Eskiyen Bir Gün Daha Geçti…

Eskiyen bir gün daha geçti, hala üzerimde kokusu, kulağımda sesi, gözlerimde rengi olan. Bir gün daha kendini bıraktı tarihin derinliğine, bilinmezliğine. Bilinen neydi peki? Yaşayamadığım, toz tutmuş hayallerim mi? Yutulmuş özlemlerim mi? Neydi peki bilinen, ama bilinmeyen zannına giren…Şimdiyi düşün, anı yaşa desek de hayatın, geçirdiğim dakikaların ardından hep bir hüzün kaplar ruhumu, bazen de serzeniş. Hele şu son günlerde, ne yaptım hayat sana ben, sundun bana böyle bilinmez bilmeceler. Çözemiyorum seni, oysa ellerim hep üstünde, çözüyorum diyorum, yine meçhule gidiyor her bir hecen. Her ne kadar el sallamama izin verse de, arkasından içim burkuluyor, ateş düşüyor yüreğime, korkarım ben de gideceğim diye o bilinmeze. Korkuyorum hem de en derininden. Faili olmuş yüreğim, girecek hayatın köhne zindanlarına, bir dalabilse yaşamın coşkun ırmağına. Her bir çağrı sesinde, annenin yerinde mi diye merak ettiği çocuğuna seslendiği gibi bakıyorum sana ben, içimdeki öfkeyi uyutarak, sessiz ve ta derinden. Seninle bakışırken konuşuyor muşum, seslenişlerine cevap arıyormuşçasına kendimi arıyorum, biliyorum ki konuştuğum aslında yüreğim, dudaklarımdan dökülen sandığım suskunluğum. İçimdeki deruni konuşmamın, düşüncelerim olduğunu sonra anlıyorum, birbirine giren seslerden. Dinliyorum sadece, dinledikçe yüreğim konuşur oldu, durduramaz oldum içimdeki hezeyanları. Taze bir başlangıç misali her bir günüm; umutla, özlemle, merakla ve tutkuyla karşılıyorum her halini. Bir yerde okumuştum ve okuduğum yazı yaşamımdaki deneyimlerimi sorgulamamı sağladı. Yorgunlukları ve sorumlulukları biz seçmişsek eğer, bunlara katlanmamız daha kolay olur diyordu. Ben kendim mi seçiyorum, seçmek zorunda mı kalıyorum yoksa...

Devamını Oku