Tarihin günümüze kadar anlatıla gelen ve hala bazen kitaplarda bazen de şiirlerde anlatılmaya devam edilen o ünlü aşkları, o ünlü aşıkları… Yani Leyla ile Mecnun’u, Yusuf ile Züleyha’sı, Kerem ile Aslı’sı, Ferhat ile Şirin’i, Arzu ile Kamber’i, Gül ile Bülbülü, Aşık ile Maşuk’u… Birbirinden farklı zamanlar, farklı mekanlar, farklı kimseler ve farklı acılar. Böylesine farkın bir araya geldiği yerde tek bir şey aynı: Tüm kahramanların birbirlerine olan sevgisi, tutkusu yani tarif edilemez aşkı…

Sponsor Bağlantılar

Senelerce büyük aşıkların, üstadların kaleminden okuduk Mecnun’a dönen Kays’ın çöllere düşüşünü, aşkının Allah aşkına dönüşmesini ve sonra mezarda sevgiliye kavuşmasını. Züleyha’nın Yusuf için kendini derbeder edişini, Yusuf’un terbiyesini ve sonra birbirlerine kavuşmalarını. Gülün bülbül için, bülbülün sesi için solmasını, yapraklarını döküşünü ve tomurcuk kalışını, bülbülün gül için içten ötüşünü, çaresizliğini…
 
Sevmek, aşık olmak için, ne erkendi vakit ne de geç. Tam vaktiydi sevmenin, kendilerini kalpleri için feda etmelerinin, sevdikleri için sevgilerini ifşa etmelerinin ya da Leyla’nın yaptığı gibi içlerinde tutabilmenin. Acısını da sevincini de yalnızca kalbiyle paylaşabilmenin zorluğuyla yaşamanın, öylece geleceği günün umuduyla kalabilmenin… Kendisi için değil kalbi için sevdiği için dayanabilmenin eşsiz örnekleriydi onlar. Fuzuli’nin deyimiyle onlar:

Canı kim cananı için sevse cananın sever
Canı için kim ki cananın sever canın sever

Cananları için sevdiler. Canlarını cananları için feda ettiler. Zaten hiç kendileri için sevseler bu hallere düşerler miydi? Hiç Mecnun kendini Leyla’da bulmasaydı, Leyla kendini Mecnun’da bulmasaydı divane olurlar mıydı?
 
Aşıkların tüm uzuvları kalptedir. Yani gerçek sevenlerin, gerçek aşıkların gören gözleri kalbi, duyan kulakları kalbi ve konuşan dilleri yine kalbi olurdu. Bu dünyadan ayrılır; gözleri görmez, kulakları duymaz, dilleri konuşmaz olurdu. Her yükü çeken kalpleri tutuşur, ateşe dönerdi. Aklın yapmak istediğini değil kalbin yapmak istediğini, aklın gitmek istediğine değil kalbin gitmek istediğine gidelerdi. Cananları uçmaya mecali kalmamış bir kuş olurdu. Uçamaz yerlerinde kalır, sevdiklerinin bir gün muhakkak kanatlarından tutacağı günü beklerlerdi. Kalplerinde kor, suyu beklerlerdi. Canları için değil cananları içindi…
 
Kalplerinin gülümseyişi gözde birkaç damla yaş olurdu, kalbin üzüntüsü gözde bir pınar olurdu. Her iki durumda da gözler nemli kalırdı. Çünkü sevmek azaptı onlar için. Azapsa sevmekti…
 
Aşıkların birbirlerini ilk görüşleri an vardı. Birde son görüşleri. İlk gördüklerinde ne kadar seviyorlarsa son gördüklerinde de o kadar seviyorlardı. Ne bir eksik ne bir fazla. İlk gördükleri an birbirlerine bakışları, göz ile görmenin kalpteki yansıması; görülmeye, kulak ile duymanın kalpteki sesi; duyulmaya değerdi. Ne sıradan bir görüntü, ne de sıradan bir ses. Hiç duyulmamış, hiç görülmemiş… Sonraları içlerindeki yangın ile birbirlerinden yani bir bütünden kopuşun üzüntüsüyle, ayrılışları… Hicran içinde geçen geceleri, geceden farksız gündüzleri. Günler, aylar ve yıllar geçtikçe kavuşma arzuları, sözcüklere sığmayan sevgileri… Kim bilir sözcüklere sığsa bildiğimizden kaç kat daha üstün aşkları. Bizim gördüklerimiz, duyduklarımız, okuduklarımız yalnızca anlatılabilen, görülebilen, yazılabilen kısımları…
 
Seven ile sevilenin olmadığı bir aşk! İki tarafında seven olduğu aşk! Sevenlerin birbirlerine karşı dile getirdikleri benzersiz kelimelerin oluşturduğu benzersiz cümleler. Görünürde ne kadar da güzel bir söz dedirten ama aslında yalnızca güzel olmayan bir anlam, bir mesaj içeren büyülü cümleler… Sevdiğinin anlayabileceği türden bir kalbi yanığın bir kalbi yanığa sözleri… Bazılarının yüz yüze, bazılarının da kalpten kalbe söylendiği sevgiyi aşan mısralar. Sevgi dolu, aşk dolu, elem dolu, ayrılık, hüzün dolu sözler…
 
Zamanın hala unutturamadığı, yok edemediği o ünlü aşklar. Güz mevsiminde ağaçta tek başına kalmış solgun bir yaprak gibi bahar gelinceye kadar düşmemek için son nefesleri, son çırpınışları… Yani efsanevi aşklar… Kavuşmanın da ayrılığında ders olduğu, unutulmayan ve hala unutulmayacak olan bir daha yaşanması mümkün olmayan aşklar… İşte onlar aşkın harmanını kalpte tutuşturan aşklar, aşıklar…