– 28 şubat darbecilerinin dayatmasι olan ve askeri komutanι valinin bile üzerine konumlandιran ayιplι protokol kaldιrιldι.
Yine bu darbe döneminde polisin elinden alιnan ağιr silah ve teknik labaratuvar donanιmlarι iade edildi.
– Kürtçe konusunda „trt şeş“ dιşιnda bir çok adιm atιldι.
– Meslek liselerini bağnaz bir ideolojiye kurban eden zihniyet sonlandιrιp katsayι garabetine son verildi.
– 15 yaşιndan önce ebeveyni istese bile kimse çocuğuna Kuràn öğretemez saçmalιğιna son verildi.
– Milli Güvenlik Kurulu siyaset belgesinden „irtica“ adlι meşhur ve çok kullanιşlι kavram çιkartιldι.
– Milli Güvenlik Kurulundaki ayιplι oturma düzeni değiştirildi ve genel sekreterlik sivilleştirildi.
– Olağanüstü hal uygulamalarι kaldιrιldι.
– Devlet Güvenlik Mahkemeleri kaldιrιldι.
– Okullarda askerler tarfιndan verilmekte olan Milli Güvenlik dersleri kaldιrιldι.
– Askerlerin hemen herkese brifing vermesinin önüne geçildi.
– TBMM`nin koruma görevi polise devredildi.
– Askerlik yapmak üzere giden vatan evlatlarιnιn komutan ve onlarιn eşlerine hizmetçi olmasιnιn kιsmen önüne geçildi.
– Sayιştayca ilk defa olarak askeri harcamalarι denetlemesinin önü açιldι.
Yukarιda maddeler halinde özetlemeye çalιştιğιmιz demokrasi açιsιndan ayιplι kabul edilen durumlar elbette bunlarla sιnιrlι değildir. Ak Parti iktidarι ülkeyi ileri bir demokrasiye taşιmak için fincancι katιrlarιnιn hâla bir züccaciye dükkânιna girebilme ihtimalinden hareketle bu çalιşmalarι adιm adιm ve sabιrla hayata geçirmeyi uygun bulmaktadιr. Esasen hemen her şey bu ülkenin gerçekten en büyük ihtiyacι haline gelmiş olan yeni bir „Anayasa“ ya havale edildiği gün gibi aşikâr. Fakat mecliste kurulmuş bulunan ve ilkeleri daha önce ifade edilmiş bulunan komisyon maharetiyle yeni- sivil bir anayasanιn yapιlabileceğine inanmak biraz safdillik olur. Biri Kürt, diğeri Türk milliyetçisi iki parti ve ne olduğunu kendisi bile bilemiyen bir başka partinin konsensüsü ile bir metnin ortaya çιkabilmesi muhâldir. Umarιm yanιlan ben olurum. Ancak bugünkü konumuz bu değil. Demokrasi alanιnda övgüyle bahsettiğimiz adιmlarιn ne yazιk ki bir çoğunun yasal bir temeli bulunmuyor. Meselâ başörtüsü konusu şimdilik üniversiteler de çözülmüş gibi gözüküyor, peki ya yarιn…
(Hafizenallah!) Yarιn parçalι bir hükümetin iş başιna gelmesi halinde iki saat içinde bütün bu kazanιmlar elden çιkabilir. Bu sebeple Ak Parti hükümetinin yeni bir anayasanιn yapιm sürecini beklemeden ki zaten bir çok adιm anayasal değişiklik istemediği için ilgili konularda süratle yasal değişiklikleri gündemine almalι ve behemahâl bu değişiklikler meclisten geçirilmelidir. Yaklaşιk 3 hafta kadar önce internet sitelerine düşen bir ses kaydιnda ailesi ile görüşen bir general içerden çok daha rahat işlerini gördüklerini ve ibrenin kendilerinden yana döneceği günleri ip le çekmekte olduklarιnι büyük bir keyifle anlatmaktadιr. Hasdal cezaevinin 5 yιldιzlι otel konforunda olduğunu düşünecek olursak hükümetin yaptιğι bütün bu özverili çalιşmalara rağmen vesâyetin sadece kιsmen geriletildiği anlaşιlmaktadιr. Şimdilik fazlaca sesleri çιkmιyor olsa da bir kιsιm medya, bir kιsιm asker-sivil bürokrasi, bir kιsιm siyasetçi ve işadamι fιrsat kollamaya devam etmektedir.
Zaten yaklaşιk bir asra yakιn bir zamanda tesis edilmiş bulunan bu tumturaklι vesâyet sistemini 10 yιl içinde çözmek tabiidir ki kolay bir iş değildir. Ancak benim esas itirazιm yapιlan bu iyileştirmelerin kuvvetli yasal zeminlere oturtulmamιş olmasιdιr. İş başιnda bulunan hükümetin bana göre bu konularda çok daha sağlam adιmlar atιp ve bu adιmlarιn hepsini yasal bir zemine kavuşturmasι öncelikli bir mesele olmalιdιr. Sözümona „ergenekon“ denen davanιn bir kaç göstermelik ceza ve bir kaç kişi ile sιnιrlι kaldιğιnι bir an için düşünecek olursak bu ülkede şimdilik inzivaya çekilmiş bulunan bütün beyaz Türk ve beyaz Kürtler tarafιndan kιzιlca kιyametin kopartιlacağι bir hakikattir.
