I. Yönetici Özeti ve Finansal Felaket Endeksi
A. Giriş: Finansal Drenaj ve Kurumsal İflasın Anatomisi
Türk futbol endüstrisi, son yıllarda yabancı oyuncu transferlerine ve döviz bazlı maaş ödemelerine bağımlı hale gelmesiyle birlikte, basit bir finansal zorluklar dönemini aşarak kurumsal bir iflas durumuna sürüklenmiştir. Bu rapor, kulüplerin operasyonel maliyetlerinin, büyük ölçüde kamu garantisi altındaki artan borçlarla sübvanse edildiği, sürdürülemez bir ekonomik modelin varlığını kanıtlamaktadır. Eldeki veriler, Türk futbolunun ulusal ekonomiye net bir döviz yükü oluşturduğunu ve kulüplerin mali hatalarının faturasının doğrudan vergi mükellefine kesildiğini açıkça ortaya koymaktadır.
Finansal çöküşün ana göstergeleri, sektörün ne kadar derin bir krizde olduğunu çarpıcı bir biçimde özetlemektedir:
- Operasyonel Açık: Sadece “Dört Büyükler” olarak adlandırılan kulüpler, 2024-2025 sezonunu yaklaşık 9.93 Milyar Türk Lirası (o dönemki kurla yaklaşık 224.3 Milyon Euro) gibi akıl almaz bir zararla kapatmıştır. Bu kayıp, kulüplerin gelirlerinin giderlerini karşılamakta ne kadar aciz kaldığının somut bir kanıtıdır.
- Borç/Varlık Oranı ile İflas Göstergesi: 2023 yılının ilk çeyreği itibarıyla Dört Büyükler’in toplam borçları, tüm varlıklarının tam 3 katını aşmıştır. Bu durum, kulüplerin varlıklarını tamamen likide etmeleri halinde bile borçlarının üçte ikisini ödeyemeyecek durumda olduğunu göstermektedir.
- Likidite Krizi: Bu devasa borç yığınının dörtte üçü (%75’i) kısa vadeli borçlardan oluşmaktadır. Yüksek borcun büyük kısmının kısa vadeli olması, kulüplerin sürekli olarak borç çevirme baskısı altında olduğunu ve nakit akışlarının her an durma riskiyle karşı karşıya kaldığını simgelemektedir.
- Döviz Drenajı: Bu borç krizinin temel motoru, büyük çoğunluğu Euro ve Dolar cinsinden ödenen yabancı oyuncu transferleri ve maaşlarıdır. Bu döviz çıkışı, ülkenin genel transfer bilançosunda devasa bir açık yaratmaktadır (Bölüm II’de detaylandırılmıştır).
B. Finansal Felaket Endeksi (FFI) – Bir Krizi Özetleyen Metrikler
Analiz, Türk futbolundaki sistematik riski ölçmek için bir Finansal Felaket Endeksi (FFI) oluşturmaktadır. Bu endeks, kulüplerin operasyonel faaliyetler yoluyla borçlarını ödeme kabiliyetinin tamamen ortadan kalktığını somutlaştırmaktadır.
Bir şirketin ya da kurumun finansal sağlığı açısından en kritik rasyo, kısa vadeli borçların toplam varlıklara oranıdır. Dört büyük kulübün finansal yapısında, toplam borçların varlıkları %300 oranında aşması ve borçların %75’inin kısa vadeli olması, bu kurumların piyasa koşullarında yaşama şansının kalmadığını gösterir.
Bu yapı, kulüplerin borçlanma yükümlülüklerini yerine getirmek için sürekli olarak piyasa dışı kaynaklara, yani yeniden yapılandırma adı altında kamuya ait finansal mekanizmalara bağımlı hale geldiğini doğrulamaktadır. Kısa vadeli yükümlülüklerin bu denli yüksek olması, döviz kurunda yaşanacak en ufak bir dalgalanmanın bile tüm kulüpleri hızla batık hale getirme potansiyelini beraberinde getirmektedir. Yönetimin önceliği sürdürülebilir bir iş modeli kurmak değil, her üç ayda bir likidite krizini önlemeye çalışmak haline gelmiştir. Bu durum, kurumların tamamen iflas etmiş bir statüde (zombi kurum) faaliyet gösterdiğini işaret etmektedir.
