Sevgili Dimitri sana ülkemden birkaç örnek vereyim de sabrın sonunun ne kadar güzel sonuçlara yol açtığının farkına var. Örneğin; eğitim sistemimiz bir ara çok bozuktu. Üniversiteye giriş sınavında kat sayı sorunu ortaya çıkıyor, öğrenciler (özellikle ilahiyatçılar) mağdur ediliyor istedikleri bölümlere giremiyordular. Biraz sabredince şükürler olsun ki Allah AKP Hükümeti’ni başımıza getirdi. Seksen bir ile seksen bir üniversite getirdiler. Hem üniversite sayımız arttı. Hem de üniversiteler sayesinde seksen bir ilimizin ekonomisi canlandı. İyi olmuş değil mi? Tabii ki iyi oldu Dimitriciğim. Dur! Daha bitmedi kazandıklarımız. Hani katsayı sorunu var demiştim ya, onu da kökten hallettik. Üniversiteye girişte artık herkesin puanı aynı katsayıyla çarpılacak. Sonunda eğitim sistemimize eşitlik geldi. “Seksen bir üniversiteden mezun olanların hepsi işi bulabiliyor mu? Bildiğim kadarıyla sizde işsizlik sorunu var” dediğini duyar gibiyim. Bu konu çok da önemli değil be Dimitriciğim. Önemli olan üniversiteye girebilmek. Eşitlik prensibine uygun şekilde üniversiteye herkesi aldıktan sonra çıkışta işsiz kalmanın bir önemi var mı? Bana soracak olursan çok da önemli olduğunu düşünmüyorum. “İşsiz kalırsan ne yapacaksın? Aç kalırsın kardeşim” diyeceksin biliyorum. Bizim ülkemizi tanımadığın için böyle absürt sorular sorman çok normal. Kardeşim bizim ülkede hiç kimse aç kalmaz. Baktın iş bulamıyorsun, girersin asgari ücretle bir yere ve devam ettirirsin hayatını. Dimitri içinden, “Üniversiteyi asgari ücretle kıt kanaat geçinmek için mi okudun?” demek sana hiç yakışmıyor. Gel seni Müslüman yapalım. Konumuzla ne alakası mı var? Müslüman olduktan sonra beni daha iyi anlarsın. Asgari ücret numaralarıyla dolandırılarak, dini sömürüye kurban verilerek ve üniversiteyi bitirdikten sonra “Ne iş olursa yaparım abi” cümlesi tekrarlayarak mutlu olup, sabretmeye devam etmenin ne demek olduğunu çok çok iyi anlarsın.
Şimdi anladın mı sabrın sonunun nereye vardığını? Hadi bakalım şimdi gir evine, kötü günlerin geçmesini bekle. Eve girdiğinde sakın boş durayım deme. Allah’a dua et ki, size de bizim hükümetimiz gibi değerli, şahsiyetli ve başarılı bir hükümet versin.
Ahmet, Mehmet ve Ayşe ile Fatma’ya anlatamayınca Dimitri’ye mi anlatınız derdinizi:) Vatan elbete evimiz sayın Daşdan, bir toplumun ayağını basacağı bir toprağı, yiyip-içip dinleneceği bir evi
aşklarını, sevinc ve hüzünlerini yaşayacağı bir mekanı, kısaca o topluma ait sınırları beli olan bağımsız yaşayacağı bir alanı olmadan olur mu? Fakat kastınız (ki ben öyle düşündüğünüzü sanıyorum) “Vatan kutsal” diyen bir kısım bencil, yiyici babaların -yöneticilerin- yaptıkları haksız, zalimce uygulamaları ise size kesinlikle katılıyorum. Bu eleştirel yaklaşımımın yanında şunu da demek istiyorum ki, edebi açıdan çok güzel, duygu yoğunluğu olan harika bir yazı kaleme almışsınız, tebrik ederim.