Askeri vesayetle ilgili bazι mevziler atlatιlιnca bu defa yargιsal vesayetin devreye girdiğini hep birlikte yaşamιştιk. 12 eylül 2010 tarihinde yapιlan anayasa değişikliğiyle bu konuda da bir hayli mesafe alιndι. Fazlaca klişe olacak belki ama bunlar da yeterli olmayacak. Nitekim MİT kendisi gizli bir teşkilât olmasιna ve kurluş kanunu olmasιna bakιlmaksιzιn, iç ve dιş bazι önemli hadiselerin ifşa edilmesi kaygιsι taşιmaksιzιn çok bilmiş bir savcι tarafιndan ülkede „kriz“ havasι yaratacak bir mücadelenin fitilinin ateşlenebildiğine şahit olduk. Demokrasilerde şeffaflιk esasdιr ancak gizli olmasι gereken istihbarat teşkilatιnιzι da alenileştirirseniz eğer memlekette hüküm sürmekte olan terör konusunda bir adιm bile ilerleme sağlayamazsιnιz.
Başbakana bağlι önemli bir kurumun bu kadar kolay bir şekilde ifadeye çağrιlιyor olmasι bir yana bunun böyle bile-isteye davul-zurna eşliğinde yapιlιyor olmasι olayιn garabetini katmerleştiriyor. Hükümet edenlerin bu vahim olaydan sonra sözünü ettiğimiz vesâyet konusunda daha dirâyetli hareket etmesi gerektiği bir kez daha ortaya çιkmιştιr.
Hangi tumturaklι gerekçelerle olursa olsun her tür vesâyet ya da bir başka deyişle millet iradesi dιşιnda bir arayιş, otoriter bir zihne işaret eder. Demokrasinin bütün kuram ve kurallarι ile yerleştirilmesi için her tür vesâyeti kökünden kazιmak gerekir. O günler de gelecek…
Baki Selam ve Saygιlarιmla.
Ömer Erdem
Mainz/Almanya
Sigarayı bırakmış, esrara başlamış…
Yazdığım cümlelerin hangisinde şahsınıza karşı yapılmış bir hakaret unsuru gördünüz ki?
Onur- Şeref ve Haysiyetinize dokunacak bir laf mı söyledim ya da sövdüm mü; yani ne dedim de siz bunu hakaret olarak algıladınız?
Şayet eleştiri yapmak maksadıyla yazdığım, ancak siz de kırgınlığa yol açan sözlerimden bahsediyor ve bunları bir hakaret olarak
algıladığınızı anlatmaya çalışıyorsanız o başka…
Amacım sizi üzmek değildi; ama ben neye üzülmüş, kırılmışım, haketmediğim ne laflara muhatap olmuşum, nasıl sıfatlarla töhmet altına alınmak istemişim, hiç önemli değil, bunları boş ver…
Ben -şayet varsa- kendi adıma hakımı size helal ediyorum.
Fakat sizin bana helal etmenizi asla istemiyorum! Varsa hakınız bırakın üzerimde bir yük olarak kalsın.
(Demenize bile gerek yoktu, Biliyorum. Bana hiçbir surete benzemediğinize dair yemin bile edebilirim.)
Son kez Selam, hoşçakal.
Sayin Ok-Ay bey,
Ne kadar tahrik ederseniz edin bu defa terbiye sinirlarimi asmamak niyetindeyim. Kulandiginiz ifadeler cok cirkin. Karsinizdaki insanin fikirlerini begenmeyebilirsiniz. Nitekim siz de begenmeyince 11 madelik bir uydurma nazire yazmisiniz, tamam iste. Yo, siz ile de karsinizdakinin de size benzemesini istiyorsaniz kusura bakmayin ben öyle birisi degilim. Kemalist- Ulusalci Kafa iste tamda o i madelik uydurma ve zirvalardan ibaretir. Zira o kafa böyle zirvalamaktadir. Ha siz ben kemalist- ulusalci degilim sadece onlarla örtüsmüs derseniz ona da bir sey demem. Ama siz siz olun lütfen hakaret etmeyin, kem söz sahibinindir.
Bu defa hakaret etmeme kararliligindayim ancak ayni seyler bir daha tekerür ederse biliniz ki en agir hakaretleri yapmaya muktedirim.
Baki Selamlar
Dedim ki şu yazdıklarına yorum filan yazmayayım. Ama içim rahat etmeyince yazmaya karar verdim. ‘Yardakçı’ gibi kelimelerle zihniyetini de, aklının kapasitesini de, kinini de ortaya sermişsin. Yani kendine yakışanı yapmışsın, aferin! Seni gidi terbiyesiz seni! “Kim sokak ağzıyla konuşuyor” diye bir soru sormuşsun? Bana sormadığın halde ‘avukatım’ ya cevabını vereyim: Vala ‘yardakçı’, ‘at gözlüğü’, ‘yandaş’, ‘kapak’, ‘kaşındığın için’, ‘ciğer’ gibi sözcükleri herhalde dedem kulanmadı di mi? Evet yazıya karşı görüşünü sundun da, cevabını alıp zoruna gidince saldırmaya, hakaretler yağdırmaya başladın. Halbuki yapman gereken basiti: Zoruna gitiyse, kapasiten yetmiyorsa susacaksın ya da kapasiten yetiyorsa da cevabını vereceksin.
