Son yıllarda tartışılan konulardan bir tanesi de “Türkiye Yozlaşıyor” konusu. 2002 Ak Parti Hükümeti’nin gelişiyle halk, giderek yozlaştı düşüncesi bazılarının kafasını kemirip duruyor. 5N 1K’lı soruları bir tarafa bırakıp, olayın asıl gelişim noktasına vurgu yapmaya çalışacağım. 1868 yıllarından başlanarak “Modern Avrupa” zihniyeti ülkemize hakim olmaya başladı. Bazılarınız efendi efendi 1839 yılında bu süreç başlamıştı da diyebilir; ama ben bu sürecin 1868 olduğunu inatla destekliyorum.Fransa’da eğitim gören 1889 zihniyeti (Jön Türkler) veya (Genç Osmanlılar), Osmanlı Devleti’nin geri kalmışlığın eseri olduğunu vurgulamışlardı. Tarihi kaynaklarda aramanıza gerek yok. Hemen her yerde yazılır bu bilgiler. Ve halkı Osmanlı hanedanına karşı katı propagandalarla kışkırtmaya çalışmışlardı. Amaçlarının Osmanlı Devleti’ni bu kötü durumdan kurtarmak olarak lanse eden “kurtarıcı zihniyet”, Balkan ve I. Dünya Savaş’larında aldıkları başarısız sonuçlarla hangi amaca hizmet ettikleri açıktı. Önceleri Mustafa Kemal Atatürk’te bu anlayışın içindeydi. Ancak daha sonra ülkeyi kurtarmaktan çok, dış mihraplara hizmet ettiklerini görünce ayrılmıştı. Olması gerekeni yapmıştı. Çünkü büyük düşünen birine de bu yakışırdı. 1923 Cumhuriyet’in ilanıyla, 1889 müessesi düğmeye basmıştı. Bu defa, İslamiyet elden gidiyor, Cumhuriyet’i kuranların İslam düşmanı olduğunu ve camileri kapatmaya çalıştıklarını sözlü ve yazılı olarak propaganda yapmaya başlamışlardı. Tek amaçları gelişen bir Türkiye istememeleriydi. Dışardan bakıldığında modern, ilkeli ve bir o kadarda yenilikçi olarak görülen bu anlayış, özünde nefret, kargaşa ve çirkeflik barından bir zihniyetti. İlerleyen yıllarda yapılan her yenilik, yeni bir kargaşa ortamı doğurdu. Bunların hepsi tesadüf müydü, yoksa???

Sponsor Bağlantılar

Sene 1960 yine aynı zihniyet devredeydi. Gelişen bir Türkiye özlemiyle yanıp tutuşan rahmetli Adnan MENDERES’i elde hiçbir kanıt olmaksızın darağacına götürdüler. Aslında merhumu değil, Türkiye’yi astılar. Gelişen ve özüne dönüş yapan güzelim ülke insanlarını astılar. Geçmişe bakıp geleceği gören ufku astılar. Astılar Balkanlarda, Çanakkale’de geleceğimiz için savaşan atalarımızı astılar. Astılar işte astılar! Ellerine ne geçti diye düşünüyorsanız, çok şey geçti. Türkiye tam 30 yıl geriledi. Yerinde bile saymadı, geriledi. Eğitim seviyesi kasıtlı olarak düşürüldü. Belli bölgelerde planlı okutmama senaryoları yazıldı. Gelenekleri çok iyi bilen ve her ortamda kullanmasını adet edinen bu zihniyet, bizi bizimle vurmayı başarabilen bir topluluk.

1970 – 1980’li yıllar,  bu defa senaryo sağcı – solcu olarak hazırlanmıştı. Sağdakiler solcuları dışlıyor, sağcılar faşist sloganları gün be gün manşetlerde yerini buldu. Hasan CEMAL. 21 yaşındaydı. Kitabında şöyle diyor; o dönemde ben 21 yaşındaydım. Darbe olsun diye o dönemin bir gazetesinde elimden geleni yaptım. Her türlü propagandanın içinde faal olarak çalıştım, diyor. O dönemlerde darbe yanlısıydım da diyor. Aradan uzun bir zaman geçtikten sonra yanlış yaptığımı gördüm, diyor. Devam ediyor. Sağcı – solcu, alevi – Sünni, Kürt – Türk gibi ayrımcı politikalar saf dışı kalacağından, popüler bir yer edinecek olan İslamcı, İslamcı olmayanlar senaryosunun oynatılması ihtimaller arasında görünüyor. Yani önümüzdeki yıllarda ki, şu günlerde popüler bir hal alan “cemaat” kavramı Hasan CEMAL’in öngörüsünü haklı çıkartacak cinsten görünüyor.

