Mainz, 08.10.2013

Genel kabul görmüş bir tanımı olmasa da „terör“ kavramı son yılların en „popüler“ kavramlarından biri olmayı başarmış durumda. Terör denince genelde ilk akla gelen şiddet ve tedhiş hareketleridir. Sokakta ve spor ile ilgili olarak da „tribünler“ için geçerli olduğunu düşündüğümüz bu kavram ile medya arasında nasıl bir illiyet bağı kurulduğunu sorgulayacak olursak karşımıza terör değilse bile „psikolojik terör“ kavramı çıkacaktır. Medya dediğimiz kitle iletişim sistemleri uzun zamandan beri toplumu „ayrıştırmak“ adına elinden geleni ardına koymuyor.

Sponsor Bağlantılar

Spor medyası da aynı telden çalmaya devam ediyor. Spor, daha doğru bir tabirle „futbol„ kirletildikçe kirletiliyor. Kendilerinin bile „radara biz yakalandık“ şeklinde bir itirafa rağmen 3 temmuz 2011 tarihinden bu yana ülkemizde inanılmaz „haksızlıklara“ imza atıldı. Medya öylesine muhteşem bir „Karalama“ ve „Ak“ lama kampanyası düzenledi ki insanın küçük dilini yutası gelir. Bir kişinin kişisel ikbali uğruna ülkede estirilmedik terör bırakılmadı. Mağdur olan ve şampiyonluğu çalınan kulüp pravda paçavralarıyla birlikte karanlık ekranlarda „itibarsızlaştırılmaya“ çalışıldı. Eski Fenerasyonlar değiştirilip yeni „Fenerasyon“ haline getirildi. Yasalar bir gece yarısı şimşek hızıyla meclisten geçirildi. UEFA`ya Başbakan maharetiyle ricacı olunuldu ve daha neler neler…

Bunca sportif ve adli yöndeki kararlara rağmen adaletin tecellisi yönünde hiç kimse kılını bile kıpırdatmadı. Medya bütün bu çıplak gerçeklere rağmen „yalan“ ve „düzmece“ haberlerle „CAS“ kararlarını bile itibarsızlaştırmaya devam ediyor.

Gazetelerin Pozisyonu:

Gazeteciler kavramını kasten kullanmadım. Zira bu konularda kalem oynatanların ekserisinde „vicdan“ dediğimiz o ulvi duygu tamamen kaybolmuş. Tam bir „sahibinin sesi“ durumu hakim. Biz geçmişten bu yana manşetlerin hemen her zaman Anadolu takımları aleyhine atıldığına alışmış ve bunu kanıksamıştık. Hatta tiraj kaygısı sebebiyle bunu anlayışla bile karşılmaya başlamıştık. Ancak yaşanmakta olan bu süreçte adına spor gazetecisi denen „kalem katillerinin“ iyice gözü dönmüş durumda. Ne vicdan, ne ahlâk ne kalem namusu, ne ar ve haya… „Değer“ diye bildiğimiz hiç bir şey kalmamış bu adam müsveddelerinde. Menfaatperest bir emek hırsızının peşine pervasızca takılmış gidiyorlar.

Televizyon Yorumcuları:

Bir elin parmağını geçmeyecek sayıda insaf ve vicdan ehli dışında ekranlardan da „psikolojik terör“ estirilmeye devam ediliyor. Zaten hemen her program da yorumcu diye o koltuklara oturtulmuş olan zevatın çoğusu Fenerbahçe takımından. Tabi ki adam kendi takımı lehine yorumlar yapacak. Onlar da bunu hakkıyla yerine getiriyorlar. Söylenecek bir şey yok. Ancak özellikle de bir kanalda başka bir takımda üst düzey yöneticilik yaptığını herkesin bildiği ve yorumcu diye orada habire karnından konuşan bir „nezih“(!) kişi var ki evlere şenlik. Emek hırsızı olan ilgili zat kendisi yorumcu olsa bu kadar kendini savunamaz. Artık bu zatın yaptığı „sahibinin sesi“n den bile öte bir durum. Ne zaman bir vicdanlı yorum gelse „ama larla mama larla kem küm yaparak araya da bazı sos türünden şarlatanlıklar katarak, kıvranıyor, boyun kırıyor ve laf kalabalığına getirip hemen araya ama işte Trabzon kulübünden de bazı tapeler ver efendim gibi çamura yatmaya“ devam ediyor. Bir insanın bu kadar gözü dönmüş olabilir mi?

Futbolu kirletenler ve sonrasında kirli çamaşırlarını insanların gözünün içine bakarak hiç utanmadan terör estirerek yıkamaya çalışanlar spor medyasındaki psikolojik terörün baş aktörleridir.
 