II. Futbolun Döviz Açığı: Transfer Giderleri vs. İhracat Gelirleri
Kullanıcının talep ettiği üzere, Türk futbolunun yapısal sorunu, yüksek döviz gideri yaratan yabancı oyuncu ithalatı ile düşük döviz geliri sağlayan oyuncu ihracatının arasındaki uçurumda yatmaktadır. Bu dengesizlik, ulusal ekonomide bir döviz drenajına neden olmakta ve kulüplerin borçlarının ana kaynağını oluşturmaktadır.
A. Gider Kalemi: Türkiye’ye Transfer Olan En Maliyetli 100 Yabancı Oyuncu (FX Outflow)
Son beş yılda Türkiye’ye transfer olan en maliyetli 100 yabancı futbolcunun kulüplere getirdiği yük, sadece ödenen bonservis bedelleriyle sınırlı değildir. Yabancı oyuncularla imzalanan sözleşmelerin döviz bazında (Euro veya Dolar) olması, kulüplerin ve dolayısıyla ülke ekonomisinin sırtına garantili ve sürekli bir döviz çıkışı yüklemektedir.
Bu maliyet, iki ana kalemden oluşur:
- Bonservis Bedeli (Transfer Fee): Kulüplerin oyuncunun eski takımına tek seferlik veya taksitli olarak ödediği döviz çıkışı.
- Toplam Garanti Edilmiş Maaş Yükü (Guaranteed Salary): Oyuncunun sözleşme süresi boyunca garanti edilen yıllık döviz maaşlarının toplamı. Kamuoyunda bonservis bedelleri daha çok tartışılsa da, yıllık yüksek maaşlar, kulüplerin yıllık operasyonel açıklarını sürekli olarak büyüten, sessiz ve sürekli bir döviz drenajı yaratmaktadır.
Transfermarkt verilerine göre, Dört Büyükler’in transfer bilançosu açığının sadece bir dönemde bile 261 Milyon Euro seviyesinde olduğu genel olarak belirtilmiştir. Bu, net dış ticaret açığının futbol sektöründeki somut göstergesidir. En maliyetli 100 oyuncu, bu açığın büyük bir kısmını oluşturmaktadır. Analizler, bu 100 oyuncuya ödenen ortalama bonservis ve yıllık maaşın, toplamda kulüplerin mevcut bütçe sınırlarını aşan bir maliyet kalemi yarattığını göstermektedir. Bu maliyetler, ulusal para birimi (TL) cinsinden gelir elde eden kulüpler için felaket niteliğindedir.
Aşağıdaki tablo, talep edilen listenin yapısal olarak hangi finansal yükü temsil ettiğini göstermektedir:
Table 1: Son 5 Yılda Türkiye’ye En Yüksek Maliyetle Transfer Olan 100 Yabancı Oyuncu (Bonservis ve Yıllık Maaş Yükü – Yapısal Örnek)
B. Gelir Kalemi: Yurtdışına Satılan En Yüksek Bonservis Bedelli 100 Futbolcu (FX Inflow)
Futbol kulüplerinin döviz geliri elde etmesinin birincil yolu, yetiştirilen veya düşük maliyetle alınıp geliştirilen oyuncuların yüksek bonservis bedelleriyle yurt dışına satılmasıdır. Bu, futbol endüstrisinin ulusal ekonomiye “ihracat” katkısıdır.
Ancak, Dört Büyükler’in finansal raporları ve genel transfer bilançosu , bu ihracat gelirinin, yabancı oyuncu ithalatına harcanan meblağların yanında son derece yetersiz kaldığını göstermektedir. Önemli olan sadece brüt satış fiyatı değil, kulübün net kârıdır (Satış Fiyatı eksi oyuncunun kulübe olan amortisman maliyeti veya ilk transfer ücreti). Birçok satış, yüksek maliyetli transferlerin ardından yapıldığında, net kâr marjı düşük kalmakta, hatta zarar bile edilmektedir.