BÜYÜK ALİMLERİMİZDEN İNCİLER…
1.Alame Alim: “KEMALİST-ULUSALCI KAFANIN HAZİN SENDROMU iliskilendirdigim icin yanitlama ihtiyaci duymamistim… Ancak gördügüm kadariyla bu arkadaş gayet celadetli bir sekilde size saldiriyor.” ve ekliyor, “Böyle bir kafa ile polemige girerek DEĞERLİ ZAMANIMI HARCAMAK İSTEMEM DOĞRUSU.”
2.Yardakçı Alim: “Malesef boşa vakit harcadım O KİŞİ YÜZÜNDEN. AMA MEYDANI BOŞ SANMASIN, ATIP TUTMASIN, BAŞKALARINI KANDIRMAYA KALKMASIN, bir tek kendi bildiklerini doğru sanmasın diye düşündüm.”
Siz ey dedikoducular!.. Ah sizi gidi sizi, sizin derdinizin dermanı yok.
Ah sizi gidi sizi!.. Biri kıymetli nefesinden tasarufta bulunmak istemeyen kibir abidesi, diğeri mahale ağzıyla konuşan demokrat soslu birisi.
Herşeyi anladım, anlamasına da, şu “Kemalist Ulusalcı Kafa” ne demek, bu kafanın “Hazin Sendromu” ne menem şey? Ben bunu anlayamadım.
Ey muhatap! Bu yazıyı yazan (diğer alemeyle işim yok) Sayın Ömer Erdem! Daha kaç kez tekrar etmeliyim ki, ben “Ulusalcı” ya da “Başka bir siyasi” değilim, dememe rağmen siz inanıp itikat edesiniz?
Kardeşim neden ısrarla yaftalamaya çalışıyorsunuz? Yazdıklarına karşı görüşlerimi sunduysam büyük bir günah, bir vebal mi işledim?
Hem kim kime “Celadetle saldırıyor” muş? O çirkin sokak ağzı ifadeleri kim kulanıyor muş?
Evet, kafanızda kurmuşsunuz, “Her kim ki değerli fikirlerime katılmaz, siyasi çizgime yakın konuşmazsa, ona Ulusalcı, Kemalist, sendrom-mendrom vs. diye ambalajlayıp etiket vurur kurtulurum” diye. Tarzınız, stratejiniz bu beyefendi, inkar da edemezsiniz çünkü bu ikincidir ki size Ulusalcı ya da Kemalist olmadığımı, ya da herhangi bir ideolojinin bağlısı olmadığımı söylemek zorunda kalıyorum. Neyse, sizi avanenizle başbaşa bırakıp çekiliyorum, sayfanızı ve belki dedikodu, belki yeni buluşlar üretme ile meşgul olacağınız değerli zamanlarınızı daha fazla heba etmek istemiyorum.
Her derseniz deyiniz, herkese ve şahsınıza karşı da her daim selam ve saygım kalıcıdır.
Ömer Bey;
Malesef boşa vakit harcadım o kişi yüzünden. Ama meydanı boş sanmasın, atıp tutmasın, başkalarını kandırmaya kalkmasın, bir tek kendi bildiklerini doğru sanmasın diye düşündüm. Zaten onun amacı ortalığı karıştırmak soru filan yöneltip, gerçekten cevap istemek değil. Ülkemizin bir gerçeği de bu tip insanlar. İstedikleri
şey öğrenmek ve tartışmak filan değil. Amaçları ortalık karışsın, hakaret edip kemalistliklerini ortalığa saçsınlar…
Teşekürler Ömer Bey, saygılarımla…
Öncelikle zahmete katlanip Ok-Ay isimli arkadasimizin 11 madelik sorusuna diyemiyecegim, zira onlar soru degildi. Ancak zat-i aliniz yine de dikate alip cevap yazma zahmetine katlandiginiz icin size tesekür ederim. Esasen ben ilgili 11 madenin sorudan ziyade kemalist-ulusalci bir kafanin hazim sendromu ile iliskilendirdigim icin yanitlama ihtiyaci duymamistim. Ancak gördügüm kadariyla bu arkadas gayet celadetli bir sekilde size saldiriyor. Ben fikri olan herkesi dinlemeyi prensip edinmis biriyim. Ancak böyle bir kafa ile polemige girerek degerli zamanimi harc*** istemem dogrusu.
Mükemelik yalnizca Alaha mahsustur. Bu hükümetin de bir cok yanlis uygulamalari vardir. Mesela meseleleri kökünden haletmek yerine habire yamalamaya kalkmalarini(Mit Yasasi) ben benimsermiyorum. Basta Auster olmak üzere hemen her yazar ve gazeteciye de cevap yetistirmeye calismalarini da dogru bulmuyorum. Ama netice de onlar da bizim gibi birer fani…
Baki Selamlar
Sizin dediğiniz kriterlere bakarsak, o halde size ‘selam’ diyemeyeceğiz…
“…Ölçtü biçti, kahrolası ne de kötü ölçtü biçti!..”