90’lı yıllarda görülen baskı rejimi “İslamcıların” canını sıkmıştı. Türban meselesinin zirve yaptığı 90’lı yıllar, baskınların ve baskının zirveyi tırmandırdığı dönemlerdi. Cemaat evleri gelen ihbarlar üzerine baskına maruz kalıyor, cemaat yanlısı ne kadar dershane, okul ve üniversite varsa kapatılma operasyonlarına maruz kalıyordu. Peki, neden? Gerçekten bunlar bir tehdit miydi yoksa senaryonun başka bir ayağı mıydı? Bana sorarsanız Erbakan hükümetini yıkma operasyonlarıydı ki, sonuca baktığımızda bunu kanıtlar nitelikte. Evet, hükümet 28 Şubat’ta düşürüldü. Post modern bir darbe olarak tarihe karıştı. Türkiye ne kazandı? Türkiye benliğinden 10 yıl daha kaybetti. Türkiye her alanda borçlandı, eli dışa bakar hale geldi. Zaten amaçta bu değil miydi? Geçmiş geleceğin aynasıdır arkadaş. Dün ne yapıldıysa bugünde aynısın farklı bir versiyonu uygulanıyor, uygulatılıyor. Erbakan hükümeti döneminde meydan meydan dolaşan aczimendi tarikatı ve Müslüm Gündüz nerede? Gerçekten böyle bir grup var mıydı yoksa grup birileri tarafından hazır mı edildi. Bunlarda kocaman soru işaretleri olarak aklınızın bir köşesinde dursun.

2002 Ak Parti Hükümeti %34’lük bir başarıyla tek başına iktidar oldu. Halk Jön anlayışından bıkmış olmalı ki yenilik vaat eden Sn. Recep Tayip ERDOĞAN’nı tercih etti. Gelir gelmez, senaryo devreye girdi. Türkiye büyük bir tehlikeyle karşı karşıya, ordu hemen harekete geçmeli gibi ifadeler manşetlerde yerini buldu. Hükümetin yaptığı her uygulama karşı tepkiyle karşılandı ve sürekli ordu kışkırtılmaya çalışıldı ki, bazılarının darbe planladığı da söyleniyor. Tabii bunlar iddia. Tam olarak evet planlandı denilmesi hukuken doğru olmadığından kesinlik belirten ifadeler kullanmak etik olmaz. Ak Parti, dışarıya İslamcı olarak tanıtılmaya çalışıldı. İran’a yöneleceğini bunun Avrupa ve Amerika için büyük bir tehdit oluşturacağı propagandaları New York Times gazetesine kadar gitmişti. Ancak tersi yönde gerçekleşen gelişmeler yapılan propagandaları etkisiz kıldı. Ak Parti, beklenilenin aksine Avrupa ve Amerika ile yakınlaşmaya ve hatta önceki hükümetlerden daha çok Avrupa’yı isteyen bir grafik çizdi. Bu da sınır dışındaki ülkelere olumlu olarak yansıdı ve destek gördü.  Yozlaşan bir Türkiye profili çizmeye çalışan Jönler, karşı tarafı iyi analiz etmemiş olmalı ki tökezledi. Belki de daha önceki hükümet gibi çok basit politikalarla egale edebileceği düşüncesi vardı. Ama olmadı. Ütopik konuşmak gerekirse, belki de bu anlayış artık Türkiye yanlısı oldu ve belki de Türkiye’nin çıkarları için çalışıyor görünüyor. Zayıf bir an gelince hazırda bulunan senaryo devreye sokulur. Yozlaşma kelimesi “YOZLAŞTI” diyebiliriz. Halk eğitimle seviye atlayınca duvarın arka kısmını da görmeye başladı. Daha önce saf Anadolu insanı olarak lanse edilen ülke insanımız, şimdilerde hem saf hem de cin gibi oldular tabirlerinin kullanılıyor olması, tablonun değiştiğinin açık göstergesidir diye düşünüyorum. Evet, Anadolu halkı bilinçlendi. Eskisi gibi her slogana karşı tepki vermiyor. Aksine “ahmak insana verilecek en güzel cevap susmaktır.” Mantalitesini uyguluyor. Bu da olumsuz reaksiyonların azalmasına neden olduğu açık bir şekilde görülmektedir. Kim ne derse desin, Türkiye yozlaşmıyor. Türkiye yozlaşmış zihniyetten kurtuluyor. Jön anlayışı yerini Anadolu anlayışına bırakıyor. Yenilikçi ve bir o kadar da ufku geniş her toplumu kucaklayan Mevlana Celalettin-i Rumi’nin anlayışı hâkim oluyor, yurtta sulh cihanda sulh diyen Atatürk’ün anlayışı hüküm sürmeye başladı, Anadolu’nun bağrından çıkmış ve insanı kucaklayan bir anlayışa sahip hey dost diyen Hacı Bektaş-ı Veli anlayışı devreye giriyor, sevgisiyle dillere destan olmuş her ortamda sevgi dağıtan Yunus’un
ideali ülkenin her köşesine yayılıyor. Türkiye gelişiyor, politik, siyasi, ekonomik, sosyal olarak dört koldan gelişim içerinse girmiş bulunmaktadır. İnşaat halindeki Türkiye, bu süreçte bazı kazalara maruz kalabilir; ama bu gelişimini etkilemeyecektir. Aksine önlemleri artıracağından daha güvenilir bir sürece girecektir.

Vesselam,

Hamza KILIÇASLAN.