Pazar Akşamı Oynanan Müsabaka:

Maçtan bir akşam önce medya yine terör amaçlı uydurma haberler ve düzmece yalanlarla maçın çok „gergin“ geçeceğinden ve hatta çok büyük „olaylar“ çıkacağından bahisle kehanet üstüne kehanette bulunuyordu bizim malum medyanın modern Nastradamusları…

Ağzı olan konuşuyor, nasıl olsa dilin kemiği yok. Böyle konuşarak hem taraftarları kışkırtıyorlar ve hem de olay çıkarsa bak ben söylemiştim ucuzculuğunun dayanılmaz hafifliğinin doyasıya keyfini sürüyorlar. Olay çıkmazsa da sanki bir akşam önce konuşanlar „şempanzeler“ miş gibi yapıyorlar. Maçtan bir önceki akşam malum bir ekranda yine o malum adam, kanal canlı yayında Trabzon kulübü başkanıyla konuşuyor, başkan ben bu konularda polemiğe girmek istemiyorum, gidip maçımızı seyredeceğiz diyor ama buna rağmen ve hatta röportajı yapan muhabire rağmen abi taraftarı germemek lazım. Başkan ben demedim diyor ama ben gazetede okudum, Trabzon başkanı çok sert açıklamalar yapıyor diyebiliyor. Bu kadarına da pes yahu! İnsan bu kadar mı „pervasız, ilkesiz, fütursuz, destursuz, insafsız, izànsız ve ahlâksız“ olur. Tekmiline yuh olsun demekten başka ne denebilir ki…

Futbolu foseptik çukuruna döndüren malum kulübün başkanı bir zamandır ortalarda yok. Kendi yerine „gönüllü“, „kadrolu“ ve „akçeli„ tetikçilerini görevlendirmiş. Onlar aslında o`ndan bile çok daha iyi bir görev icra ediyorlar. Bunca gönüllü avukatına rağmen adamın ortada olmama stratejisi bile ona „övgüler“ düzmek için malzeme oluyor.

En fazla gurur duyduğumuz „misafirperverlik“ gibi güzelim bir töreyi bile çiğnemekten kaçınmayan Kadıköy ilçemizin takımının bütün görevlileri aynı başkanları gibi rakibe „saygısızlık“ etmek için en akla gelmedik yöntemleri devreye soktukları yetmezmiş gibi eminiyetteki bazı kendini bilmez memurları da alet ederek rakibin idarecilerini „linç“ edilsinler diye „azgın holiganların“ arasına bırakıyorlar. Arkasından da utanmadan onlar kasten yani bizi fenerin holiganları linç etsinler diye o kapıdan çıktılar diye açıklama yapıyorlar. Yuh be yuh!

Maç akşamı bir bakalım yorumcular şimdi neler diyecek diye. ..Trabzonspor kulübü başkanı resmen saldırıya uğramış ve beraberindekilere en „galiz“ hakaretler yapılmış, fiili saldırı girişiminde bulunulmuş, stat görevlileri telefonlarını gaspetme teşebbüsünde bulunmuş ve bütün bunlar kameralardan görüntüye akmasına rağmen yine de bir çok kendini bilmez yorumcu müsveddesi Trabzon Başkanını suçlamak için olmadık „herzeler“ döktürmeye devam etti. Maçın son bölümünde kaleci Onurùn üzerine yağmur gibi „yabancı madde“ atıldı ama bunlar haber bile olamadı. Eğer Trabzon da bir tane çakmak atılsaydı, büyüteçle büyütülerek, arkadan, yandan, kenardan habire oyanatılıp verilir ve zaten pusuda bekleyen Fenerasyon hemen harekete geçer ve cezayı en ağırından kesiverirdi. Baktım yine „çukur“ demenin çukurlara saygısızlık olacağı o alçaklık yarışmacısı seyirciyi tahrik etmeyeceksin kardeşim demeye başladı. Yuh sizin gibi müsveddelere…

Adam yedek kulubesinden hışımla futbolcunun üzerine gelip tahrik ediyor ama o yine de Trabzon kalecisini suçluyor. Emek hırsızı kulüp başkanının sahadaki avukatı rakip futbolcunun boğazını sıkıyor, zira görüntülerde var. Ama aklını ve vicdanını kiraya vermiş yorumcu bozmaları kaleci Volkanın olayları yatıştırmak için büyük çaba sarfettiğini söyleyebiliyor. Yüzbinlerce insanın gözünün içine baka baka yalan söylüyorlar. Bu ne „utanmaz, arlanmaz, Allahtan korkmaz, kul dan utanmaz“ bir anlayıştır. Bu ne acayip kin ve nefrettir ki yüzde yüz hak ve hakikatin karşısında yer
alabiliyorsunuz. Bu nasıl bir insanlık anlayışıdır. Bu ne garip bir zavallılıktır. Ben artık kendi nam hesabıma tamamen umudumu kaybetmiş durumdayım. Bu medyanın bu psikolojik terörüyle bu ülkede futbol da „adalet“ hiç bir zaman tesis edilemez. Yazık, çok yazık. Ülkede son 10 yılda çok önemli hamleler yapıldı ama adaleti temsil eden heykelin eskiden iki gözü birden açıktı, Yani adalet ha ki hiç yoktu. Fakat şimdi de ancak bir gözü kapatılabildi.

Diğer gözü ile yine „çok büyük gücü“ olanları kayırmaya devam ediyor. Öyle olmasa ceza almış bir adam ülke için bu kadar pahalı olmaya devam edebilir miydi?

Herif 6 yıl 3 ay hapis cezası almış ama onu hapsedebilecek kudreti „adalet“ kendinde ne yazık ki bulamıyor. Gayrısı boşa kürek çekmektir…

Baki Selam ve Saygılarımla.

Ömer Erdem
Mainz/Almanya