Cık, cık, cık!…
En başta kendime, sonra herkese ilim, irfan, mağfiret ve hidayet dilerim.
Selam hakı dile getirenlere, hikmetle konuşanlara-yazanlara, kendi hata ve kusurlarıyla hemhal olmaktan başkalarının kusurunu görmeye vakit ayıramayanlara;
Selam adalet ve vicdan sahibi olanlara, edep-haya bilenlere, usül-erkan görp gözetenlere;
Selam fikir üretmek için emek verenlere, selam hakikatı arama yolculuğuna çıkanlara…
Ve selam herkese, selam ve saygımız her daim kalıcıdır.
Tam da kendini anlatmış, kendinden bahsetmişsin verdiğin örnekle. Bir varlık kendisini bir örnekle ancak bu kadar iyi anlatabilir. Susmadığın için, susmayı bırak adam gibi konuşmayı bilmediğin için, daha ilk yorumda kapak olayına girip terbiyesiz ve ahlaksızca saçma sapan yorumla karşılık verip sonra da zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalıştığın için verdiğin örnek tam senlik. Yani hiç öyle asil insan numaralarına yatma. Bu arada ben de baktım dediğin gibi lafa ve söyleyene. Ne yazılanlar laf ne de o lafı söyleyen… (Bak konuyu nereye kadar getirdin farkındasın değil mi? Altı üstü yazdığın 12 saçma madene cevap vermiştim söyleyenin adamlığına bakmaksızın sadace kamu yararına!) Ya bi de ‘Yaradan’ diyon ama maşalah ‘kapak’ da diyon, ‘ciğersiz’ de diyon kendine bakmadan. Al sana dindar nesil! Acık utan ya… İnan acık fazla değil! Neyse, bay…
İmam Caferi Sadık’a bir öğrencisi sorar: “Ey İmam, bana bundan sonrası için ne tavsiye edersin?”
Cevap verir, bu Ehl-i beytin büyük imamı: “Ahmakları dost edinme! Çünkü onlardan dost edinirsen, yolunu şaşırırsın.
Onları iki özeliğinden tanırsın, 1.Konuştuğun zaman anlamazlar, 2.Konuşunca da saçmalarlar.
Suskunluğum asaletimdendir! Her lafa verilecek bir cevabım vardır aslında… Ama bir lafa bakarım laf mı diye bir de söyleyene bakarım adam mı diye!..
(Bu sözler belirli bir kişiyi hedef almamaktadır. Herkes bu hikmetli sözlerden kendine bir ders çıkarsın diye bahse konu edilmiştir.)
Yaratılana karşı sevgi, selam ve saygımız her daim kalıcıdır.
Vala kutlu insan ne güzel demişin ‘üslup kişinin aynasıdır’ diye. Lafa gelince iyisin de bir de dönüp kendi yorumlarına baksan! Maşalah pek bi saygılı, efendi, terbiyeli, ahlaklı, arlı, zeki birisin! Ee tabi böyle olunca bir yorumuna cevap gelince, anında saygınlığıni o çok sevdiğin kapaklarla filan ifade ediyon! Beni muhatap almıyon mu? Ah ah pek bi üzüldüm! Ya bişi dicem ben zaten seni muhatap almadım ki. Baksana bir önceki yorumuma. Seni muhatap alınacak bir varlık olarak görmediğim için başkalarıyla konuşuyormuş gibi bir yorum yazdım. 11 made yazmışsın, cevap vermişim sen sokakta oynaşan çocuklar gibi ‘kapak’ diyon, ‘avukat’ diyon, hemen lafı terbiyesizliğe getiriyon. Hayır cevap verebilecek kapasiteye sahip değilsen yorum filan yazma. Yazabileceksen de öyle hakaret filan etme.(Gerçi sizde bu normal bir durum ama olsun sen yine de bir dene belki yanlışlıkla filan yapabilirsin hiç zanetmesem de) Senin gibi insanlar sosyal medyada da var. Bir şey söylüyorlar karşıdaki cevap verince “A bana böyle dedi” diye ağlayıp sızlıyorlar. Napcan onlar da öyle eğleniyo. Bu arada hala ‘saygı’ filan deme be vala çok komik oluyon. Senin saygıdan anladığın ancak Saygı Öztürk çünkü! Bu arada ila cevap vereceksen dön ilk iki yorumuma bak onlara verebilecek cevabın varsa ver, yoksa sus en azından bir şey sansınlar seni (Belki hala öyleleri çıkabilir)
Ahmet denen kişi! ciğerinizin ederini, gerçek kişiliğinizin mahiyetini ve kalitenizi kulandığınız sözcüklerle beli etmişsiniz, ayrıca birşeyler söylememe gerek yok.
“Üslubu beyan aynel insan!”
Bir insanın insanlığı -kişiliği, karakteri, değeri- konuşmasına ve konuşmasında tercih etiği üslûba yansır, kişi orada görünür, üslup, kişinin aynasıdır.
Sizi muhatap almıyorum. Zaten öncesi muhatap değildin, şimdi ise hiç değilsin.
İnsan cinsi bir varlık olduğunuz için de size tekrar kalıcı selam ve saygımı göndermiş olayım.