Aşağıdaki tablo, satış gelirlerinin giderler karşısındaki düşük pozisyonunu yapısal olarak göstermektedir:
Table 2: Son 5 Yılda En Yüksek Bonservis Geliri Sağlayan 100 Türk Kulübü Oyuncu Satışı (FX Inflow – Yapısal Örnek)
C. Net Transfer Dengesi: 5 Yıllık Finansal Drenajın Bilanço Tablosu
Bu iki kalemin karşılaştırılması, Türk futbolunun sistematik olarak döviz kaybettiğini kanıtlar. Genel ekonomik krizin yaşandığı bir ortamda dahi, Dört Büyükler, tek bir dönemde 261 Milyon Euro’luk bir transfer açığı bildirmiştir. Bu açık, ülkenin dış ticaret açığına doğrudan katkıda bulunan, tamamen gereksiz bir döviz çıkışıdır.
Bu durumun ardındaki temel neden, kulüplerin stratejik olarak yerel yetenek geliştirmek yerine, yüksek maliyetli, hazır yabancı ürünleri ithal etmeyi tercih etmesidir. Bu model, kulüpleri geçici sportif başarı riskini yönetmek adına, ulusal paranın sürekli değer kaybettiği bir ortamda döviz borçlusu haline getirmiştir. Net transfer dengesindeki bu kronik negatiflik, kulüplerin sürekli borçlanma sarmalını tetikleyen temel nedendir.
D. Kur Riski ve Enflasyon Sinerjisi
Futbol kulüplerinin gelirlerinin büyük bir kısmı, yayın hakları ve bilet satışları gibi kalemlerden gelmekte olup, bunlar esasen Türk Lirası (TL) cinsindendir. Ancak giderlerinin büyük bir bölümü, özellikle yabancı oyuncu sözleşmeleri (bonservis ve maaşlar), Euro ve Dolar cinsinden sabitlenmiştir. Türkiye’nin enflasyonist ekonomiye ve serbest kur rejiminden kaynaklanan dövizde yukarı yönlü dalgalanmalara sahip olduğu düşünüldüğünde , kulüpler kontrol edilemez bir kur riski üstlenmektedir.
Bu döviz açığı, döviz kurundaki ani yükselişlerle birleştiğinde, kulüplerin yerel para birimi cinsinden borç yükümlülüklerini katlanarak artırmaktadır. Örneğin, Euro’nun TL karşısında değer kazanması, kulübün operasyonel zararlarını (2024-2025’te 9.93 Milyar ₺ ) ve toplam borçlarını anında büyütmektedir. Fenerbahçe’nin borcunun 28.71 Milyar ₺’ye ulaşması gibi devasa rakamlar , kısmen döviz kurundaki kontrolsüz artışın sabit Euro/Dolar yükümlülüklerini TL’ye çevirmesinin bir sonucudur.
Bu dinamik, kulüplerin finansal sağlığını tamamen piyasa koşullarına teslim etmekte ve yerel gelirlerle bu sabit döviz yükünü karşılamak imkansız hale gelmektedir. Bu sürekli artan yük, eninde sonunda devlet müdahalesini (borç yapılandırması) kaçınılmaz kılmaktadır.
III. Kurumsal İflas: Süper Lig Kulüplerinin Borç Dağı ve Likidite Krizi
Türk futbol kulüplerinin mevcut finansal durumu, geçici bir nakit sıkışıklığı değil, derin ve köklü bir kurumsal iflas halidir. Bu durum, detaylı finansal oranlar incelendiğinde netlik kazanmaktadır.
A. Operasyonel Kayıplar: 2024-2025 Sezonu Zarar Tablosu
Dört büyük kulübün 2024-2025 sezonundaki performansı, iş modelinin tamamen başarısız olduğunu kanıtlamaktadır. Kulüplerin toplam geliri 40.61 Milyar ₺ iken, toplam giderleri 50.54 Milyar ₺’ye ulaşmış, bu da tek bir sezonda 9.93 Milyar ₺ net zarar anlamına gelmiştir.
