Emaneti Hediye Edebilmek
Hayat o kadar hızla akıp gider ki, dur diyebilmek imkansızdır. Yakalayabilmek, ona ayak uydurabilmek kolay değildir. Kişilerin hayatı, toplumların hayatı, ünlülerin hayatı… Kim ki, geçmişte kaldıysa hayatı kolayca yazılır çizilir, ne kadarı bize ulaşmışsa. Ne kadarını görmüş, duymuş ve anlamışsak…Belki de ne kadarını araştırmışsak. İnsanoğlunun hayatı bir asır bile değilken, bazen asırlarca onu anar ondan bahsederiz. Onların yaşamları bize hep rehber olmuştur. Örnek alırız. İlginçtir ki, bu dünya hayatını ve nimetini çok sevenler ve onlar için hayatını ortaya koyanlar hiç hayırla anılmamıştır. Ya firavun gibi lanetlenmiştir, ya da hitler gibi kötülenmiştir. Yunus Emre gibi Mevlana gibi kendini bu dünyadan soyutlamaya çalışanlar ise günümüze kadar tüm dünyada hoşgörü ve sevgi ile anılmış yüzlerde tatlı bir tebessüm oluşturmuşlardır. Hepsinin ortak özelliği ise sonraki nesle bıraktıkları miras olmuş hiç şüphesiz. İlk peygamber Hz. Adem’in oğullarından Kabil kardeşi Habil’i öldürünce miras kalmış cinayet biz insanlara. Ama o mirası kim emanet olarak almak isterse o almış. Çilelerin en büyüklerinden birisini yaşayan Hz. İsa, çarmıha gerilirken, “Tanrım onlar bilmiyorlar, bilseler seni, sonra da severlerdi beni” demiş ve gerek insan sevgisini ve gerekse Tanrı sevgisini emanet olarak bırakmış. Ama zaman acımasız çıkmış. Nice dev yapıtlar rüzgar ve su aşındırmasıyla değil de süreklilik esasıyla yıkılırmış. Ve zaman geçtikçe nice büyük insanların hayatlarına mal olan büyük simgeleri de zamanla erimiş. Ünlü kişileri unutturmamak için adına şenlikler, anma törenleri yapılmış ancak bu çalışmalar cılız bir mücadele olmaktan öteye gidememiş....
Devamını Oku