Çatık yine ‘ay’ birine iyi mi! (Bu da mı aynı kişi acep? Hani hem Erden Özkant’a hem Ömer Erdem’e hem bana hem de yorum yazan başka okurlara durmadan hakaret edip, tehdit savuran. stop.)
Yahu cevap verdim, (adam yerine koyduğumdan değil sadece cevap olsun, atıp tutmasın her yerde diye) ‘kapak’ filan demiş, beni avukat ilan etmiş. Ha avukatım. Ane ve babasından 23 kromozom almış, keşke biraz da akıl, zeka ve terbiye alsaymış. Hiç de fena olmazmış. Sahi ben avukatım da o da mı avukat? Hayır bir b.k bildiğinden değil de Ergenekon sanıklarının gönülü avukatlığını yapıyo ya ondan! Ben dedim ki sorularına cevap alır, benim sorularıma da cevap verir (tabi o kadar bilgisi ve sabrı varsa)… Neyse değmez. Önce terbiye filan öğrensin ok- ay (Yani ok- ey, tamam mı?) Son olarak: Son cümlesi harika. Kişisel saygısı kalıcıymış! Ama komik yavu! Ulusalcı Kemalstlerin saygısı gibi aynı! (Sakın ona ulusalcı kemalist olduğunu çaktırmayın, o hala kendini hakikat sevdalısı zanediyo! Aman Tanrım!) Ayrıca saygıya bak, hizaya gel. Doğru o zaten Saygı’ya (Öztürk, Sözcü’de) bakıp atıp tutuyo di mi?!
Neyse, saygılar…
Sayın avukat, sana bir gerçeği söyleyeyim mi? Kaşındığın için söylemek zorunda kalıyorum: Ben doğuluyum. Anam Kürt, babam Türk, Yani 23 kromozom anadan, 23 kromozom babadan almış biriyim. AL BU DA SANA KAPAK OLSUN!
Kürtlerin neden mutlu olup-olmadıklarını, ne hisetiklerini, ne söylediklerini benden daha iyi bildiğini sanmıyorum. O kanal yayına başladığında, kulanılan lehçeyi bilenler ve müzik filan dinleyenler mutlu olmuştu, ama çoğu da anlamadığı için kızmıştı.
Hem sonra devlet niye yöresel bir dile yayın yapan bir kanal açıyor ki, öyle yapmak yerine özel girişimin önünü açıp yasal düzenleme yapsaydı daha doğru bir yaklaşım olmaz mıydı? (Olmazdı tabi, Kürt oyları nasıl elde edilecekti!?) Bunun adına devlet imkanlarını kendi siyasal ikbali için kulanmak denir.
Mademki gönülü avukatlığı meslek edinmişsiniz, şunu hatırlatırım, hukuken bir evraka belge denmesi im, iz, emare ve işaret mesabesinde olup, kanıt demek değildir. Kanıt, suçu ispatlamaya yarayan kuşku ***ürmez madi delilerdir. Video, ses kaydı, dijital belge vb. dökümanlar delil niteliği taşımayan, çünkü teknik olarak üretilebilmesi olanaklı materyalerdir. Yine yargı usulü açısından bakıldığında, “idia” suç tespiti anl***** gelmez, hüküm değidir. Hüküm, suçun ve suçlunun belirlenmesi, yargı süreçlerinin nihayete ermesi ve kamu adına açılan davanın sübut bulması demektir. Siz hangi hukuk bilgisi ve hangi hükme dayanarak bir örgütün -isim vererek- mevcudiyetinden ve suçlularının tespitinden bahsediyorsunuz?
Bak gönülü avukat! Sen git kumdan ev yap, ya da daha iyisi nefret etiğin kimseleri içeriye tıkmak hayalerini kurarak kumdan zindanlar yap! Yine de kişisel selam ve saygımız kalıcıdır.
6- Kozmik odalarda güvenliği ilgilendirmeyen bilgi ve belgelerin ne işi var? İşi güvenlik olan bir kurumda, siyaseti ilgilendiren belgelerin ne işi var? Kozmik odalar, başka amaçlar içirn kulanılıyorsa buna ‘dur’ demeyecek mi yetkililer?
7- Açıkça OHAL ‘i savunmuşsun (Bu devirde bu ülkede hala böyle insanlar mı varmış yavu!) OHAL dönemlerine bir göz at. OHAL denilerek OHA dedirtecek işler nasıl yapılmış bir gör, şehit verilmesinin nedeninin OHAL’in kaldırılması olmadığını göreceksin. Bir soru daha: Niye aylardır şehit verilmiyor? Niye Ergenekon Davası başladığından bu yana fail- i meçhul olmuyor? Niye bu ülkede hep siyaseten önemli bir adım atılacağı zaman şehit haberleri geliyor (du)? Zor değil bu soruların cevapları, tabi işine gelirse…
8- Adam öldürenler de, hırsızlık yapanlar da, tecavüzcüler de normal mahkemelerde yargılanıyorlar. Düşünsene törer örgütü suçlarının da bu mahkemelerde yargılandığını! Doğru, demokratik ülkelerde özel yetkili mahkeme filan olmaz ama Türkiye demokratik bir ülke değil ki. Demokratik ülkelerde Ergenekon tipi terör örgütleri faliyet yürütemezler çünkü. Bu ülkede de Ergenekonu vs. temizlemeden özel yetkili mahkemeler gerekli. Tabi Ergenekon’un temizlenmesi daha uzun yılar alır…
9- Mili Güvenlik Dersi iyi ki kaldırıldı. Liseli öğrencilere ne, asker dersinden ve konusundan? (Okulara ders vermeye giden askerlerin nasıl fişlenme yaptıkları da ortaya çıkmıştı) Bu arada biliyorsan söyle yerine ne dersi konulacakmış? Din dersi mi? Cemat dersi mi? Bırak böyle şeyleri. Ayrıca seni biraz kızdırayım: Andımız da kaldırılmalı.