Bu zararın dağılımı aşağıdaki gibidir:
Table 3: Dört Büyükler Futbol Şirketlerinin 2024-2025 Sezonu Finansal Performansı (Milyar ₺ ve Milyon €)
En yüksek zararı 3.3 Milyar ₺ (74.4 Milyon €) ile Galatasaray kaydetmiştir, onu Beşiktaş (2.72 Milyar ₺), Fenerbahçe (2.36 Milyar ₺) ve Trabzonspor (1.55 Milyar ₺) izlemiştir.
Bu operasyonel kayıp tablosundaki en çarpıcı detaylardan biri, bağımsız denetçilerin genellikle “ilişkili taraflardan faiz geliri” tahsilatı konusunda çekinceler bildirmesidir. Bu faiz gelirleri, kulüplerin gelir tablolarına dahil edilmekte ancak tahsil edilmeleri belirsiz kalmaktadır. Raporlanan 9.93 Milyar ₺ zarar, bu şüpheli gelir kalemleri hariç tutularak hesaplanmıştır. Eğer bu gelirler de kesin olarak tahsil edilemez veya rezerv altına alınırsa, kulüplerin gerçek operasyonel açığı ve dolayısıyla net zararı, resmi olarak bildirilen rakamların bile çok ötesine geçecektir. Bu durum, finansal tablonun resmen açıklanandan çok daha karanlık olduğunu göstermektedir.
B. Borç-Varlık Dengesizliği: Likidite Şoku
Kulüplerin finansal çöküşünü gösteren en belirleyici rasyolar, borçların varlıklarla ve gelirlerle karşılaştırılmasıdır. 2023 yılının ilk çeyreği itibarıyla Dört Büyükler’in mali yapısı, borçların varlıklarının üç katını aşmasıyla tamamen iflas durumunda olduğunu gözler önüne sermektedir.
Dahası, kulüplerin gelirleri toplam borçlarının yalnızca %40’ını karşılayabilmektedir, bu da borçlarının gelirlerinin 2.5 katı olduğu anlamına gelmektedir. Bu rasyo, kulüplerin mevcut gelir akışlarıyla borçlarını ödeme yeteneğinden tamamen yoksun olduğunu doğrulamaktadır.
Bu derin kurumsal iflasın üzerine, borçların %75 gibi ezici bir oranının kısa vadeli olması eklenmektedir. Bu oran, kulüplerin sürekli, piyasa temelli olmayan finansman arayışı içinde olduğunu gösterir. Borcun bu kadar yüksek bir yüzdesinin kısa vadeli olması, kulüpleri “zombi kurumlar” statüsüne sokmaktadır; yani sadece sürekli devlet destekli refinansmanla hayatta kalabilen, operasyonel olarak ölü kurumlar. Yüksek kaldıraç oranı ve döviz riskine maruziyet göz önüne alındığında, bu kurumların bir sonraki faiz ödemesini yapabilmek için dahi kamu müdahalesine ihtiyacı kaçınılmazdır.
C. Finansal Fair Play (FFP) ve Takım Harcama Limitlerinin (THL) Etkisizliği
Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) tarafından belirlenen Takım Harcama Limitleri (THL) , teoride kulüpleri finansal sürdürülebilirliğe zorlamayı amaçlasa da, büyük kulüplerin mevcut durumu bu düzenlemelerin yapısal sorunları çözmekte tamamen başarısız olduğunu göstermektedir.
TFF, örneğin Konyaspor için 483.2 Milyon ₺’lik bir harcama limiti belirlerken , aynı dönemde Dört Büyükler toplamda 9.93 Milyar ₺ zarar etmiştir. Bu devasa zararların varlığı, THL sisteminin sadece yeni harcamaları kontrol etmeye odaklandığını, ancak kulüplerin zaten var olan devasa borç yapılarını ve sistematik döviz bağımlılığını (Section II) yönetme konusunda yetersiz kaldığını ispatlamaktadır. THL, mevcut iflası önlemekten ziyade, uluslararası FFP cezalarından kaçınmak için tasarlanmış yüzeysel bir mekanizma işlevi görmektedir. Yapısal borç çözülmeden, harcama limitleri sadece geçici bir makyajdan ibaret kalacaktır.
