılara ait yazılar ve Türkiye’den gönderilen takma adla yazılan şikayet şikayet mektupları oluşturmaktaydı. Zaten gazetenin kendisi İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin resmi yayın organı idi. İlk sayısında İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin amaçları ve örgütün görüşleri “Program” başlığı altında yayınlanmıştır.

Ahmet Rıza yayınladığı ağır yazılar örneğin “Kızıl Sultan” nedeniyle Osmanlı Hükümeti tarafından gazete aleyhine dava açılmış ancak Ahmet Rıza, sembolik bir para cezasına çarptırılmıştır. Bu zafer, tüm dünya basınında geniş yankılar uyandırmıştır. Ancak bundan sonra Ahmet Rıza Osmanlı aleyhinde daha cüretkar davrandığından Fransız Savcı tarafından Ahmet Rıza’nın gazetesi kapatılacaktır. Özellikle dönemin despot idaresinde gazete ülke içine Fransız postası aracılığıyla sokulmuş ve bu ortamda nüshaların böyle gizlice elden ele dolaşması imkansızı başarmak olmuştur.

Meşveret ile aynı anda Mısır’da yayınlanan “Mizan” gazetesini gerekçe gösteren   Ahmet Rıza, aynı cemiyetin iki farklı Türkçe gazete çıkarmasının anlamsız olduğunu ileri sürerek Türkçe Meşveret’in yayınını durdurmuştur. Ancak Mizancı Murat’ın Saray ile anlaşarak Mizan’ın yayınına son vermesi ve yurda dönmesi sonucunda Türkçe Meşveret yeniden yayınlanmaya başlamıştır. Bu arada Cenevre’de Osmanlı gazetesinin yayınlanması ile Ahmet Rıza, yine aynı gerekçeyi ileri sürerek 6 Mayıs 1898’de Türkçe Meşveret’in yayınını durdurmuştur.

Gazete Osmanlı Devleti’nde yaşayan halkların Osmanlılaştırılmasından söz etmekte, düzenli bir ilerleme isteyen pozivist ilkelere bağlılığı nedeniyle bu amaca şiddetle varılmasına kabul etmediğinden diğer Jön Türklerinde Nizamcı Murat’ın Ahmet Rıza’dan uzaklaşmasına yol açacaktır. Meşveret yüksek seviyede bir fikir gazetesi olmaktan öte sadece öncü bir gazete olmuştur.

Mizan Gazetesi

Ağustos 1886’da İstanbul’da Murat Bey tarafından çıkarılmış olan “Mizan”, siyasi ve ekonomik özgürlüğe ilişkin yazılarıyla Hükümet’in dikkatini çekmiş ve Murat Bey Mısır’a kaçmak zorunda kalmıştır. İstanbul’da yayınlandığı süre içerisinde Mizan, siyasi konuları işlemenin ağırlığından kurtulmak için özellikle iktisadi konulara yönelmişti. İstanbul’da 59 sayı çıkarılan bu gazete, Murat Bey’in Mısır’a kaçmasıyla Kahire’de yayınlamaya başlamıştır. Burada 25 sayı yayınlanan gazetede dikkati çeken husus İstanbul’daki Murat Bey’in ılımlı politikası yerine tahrikçi ve ihtilalci Murat kimliğini ön plana çıkarması ve İttihatçıların görüşlerini savunmaya başlamasıdır. Mizancı Murat görüşlerini gazetesinde “Abdülhamit’e Çağrı” başlığı altında okuyucularına sunmuştur. Bu yazıda “..basın özgürlüğünün yasal sınırlar içinde sağlanmasından, yargının ıslahından, bir Danışma Kurulu’nun oluşturulmasından, sorumlu bir hükümet ve Ayan Meclisi’nin kurulmasından”  bahsetmekteydi.

