Osmanlı Devleti temelde iki döneme ayrılabilir. Çekilecek düz bir çizgiyle III. Selim öncesi ve sonrası olarak yapılacak bu dönemselleştirmeye illa kavramsal bir hüviyet kazandırmak istiyorsak, sanırım en uygunu “Geleneksel Osmanlı” ve “Modern Osmanlı” olmalıdır. Aslında bu alanda otorite sayılan tarihçiler Türkiye’nin çağdaşlaşması ve demokratikleşmesi serüvenini yazarken başlangıç noktası olarak III. Selim’i almakla birlikte ona, benim yaptığım gibi, bir önem atfetmemektedirler. Örneğin Zührer, III. Selim’i 17. yüzyıl Köprülü sadrazamlarının reformları ile Tanzimat reformları arasında bir geçiş dönemi olarak gösterir. N. Berkes de aslında III. Selim’in kendinden önceki reformların meyvelerini topladığını söyler.

Sponsor Bağlantılar

III. Selim’in tahta çıkışı Fransız İhtilali ile çakışır ve dünya tarihinde bir dönüm noktası olan bu yıl, Osmanlı tarihinde de bir dönüm noktası olmuştur. Daha veliahtken Fransa kralı XVI Louis ile mektuplaşan ve yapılması gereken yenilikler hakkında yardım alan Sultan Selim, Fransız İhtilalinin etkileriyle uğraşmak zorunda kalan Avrupa devletleri ile sağladığı barış ortamından yararlanarak, kafasında tasarladığı ıslahatlara girişti. Daha veliahtken:
 
“Layık olursa cihanda bana tahtı devlet         
 
Eylemek mahzı sefadır bana nesa hizmet.” diyordu Selim.
 
Tahta çıkan şehzade yapacağı reformlara, bizzat Fransız İhtilalin getirdiği düzene verilen isimden yani “yeni düzen”den esinle Nizam-ı Cedit(Yeni Düzen) adını verse de reformların ruhunda Fransız ihtilalinin etkisinin varlığı veya derecesi tartışmalıdır. Aslında genel kanı ihtilalin herhangi bir etkisinin olmadığı, Sultan Selim’in daha çok ihtilalcilerin astığı XVI Louis’nin mutlakıyetine özendiği yönündedir. Ama bana kalırsa iyi veya kötü yönde Fransız İhtilali’nin Nizam-ı Cedit’e etkisinden söz etmek mümkündür.
 
Bu noktada karşıreformcuların da Fransız İhtilalinden etkilendiğini belirtmekte yarar var. Çünkü o dönemde Osmanlı idarecilerini korkutan temel noktalardan biri Fransız İhtilalinin laik karakteriydi. Fransız ihtilali ile kutsallaştırılan aklın ve dindışılığın imparatorlukta yankı bulması (hele bir de bizzat devlet eliyle yapılacak olması) hiç de onların kabullenebileceği bir şey değildi. Belki de bu hassasiyetin farkında olan Sultan Selim “gavur icadı” suçlamalarının önünü kesmek ve İslamcıları rahatlatmak için dini yönü ağır basan hatt-ı hümayunlar da(örneğin geleneksel giyimle ilgili) yayınlamayı ihmal etmedi.
 
Sultan Selim’i etkileyen bir diğer dış etken de Rus Çar’ı Petro’nun Batılılaşma yolunda attığı adımlar ve bu yolla sağladığı başarılardır. Petro’nun yolunu izleyerek imparatorluğun kurtarılabileceği düşüncesi de Batılılaşmanın önünü açmakla birlikte , ileriki süreçte, Avrupa başkentlerine elçiler görevlendirilirken Rusya bunun dışında tutulmuştu. Sanırım bunda Rusya’nın bize yaşattığı acıların etkisinden bahsedilebilir.( Bu nedenledir ki Çar Petro’dan intikamımızı, herkes ona Büyük Petro derken biz Deli Petro diyerek almamış mıydık?)
 
Sultan Selim’in bir  hamlesi de toplumun ileri gelenlerinden yapılması gereken ıslahatlara yönelik birer rapor isteyerek onları da sürece dahil etmektir. Ancak bu raporlarda da ordu dışında ciddi bir ıslahat önerilen alan bulunmaması yükü padişahın omuzlarında bırakmıştır.
 
Tepeden inmeci bir karakterde olan Osmanlı modernleşmesinde padişahın bu konuda en büyük yardımcısı olması beklenen tabi k i Avrupa’ya gönderilen elçilerdi ve zaten gönderilirken devletin işine yarayacak bilimsel gelişmeleri öğrenmeleri ve rapor etmeleri tembihleniyordu. Ancak yabancı dilden bile yoksun bu elçiler umulanı veremedi.(Belki de burada Viyana’ya elçi olarak gönderilen Ebubekir Ratip Efendinin adını zikretmeliyiz. Zira en önemli rapor ondan gelmiştir.)

NEDEN BAŞARISIZ OLUNDU?
 
Reformları gerçekleştiren padişahın devletin geleneksel ve hantallaşmış kurumlarıyla karşı karşıya gelmesi kaçınılmazdı. Örneğin atamalarına sınav zorunluluğu getirdiği için ulemanın, Nizam-ı Cedit ordusunu devletin asli ordusu yapma yönündeki eylemleri Yeniçerilerin, merkezi otoritenin denetimini arttırma çabaları ayanların, ıslahatların getirdiği yeni masrafları karşılamak için vergilerin arttırılması da, kısmen, halkın padişaha karşı tavır almasına neden oldu. Tımar sisteminin bozulmasıyla ortaya çıkan ademimerkezileşme, reformların yaygınlaşmasını ve dolayısıyla da içselleşmesini engelleyen bir diğer unsurdur.
 
Sonuçta, Osmanlının gerileme ve dağılma döneminin başdarbeci aktörleri olan Yeniçerilerin isyanı ve sadrazamın ihaneti sonucu Sultan Selim tahttan indirildi.
 
Son bir nokta olarak şunu belirtmek istiyorum; Zührer, Sultan Selim’i bir geçiş dönemi olarak nitelendirdikten sonra “onu tek ilginç kılan şey Avrupa usullerini benimsemesidir” diyor. Tek başına bu bilgi bile Sultan Selim’in önemine dair işaretleri içinde barındırmaktadır.

KAYNAKÇA:
ZÜHRER, Eric Zan; Modernleşen Türkiye’nin Tarihi
LEWIS, Bernard; Modern Türkiye’nin Doğuşu
AKŞİN, Sina; Türkiye Tarihi
BERKES, Niyazi; Türkiye’de Çağdaşlaşma
KOÇU, Reşad Ekrem; Osmanlı Padişahları