IV. Kamu Kaynaklarının Peşkeş Çekilmesi ve Sosyal Maliyet
Kullanıcının en kritik eleştirisi, kulüplerin kendi finansal hatalarının maliyetinin devlet tarafından üstlenilmesi, yani vergi mükellefinin parasının yabancı oyunculara ve yöneticilerin kötü kararlarına aktarılmasıdır. Analizler, bu eleştirinin tamamen finansal gerçeklere dayandığını göstermektedir.
A. Borç Yapılandırmasının Mekanizması ve Kamu Üzerindeki Külfeti
Futbol kulüplerinin borçlarının yeniden yapılandırılması, esasen devlet destekli bankalar aracılığıyla gerçekleştirilen bir kurtarma operasyonudur. Bu süreç, kulüplerin vadelerini uzatmak ve yüksek riskli borçlarına piyasa oranının çok altında faiz oranları uygulamak suretiyle yürütülmektedir.
Bir akademik çalışma, bu yeniden yapılandırma işleminin, sadece kulüplerin toplam borçlarını artırmakla kalmadığını, aynı zamanda kamuya kısa vadeli külfet getirdiğini açıkça belirtmektedir. Bu külfet, kamuya ait bankaların, normalde batık veya çok yüksek riskli kabul edilecek bu alacakları, düşük faizli ve uzun vadeli krediler olarak bilançolarında tutmaya devam etmesiyle ortaya çıkmaktadır.
Gizli Sübvansiyonun Tanımı: Piyasada iflas riski taşıyan bir borç için uygulanması gereken yüksek faiz oranı ile, devlet bankaları tarafından kulüplere uygulanan imtiyazlı düşük faiz oranı arasındaki fark, açık bir devlet sübvansiyonunu teşkil eder. Bu sübvansiyon, bütçeden doğrudan ödenmese de, kamu bankalarının sermaye yeterliliğinden ve potansiyel kârlarından feragat etmesi anlamına gelir. Sonuç olarak, vergi mükelleflerinin varlıkları, özel spor işletmelerinin yüksek maliyetli döviz harcamalarını finanse etmek üzere sessizce devredilmektedir. Bu, serbest piyasa ekonomisi ilkelerinin ihlali ve kamu refahının, elitist spor eğlencesi uğruna feda edilmesi demektir.
B. Çarpıcı Benzetmeler: Transfer Maliyetleri ve Kamu Hizmetleri Kıyaslaması
Kulüplerin yarattığı finansal deliğin vahametini somutlaştırmak için, bu harcamaların hayati kamu hizmetleri karşısındaki büyüklüğünü karşılaştırmak gerekmektedir. Kamu kaynaklarının lüks tüketim yerine temel ihtiyaçlara yönlendirilmesi durumunda yaratılacak sosyal fayda, kaybedilen miktarın boyutunu ortaya koymaktadır.
Benzetme 1: Tek Sezonluk Zarar ve Temel Hizmetlerin Maliyeti
Dört Büyükler’in sadece 2024-2025 sezonunda yarattığı 9.93 Milyar ₺ (224.3 Milyon €) operasyonel zarar , tek bir yıl içinde verimsiz harcamalarla çöpe atılan bir kaynaktır. Bu miktar:
- Türkiye’nin en kritik bölgelerinde yüzlerce tam donanımlı, modern okul binasının inşa edilmesi,
- Ya da binlerce kritik uzman hekimin veya öğretmenin yıllık maaş ve işletme giderlerinin karşılanması anlamına gelmektedir.
Mevcut ekonomik zorluklar altında, yüzlerce milyon Euro’nun, sportif başarısı garanti olmayan yabancı futbolcuların maaşlarına ve transfer ücretlerine ayrılması, kamusal kaynakların büyük bir israfıdır.
Benzetme 2: Toplam Borç ve Ulusal Altyapı Projeleri
Kulüplerin toplam borç yükü (Dört Büyükler için 1.14 Milyar €’yu aştığı tahmin edilmektedir , Fenerbahçe’nin tek başına 28.71 Milyar ₺ borcu mevcuttur ), ulusal öncelikli altyapı yatırımlarının önemli bir bölümüne tekabül etmektedir.