1886’da Avrupa’ya giden Murat Bey, önce Paris’te gazetesini çıkarmış daha sonra İttihat ve Terakki’nin Cenevre kolunun lideri olarak Mizan’ı Fransızca olarak burada yayınlamaya başlamıştır. Panislamist olan Murat Bey’in en büyük ideali Halife’nin aracılığıyla tüm Müslümanların yabancı boyunduruğundan kurtarılıp, büyük bir İslam İmparatorluğu kurulmasıydı. Özellikle basın yoluyla mücadelesinde Namık Kemal’in etkisinde kaldığını ve yazılarında onu taklit ettiğini görmekteyiz. Örneğin Gazetenin yazarları arasında Beyrut’lu Arap milliyetçisi Halil Ganem, Ammakyan Efendi gibi isimler vardır.“genel haklar, ulusun tümüne ait haklar asla bir kişinin keyfi isteğine bağlı olamaz.”

1897’de Cenevre’de yayınladığı bir broşürde basının hiç olmazsa kısmi özgürlük kazanmasıyla mevcut kötülüklerin yenilebileceğini, Padişah’ın tahtta kaldığı sürece Osmanlı ve Avrupa’nın Sultan Hamit’ten her zaman dert açmasından başka bir şey beklenemeyeceğini, Sultan’ın taht üzerine kurulmuş ifritin ta kendisi olduğu şeklinde hakarete varan ifadelerine rağmen 2 ay sonra fikirleriyle bağdaşmayan hareketlerde bulunması oldukça ilginçtir. Bu farklılıklar, Ahmet Rıza ile Mizancı Murat’ın aralarının açılmasına ve Jön Türklerin bu iki kişi etrafında kamplaşmalarına neden olmuştur. Yurda dönen Mizancı Murat, Abdülhamit tarafından Danıştay üyeliğine getirilmiş fakat bir süre sonra murat Bey bu görevinden istifa etmiştir. 30 Temmuz 1908’de İstanbul’da Mizan’ı günlük olarak yayınlamaya başlayan Murat Bey İttihatçılara karşı muhalif bir tutum izlemiş, 31 Mart ayaklanmasından sonra ise gazetesi kapatılan Murat Bey, Rodos’a sürülmüştür.

Osmanlı Gazetesi

Mizan’ın Cenevre’de kapatılmasından sonra İttihat ve Terakki’nin ilk kurucuları İshak Sükuti, Abdullah Cevdet, Tunalı Hilmi gibi kişiler bir gazete çıkarılmasına karar vermişlerdir. Ancak bu Saray tarafından duyulunca Afrika’ya gönderilen Jön Türklerin serbest bırakılacağını, bunun karşılığında ise gazetenin çıkarılmamasını istemiştir. Bu teklif karşısında gazete çıkarılması işi bir süre ertelenmişse de teminat yerine çıkarılmayınca gazete 1 Aralık 1897’te yayına başlamıştır.

Cumhuriyet yönetiminden bahseden gazetenin yazı kurulunda bulunan Tunalı Hilmi hutbe şeklindeki yazılarında halka, askere, köylüye basit bir şekilde hitap etmekte ve hitap ettiği kitleleri ayaklandırmak gayretindedir. Ancak darbe yaparak yönetimi ele geçirmek gibi ihtilalci fikirler, diğer Jön Türk yazarlarınca pek de kabul görmemiştir. Fransızca, İngilizce ve Almanca dillerinde olmak üzere üç dilde çıkan  ilk Jön Türk gazetesi olan Osmanlı gazetesi, Şeyhülislam’a yazılan mektuplar ve Marakeş’li şeyhlerden alınan fetvalar aracılığıyla Sultan’ın halli ilanları geniş yer tutmuş ve 1902’deki “Umum Osmanlı Muhalifin Kongresi” için büyük çaba göstermiştir. Gazetenin yazıları incelendiğinde Jön Türkler arasındaki antlaşmazlıklar, hareketin bir parti olarak geçirdiği aşamaları tespit etmek mümkündür. Bir süre sonra gazetenin başına Jön Türkler arasında yeni bir bölünmeye yol açacak Prens Sabahattin geçecektir. Gazetenin sahipliği ise Mahmut Paşa’ya devredilecektir ki böylece Mahmut Paşa gazetenin masraflarını üzerine alacaktır.

