Ruh ve beden birbirine âşık iki karı koca gibidir. İzdivaçları gerçekleştiği andan itibaren seneleri birlikte çürütmeye ant içerler. Çelikten urganlarla sarıldıklarını zannederler birbirlerine. Hâlbuki onları birbirine sımsıkı bağlayan pamuktan müteşekkil bir kuşaktan başkası değildir.
Ruh ve beden birbirlerine daima ayrılmayacaklarına, kopmayacaklarına dair vaatlerde bulunurlar. Haberdar değillerdir zira ayrılığın ani ve apansız gücünden. Zamanın akışında izdivaçlarının tutkusuyla hasbıhal edip, varlıklarını tek bir bütüne indirirler. Ne büyük aşktır ki onların ki birinin yansımasında diğerinin varlığı hissedilir ve yeryüzündeki bütün aşklar ruh ve bedenin esaretinde alevlenir. Hani araya bazı zamanlar terörcü bakteriler girer de beden ruha, ruh bedene acı çektirir. Kavgalıdır böyle zamanlarda ruh ve beden. İzdivaç yara alır. Bakterilerin kuvvetine göre de barışma süresi şekil alır. Böyle zamanlar fenadır. Çünkü dünyadaki en büyük aşk da yara almıştır. Özenir yeryüzündeki diğer aşklar, onlar da yaralanır. Bu kez aşkın kuvvetine bağlıdır barışma süresi. Kezzap kuvvetindeki aşklar aşk olmaktan çıkmazlar hiçbir zaman. Bir aşkın aşk olmaktan çıkması için zaten hiç aşk olmaması gerekir.

Sponsor Bağlantılar

Ruh ile bedenin mutlulukla başlayan evlilikleri uzun zamana dilimlerine acısıyla, tatlısıyla yayıldıysa hele bir, hiç bitmeyeceğine inanılır. Sanki ruh bedeni hiç terk etmeyecek, ölüm kapıyı kırmayacak, verilen nefesler bir gün hiç kesilmeyecek gibi… Öyle inanılır, öyle yaşanılır, öyle devam edilir hayatın engebeli yollarına. Bitmeyi, ayrılmayı, nihayete erdirmeyi akıldan çıkarır ruh ve beden, insan ve aşk. Ama saatlerin tekrardan sicil kaydına başladığı bir gün behemehâl ruh bedeni terk eder. Bitmez zannedilenler biter, sönmez zannedilenler söner ve ayrılmaz zannedilenler ayrılır. O vakitten sonra beden de vazgeçer kendinden.

Ruh terk eder. Ve beden kendinden geçer. İnsan terk eder. Ve maşuk hayatından geçer. Baki kalan hakikat olmuş aşklardır. Aşk ola baki ola…