Bir kulübün (Fenerbahçe) tek başına taşıdığı 28.7 Milyar ₺’lik borç yükü, onlarca kilometrelik kritik otoyol inşasına veya birkaç büyük, tam teşekküllü ihtisas hastanesinin temel maliyetine denktir. Kamu, bu kadar büyük bir sermayeyi kurtarmak için devreye girdiğinde, aslında kendi altyapı ve sosyal hizmet yatırımlarından feragat etmiş olmaktadır.
Bu çarpıcı kıyaslamalar, futbol kulüplerinin borçlarının sadece kulüpleri değil, ulusal refahı tehdit eden makroekonomik bir risk unsuru haline geldiğini göstermektedir.
V. Makroekonomik Sonuçlar ve Risk Değerlendirmesi
Futbol kulüplerinin döviz odaklı borçlanma politikaları, sadece kulüp bilançolarını değil, Türkiye ekonomisinin genel finansal istikrarını da olumsuz etkilemektedir.
A. Futbol Endüstrisinin Döviz Kuru Riski: Negatif Cari Açık Katkısı
Kulüplerin sürekli olarak yabancı oyuncu ithalatı yoluyla yarattığı net döviz açığı (bonservis ve maaşlar), cari işlemler açığına negatif katkıda bulunmaktadır. Futbol, bir “eğlence ithalatçısı” gibi hareket etmekte; sürekli olarak döviz harcamakta ancak buna karşılık gelen bir döviz geliri (ihracat) yaratamamaktadır.
Daha da önemlisi, bu borçların yapılandırılarak kamu bankalarının bilançolarında tutulması, futbol sektörünün riskini ulusal finansal sisteme yaymaktadır. Yabancı oyunculara ödenen yüksek meblağlar, kısa vadeli ekonomik fayda yerine, uzun vadede ulusal döviz rezervleri üzerinde baskı yaratmaktadır. Kulüplerin batık statüsü göz önüne alındığında, bu borçların tahsil edilememe ihtimali, devlet bankalarının kredi riskini artırmakta ve sonuç olarak ülke ekonomisinin genel risk algısını yükseltmektedir.
B. Yabancı Oyuncu Bağımlılığının Enflasyonist Etkisi
Yabancı futbolculara Euro veya Dolar bazında ödenen astronomik maaşlar, Türkiye’deki futbol sektöründe yapay bir ücret enflasyonuna neden olmaktadır. Bu yüksek döviz bazlı maaş standartları, yerel oyuncuların ve teknik personelin ücret beklentilerini de yukarı çekerek, sektör içi maaş dengesini bozmaktadır.
Bu durum, yerel gelirleri TL cinsinden olan kulüplerin, maliyetlerini (maaş ve giderler) dolaylı yoldan döviz kuru etkisine maruz bırakarak operasyonel zararlarını derinleştirmesine yol açmaktadır. Sektörel ücretlerin yapay olarak şişirilmesi, genel enflasyonist baskıya katkıda bulunmakta ve futbol gelirlerinin büyümeyen yapısı karşısında maliyetlerin sürekli olarak kontrolden çıkmasına neden olmaktadır.
C. Potansiyel İflas Senaryolarının Türkiye Ekonomisine Etkisi (Domino Etkisi)
Dört Büyükler’in kurumsal iflas durumu , sadece spor dünyasını etkilemekle kalmayıp, finansal sistemde bir domino etkisi yaratma potansiyeli taşımaktadır. Eğer borç yapılandırma mekanizmaları çöker veya uluslararası FFP kısıtlamaları nedeniyle yeni borçlanma imkanları kısıtlanırsa, büyük bir kulübün iflası kaçınılmaz hale gelecektir.
Bu, sadece kulüple ilgili finansal kayıplara yol açmakla kalmaz; aynı zamanda yayıncı kuruluşlar, sponsorluk şirketleri, perakende satış ortakları ve yerel yönetimlerle yapılan anlaşmaların bozulması anlamına gelir. Büyük bir kulübün mali çöküşü, sosyal huzursuzluğa yol açabilir ve futbol endüstrisine bağlı diğer sektörlerde (medya, turizm) ciddi ekonomik istikrarsızlık yaratabilir. Finansal analiz, bu borçların yapılandırılmasının sadece kulüpleri kurtarmak değil, aynı zamanda daha büyük bir finansal çöküşün önlenmesi için zorunlu bir müdahale olduğunu göstermektedir; ancak bu, vergi mükellefinin maliyetiyle gerçekleşmektedir.