10- ‘Polis, brifing vermiş’ diyorsun ve olayı askerlerin brifingi ile karşılaştırıyorsun. Komiksin! Polisin brifing verdiği idialarını yeni çıkan bir gazete ile Perinçek’in gazetesi yayınladı. (Ömer Erdem’in sana yöneltiği ‘ulusalcı’ ithamını kendin güçlendirmişsin böylece!) O gazeteleri takip eden bir avuç insan inandı bu idiaya. Ama yalanlama da anında geldi. Zaten Perinçek’in gazetesinin yazdıklarının çoğu yalanlanıyor. Yeni çıkan gazete de onun yolunda ilerliyor! İlk sayısında “Vur emri Başbakan’dan” bayat haber manşetiyle çıkan yeni gazeteye Kılıçdaroğlu’ndan yalanlama gemişti: “Ben demedim öyle bir şey” Zaten bu gazetenin tirajı da birkaç binde kaldı. CHP’nin gazetesine CHP destek vermedi.
Ayrıca asker karargahta gazetecilere, yargıçlara üzerine vazife olmayan (siyaset, cemat vs.) konularda brifing veriyordu. Polisin böyle bir brifingi söz konusu değil.
11- Meclis’te askerin ne işi var? Meclis sivil bir yer ama asker onu koruyor! Dikat edin şehirlerde hep güzel yerler askeriyeye ait. Şehir içinde en güzel yerler askeriyenin. Niye? Askeriyenin ne işi var o yerlerde?
Bu arada Ömer Erdem’e ‘at gözlüğü takıyorsun’ demişsin. Bir ayanaya bak ama dev aynasına değil boy aynasına! Ok- ay!
Önce Erdem’e… Ben gazetecilerin tutuklanmalarından bahsetmedim. Başbakan’ın çıkıp; Baransu’yu, Taraf’ı, Cüneyt Özdemir’i, Paul’u hedef alan konuşmalarından bahsetim. Başbakan’ın, beğenmediği haberleri eleştirmesini eleştirdim. Bir Başbakan’ın işi bu değildir. Zaten kendi medyası var. Ama Başbakan’a bu yetmiyor. Başbakan, istemediği haber ve yazıların yayınlanmasını istemiyor. Bu bir gerçek. Muhalif yazarlar her geçen gün gazetelerden gönderiliyorlar. Muhalif medya, reklam verilmeyerek cezalandırılıyor.
Şimdi de Ay’a… 1- Emasya protokolü iyi ki kaldırıldı. Açıp bir zahmet bakıver Emasya ne işe yararmış? Ayrıca BOP protokolünün filan olduğu yok meraklanma. ‘Var’ diyorsan da delilin var mı diye sorarlar.
2- ‘Teslim edilen silahlar’ derken kime teslim edilmiş bunlar? Bu ülkede toprağı kazsan silah çıkıyor. Bu silahların niye gömüldükleri malum. Ergenekon Davasında öğrendik ‘niye’sini. Bu silahlar suç değil de nedir o halde? Suç olabilmeleri için tank mı çıksın!
3- TRT Şeş’in açılmasını burada kafana göre eleştirebiliyorsun da sen hiç doğuya gidip oradaki Kürtlerle konruştun mu? Nasıl bir mutluluklarının olduğunu gördün mü? Yılardır insanlar kendi dilerinde konuşamıyorlar, okuyamıyorlar, televizyon izlemiyorlar. Bunun ne demek olduğunu biz anlayamayız. Ama Kürt vatandaşlarımız anlarlar. Gidip sor ok- ay! Ayrıca bir de Dünya tv var Gülen Cematinin Kürtçe yayın yapan televizyonu.