Prens Sabahattin’in tesiriyle Padişah’a eleştiriler daha da sertleşecek, Türklerin Türk olarak davranışlarının tenkidi yapılıp, bununla ilgili Türklerin Batı uygarlığı akımına katılmasını sağlayacak bir kültürel politika oluşturulmaya çalışılacaktır. Gazetede sık sık Prens Sabahattin’in de yazılarına rastlanmıştır.

1900’e kadar İttihat ve Terakki’nin merkez organı olarak çalışmış ancak bu tarihte İstanbul Hükümeti gazetenin yöneticilerine göstermelik memurluklar vererek, kısmen de olsa gazeteyi susturabilmiştir. Gazetenin Avrupa’da yayınlanan son sayısı 119. sayı olup 15 Mart 1903 tarihlidir. 136. sayısı 12 Temmuz 1904 tarihli olup, İsviçre’de yayınlanmıştır. İsviçre’deki son sayı ise 8 Aralık 1904 tarihli olup 142. sayıdır.

Şüray-ı Ümmet

Ahmet Rıza tarafından Türkçe olarak yayınlanmaya başlanmıştır. İttihatçılar arasında fikir ayrılıklarının belirginleştiği bir sırada Paris ve Kahire’de çıkarılmaya başlanmış ve merkeziyetçilik savunulmuştur. İlk sayıda gazetenin ilkeleri şöyle belirtilmiştir.

-Osmanlı İmparatorluğu’nun bütünlüğünü ve bağımsızlığını savunmak,

-1876 Anayasasının tekrar yürürlüğe konması için çaba harcamak, 

-Tüm Osmanlı uyrukları arasında fikir birliği sağlanması için gereken propagandayı yapmak,

-Tüm Osmanlı uyruklarında ortak bir vatanseverlik duygusu yaratmak,

-Padişah’ın hanedanlığını ve tahtını korumak.

Yazım kadrosunda Selanik’li Nazım, Ahmet Saip, Yusuf Akçura, Sami Paşazade Sezai ve Ahmet Ağaoğlu da vardı. Sami Paşazade Sezai, gazeteye yazdığı 15 günde bir yayınlanan makalelerinde Osmanlı Devleti’nde yaşanan Müslim-Gayrimüslim tüm Osmanlı uyruklarının kaynaştırılması bu sayede birlik ve beraberliğin sağlanması tezini savunmuştur. Bu görüşünü “aynı gök altında doğmuş, aynı iklimde büyümüş, aynı havayı teneffüs etmiş kimselerin tehlikeden kaçıp sığınacakları, acılarını dindirecekleri yer, vatanın sinesidir.” diye belirtir.

Merkeziyetçiliği savunan Ahmet Rıza karşısında Prens Sabahattin ise adem-i merkeziyetçiliği tavsiye etmekte ve Terakki adlı Türkçe olarak küçük boylu bir gazetede bu fikirlerini savunmaktaydı. Bu iki karşıt fikir Meşrutiyet’ten sonra da devam edecek ve İttihatçılar Meşrutiyet’ten sonra Ahmet Rıza’nın görüşlerini benimseyecektir.

Yukarıda bahsettiğim Jön Türk gazetelerinden başka “Kanun-i Esasi” (1896-Mısır), “Hak” (1899), “Sada-i Millet” (1898-Mısır)…. gibi Jön Türk gazeteleri varlıklarını sürdürmüşlerdir.

 

DERGİLER

Bu dönemde çıkarılan dergiler daha çok bilimsel nitelikte yazılar yayınlamışlardır. Bu dönemde dergiler tıpkı gazeteler gibi baskıları değişik yerlerde yapılmıştır. Bunlar kısaca şunlardır;

-“Şikago Dergisi”-1893’te Şikago’da,

-“Şark ve Garb”, 1896’da Paris’te,

-“Musavver”, 1900’de,

-“Mecmua-i Kemal”, 1905’de Kahire gibi.

Bu dergilerin tek ortak noktaları vardı bu da Padişah ve iktidarı devirip yerine II. Meşrutiyet’i ilan etmekti.