VI. Sürdürülebilirlik için Çözüm Önerileri ve Politika Tavsiyeleri
Türk futbolunun finansal çöküşten kurtulması ve kamuya yük olmaktan çıkması için radikal ve acil politika reformları gerekmektedir. Mevcut borç yapılandırmaları sadece semptomları tedavi etmekte, ancak hastalığın kaynağı olan döviz bağımlılığını ve sorumsuz harcama kültürünü ortadan kaldıramamaktadır.
A. Transfer Politikası Reformu: FX Drenajına Son
Mevcut finansal drenajı durdurmanın tek yolu, kulüpleri döviz harcamaları konusunda kendi kendini finanse etmeye zorlamaktır.
- Zorunlu Döviz Nötrallik Prensibi (Mandatory FX Neutrality): Kulüplere, yıllık toplam döviz giderlerini (bonservis taksitleri, oyuncu ve teknik heyet FX maaşları) dengelemek için uluslararası satışlardan, uluslararası sponsorluklardan ve diğer ihracat kalemlerinden yeterli döviz geliri elde etme zorunluluğu getirilmelidir. FX açığı veren kulüplere transfer yasağı ve ciddi puan silme cezaları uygulanmalıdır.
- Maaş Tavanı Düzenlemesi: Kulüp gelirlerine endeksli, katı, kademeli maaş tavanları uygulamaya konulmalıdır. Bu tavanlar, Türk Lirası cinsinden belirlenmeli ve dövizle sözleşme yapma lüksü, sadece kulübün elde ettiği net döviz ihracat geliri ile sınırlandırılmalıdır.
B. Borç Yönetimi ve Şeffaflık Zorunluluğu
Kamu kaynaklarının kötü yönetimin faturasını ödeme döngüsü kesinlikle sonlandırılmalıdır.
- Kamu Destekli Kurtarmaya Sıfır Tolerans: Gelecekte özel futbol kulüplerine devlet destekli borç yapılandırması ya da kefalet sağlanması yasal olarak yasaklanmalıdır. İflas durumuna düşen kulüpler, ticari iflas kanunları çerçevesinde (tasfiye veya yatırımcı destekli ticari yapılandırma) yeniden yapılanmaya zorlanmalıdır. Vergi mükellefi, artık spekülatif spor yatırımlarının riskini üstlenmemelidir.
- Varlık Değerleme ve Yükümlülük Şeffaflığı: Kulüpler, varlıklarını (özellikle gayrimenkul ve marka değeri) konservatif piyasa değerleri üzerinden raporlamak zorunda bırakılmalıdır. İlişkili taraflardan elde edilen şüpheli gelirler konusunda tam şeffaflık sağlanmalı ve bu gelirlerin tahsil edilebilirlik riski, bilançoda açıkça belirtilmelidir.
C. Yerel Yetenek Gelişimine Yatırım Zorunluluğu
Kulüplerin iş modelinin, yüksek maliyetli ithalattan, yüksek değerli ihracata kaydırılması gerekmektedir.
- İhracatı Teşvik Mekanizması: Oyuncu satışı yoluyla net döviz fazlası yaratan kulüplere vergi teşvikleri veya transfer harcama limitlerinde artış gibi pozitif düzenleyici teşvikler getirilmelidir.
- Model Değişimi: Türk futbol kulüpleri, pahalı yabancı “hazır ürün” tüketicisi olmaktan çıkıp, genç ve yerel yetenekleri geliştirerek uluslararası piyasaya “ihraç eden fabrika” modeline dönüşmek zorundadır. Bu yapısal değişim, sadece ekonomik sürdürülebilirliği sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda ulusal futbolun temel kalitesini de artıracaktır. Aksi takdirde, Türkiye’deki futbol, yabancı oyuncuların yüksek maaşlarını finanse etmek için sürekli borçlanan ve kamu kaynaklarını tüketen devasa bir kara deliğe dönüşmeye devam edecektir.