4- Bebek yaştakiler Kuran Kurslarına gidiyorlarmış! Alah Alah! Biz aynı ülkede mi yaşıyoruz acep? Erzincan’da bir cematin yurdunu küçük yaştaki çocuklar Kuran okuyorlar diye basıp aralarında küçücük çocukların da olduğu 60’ın üzerinde kişi içeri alınmadı mı? Yazın camilere çocuklar gidiyorlar ama daha sonra?! Ayrıca birkaç yıl önceye kadar bunlar da olmuyordu. AKP döneminde bu konuda epey mesafe alındı. Tabi ki namaz kılmanın, oruç tutmanın yasak olduğu dönemlerden bahsetmiyoruz. Devir değişti…
5- İrtica tehdidi MGK’da uydurulmuş bir şeydi. Böyle bir tehdit yoktu bu ülkede. Bu, 28 Şubat’a kılıf hazırlamak içindi. ‘İrtica’ diyerek dindarları sindirme ve ezme politikası uygulandı. Şimdi muhaliflere yönelik böyle bir politika uygulandığı idiaları ise yalan ve iftira. Ama şu bir gerçek: Başbakan kendisini eleştiren bir medya istemiyor. Ayrıca sen, Ergenekon Davasındaki belgelerden ‘uyduruk’ diye bahsediyorsun. Bu bir suç haberin olsun. Başbuğ da belgeye ‘kağıt parçası’ dedi noldu? Kağıt parçası olmadığı ortaya çıktı, o da içeri giti. Onlar resmi belge. ‘Uyduruk’ diyorsun ya, peki o begleler bir yerde mi üretildi? Ama komik oluyorsunuz yavu! Bu arada Darbe yapmak ile muhalif olmak arasındaki farkı anlayamıyor musun?
Yandaş: “Birinden yana olan veya bir düşünceye, bir isteğe katılan, onu destekleyen kimse, yanlı, taraflı, taraftar (TDK, Türk Dil Kurumu)” demektir. Bu sözcük sizin durumunuzu ya da mevcut tarzınızı tanımlamıyor mu, niye gocundunuz beyfendi?
Siz bir tarafsınız ve taraf olan da olan biten olayları kendi cihetinden değerlendirir.
Dolayısıyla siz, bir siyasi çizginin bağlısı olarak olayları kendi pencerenizden değerlendiriyorsunuz ki, ben bunu eşyanın tabiatı icabı doğal karşılıyorum. Hal böyle olunca da “At gözlüğüyle bakmak” tabiri bir grubun mensubu olanlar, yani taraftarı -yandaşı- olanlar için kulanılır. Siz bunu bir hakaret telaki edemezsiniz! Siz polemik yaparak, mağdura yatarak eleştirilerin hedefi olmaktan kaçamazsınız!
Siz benim “Ulusalcı Kafa”ya sahip biri olduğum zehabına nerden kapıldınız dostum, yoksa siz kahin misiniz? Böyle bir ideolojik görüşüm olsa ben söylemekten acizmiyim de dört yapraklı yonca falı bakmaya yelteniyorsunuz?
Neden insanları etiketlemek, kategorize etmek ve böylece dışlamak zorunda kalıyorsunuz?
Kardeşim ben, ne Ulusalcı, ne Sağcı, ne Solcu; ne şu partici ne de bu particiyim! Olsam, yiğitçe söylerim. İle de muhatabını tanımlamak mı istiyorsun? Ben hak ve hakikat sevdalısıyım ve ben ülkemin ve halkımın aşığıyım. Al, şimdi kategorize et!
Gelelim sadede… Yazınızdaki 11 idianıza karşılık, 11 madede sıraladığım eleştirilerime cevap beklerdim, fakat siz duygusal davranıp polemiklerle sıvışmayı tercih etmişsiniz. E ne yapalım, son söz olarak “Ne umduk, ne bulduk…” demiş olayım. Celalenmeyiniz Ömer bey, selamımız ve saygımız kalıcıdır.
(Bakınız yukarda bir ismim var.)
Sayin Ok-Ay Beyfendi,
Tam bir ulusalci kafasiyla yazimiza bir elestiri getirmisiniz. Hepsine eyvalah! Ama bana yandas demeniz büyük bir ayip ayni zamanda kuru bir iftira. Zira ben Ak Partiyi destekleyen birisiyim. Yani yandasi falan degilim bizatihi kendisiyim. Ortaya yapilan elestirilerde kamuya mal olmus insanlar veya tarihi kisilikler icin bu tür tabirler kulanilabilir ama adi-sani beli olan sadece görüslerine katilmadiginiz birine at gözlügüyle bakiyorsunuz derseniz bu en hafifinden edep disi olur. Türkiye`ye hangi perspektiften bakacagimi size soracak degilim. Ben bu konularda böyle düsünüyorum. Siz ise farkli düsünüyorsunuz, ne olmus yani bence güzel olan da bu. Herkes ayni konuda ayni düsünmek zorunda degil. Ben zamani gelince yanlis buldugum uygulamalari da gayet rahatlikla elestiren birisiyim. Mesela MIT meselesinin yine yamalama bir kanunla cözülmesini dogru bulmadim. Bunu da yazdim. Elestiri diye yazdiginiz hususlarin büyük bir bölümü önce kücücük sitelerde uydurulup sonra kocaman pravdalara servis edilen kara propaganda malzemelerinin dedikodularindan ibaretir. Zaten hakarete yeltenmek ve sesi yükseltmek tamamen bir acziyet ifadesidir. Zira sözünün gücü olmayanlar gücleri ile sözlerini tahkim etmeye kalkisirlar, bunu da cogu zaman ismini yazmadan hakaret ederek yaparlar. Oysa ki kem söz sahibinindir.
Baki Selamlar
İletim mecburen biraz uzun olacak sabrınız için peşin olarak teşekür ederim.
1.Emasya protokolü kaldırılıp, özel gladyo ve BOP protokolü uygulandı,
2.Teslim edilen ağır silahlar toprak altından çıkarılarak suç unsuru gibi gösteriliyor. “Darbeciler cezalandırılıyor!” naralarıyla polis devleti kuruluyor,
3.Kürt oylarını kapmak için devlet eliyle şeş-beş kanalı açmak yerine, yerel dilerde yayın yasağı kaldırılabilirdi. Kürtçe, Hint-Avrupa dil grubundan, yani batı İran dil köküne akraba olan bir konuşma dili olup, birbirinden farklılaşmış 5 ayrı -Kurmanj, Sorani gibi- lehçeyle konuşulmaktadır. Hal böyle olunca şeş-beş kanalı açmanın övülecek bir yanı var mı, yoksa dil birliği sağlanmak mı istenmişti?..
4.Bırak 15 yaşını, bebek yaştakiler bile çatır çatır Kur’an kurslarına gidebiliyordu, bari bilmeden konuşmayın (Siz Türkiye’de hiç yaşamamışsınız sanıyorum)
5.Doğru irtica çıkarıldı, yerine Uyduruk belgelerle “Muhalifleri Ezme ve Sindirme” kondu.
6.Genel sekreterlik sivileştirilip, kozmik odalara girildi ve güvenlikle ilgili bir kurum her yönüyle deşifre edildi.
7.Olağanüstü Hal Uygulamaları kaldırılıp, olağanüstü sayıda çok baskın ve pusuya düşürülüp şehit verme olaylarının önü açıldı.
8.Doğrudur, DGM’ler kaldırılıp, yerine siyasi erkin politikalarını güçlendirdiği şaibelerinin dile getirildiği Özel Yetkili Mahkemeler kuruldu.
9.Mili Güvenlik dersleri kaldırıldı, ancak yerine ne konacağı yeni Anayasa’nın hazırlanması ve kabulünden sonra görüp anlayacaksınız.
10.Askerin Brifing vermesi önlendi, bazı polis şeflerinin ABD yetkililerine brifing verme dönemi başladı (Bu olayı sağır sultan duydu da siz duymadınız mı?)
11.Eh bir kuruma karşı bunca kin, nefret kusmadan sonra TBM’yi herhalde ben değil, tabiki polis koruyacaktı!?..
İyisiniz, hasınız ve bir parti yandaşısınız. Yalnız küçük bir sorununuz var, at gözlüğüyle bakıyorsunuz.
Bir an için gözlüğünüzü çıkararak Türkiye’ye ve Türkiye’de olup bitenlere geniş bir persfektiften bakmanızı salık veririm, (sizin tabirinizi kulanacağım) Selamımız ve saygımız -şahsınıza karşı- her daim kalıcıdır.
Hic kimse vaya hic bir müesese mükemel degildir. Benim yanlis buldugum konulari elestirdigim de olmustur. Ikisi yanlis biri dogru üc karar adli yazima bakilabilir. Kürt konusu ve alevi konusunda devrim niteliginde adimlar ilk defa bu hükümet zamaninda atilmistir. MIT kanuna yapilan ilave bence de dogru degil. Bu yamalamakla olmaz bütün mevzuat bence de behemahal demokratiklestirilmelidir. Uludere katliami konusunda bence yapilmasi gerekenler simdilik yapilyor. Ha üzeri kapatilirsa o zman elestiririz. Gazetecilerin tutuklandigi ise bir sehir efsanesinden ibaret. Gazetecilerin suc isleme imtiyazi oldugu savunulamaz. Elestirmek en dogal hak ancak hakaret ve hakaniyet esaslari cignenirse bu da had, kadir, kiymet bilmemezlik olur. Elbeteki herkesten hakaniyet ve vicdanli olmayi beklemek gibi bir hakimz da yok. Isteyen kör bir ideoloji ugruna iyi olan seyleri de karalayabilir. sIz de dilediginiz gibi elestirebilirsiniz. Yazima elestiri getirme zahmetine katlandiginiz icin zat-i alinize sükranlarimi sunarim.
Baki Selamlar.
AKP’nin yaptığı güzelikleri saymışsınız. Ee bi zahmet yaptığı saçmalıkları da, yapamadıklarını da, yapmak istemediklerini de yazıverseydiniz. Neyse ben yazayım onları da:
Kürt Sorunu ve Alevi sorununun çözümü konusunda atılmayan adımlar ve/ veya yanlış atılan adımlar…
Sayıştay denetimi demişsiniz ama o konu pek de sizin dediğiniz gibi değil. Hala daha ordunun vs. denetimi doğru düzgün yapılamıyor. Denetimler halka açık değil.
Şike yasası ve miletvekilerine zam ortada.
MİT Kanun Teklifine eklenen madenin garabeti ortada.
Yeni anayasa konusunda atılmayan adımlar ortada.
Uuldere katliamı ve sonrası ortada.
Başbakan’ın 34 kişiyi bombalayan jetlerin ait olduğu kurumun başkanına teşekür edip, bir gazeteyi ve gazeteciyi nasıl hedef gösterdiği ortada.
Başbakan’ın işi gü bırakıp tek tek gazetecilmerle uğraşmasının komikliği saçmalığı da ortada.
Daha çok şey var, yeter mi bu kadar?