Ölülere Ağladık, Ölenlere Değil

Ölüme hak ettiği değeri veremedik bir türlü. Ölenin kim olduğu ya da ölüm şeklinin nasıl olduğu hep daha fazla prim yaptı, ağıt yakan ablalarımızın soluklandıkları anlarda. Halbuki maddenin kaderi yok olmaktı. Biz ölülere ağladık hep, ölenlere değil. Hiçbir savcı çetelesini tutmadı öldürdüklerimizin. Oysa biz, masum yüzlü o katilleriz. Sözler öldürdük biz yutkuna yutkuna. Kalbin heyecanla çarptığı falan yokmuş, sözlerimizi hapseden bir girdapmış meğer. Girdaptan kurtulupta gönül şelalesinden dökülen sözlerse kök salmamış hiçbir ruha, yeşermeden yeşeremeden solmuş gitmiş. Ölen sözlerimize taziye sözü bırakmadık. Sözler öldü, yazılmamış bunca hikaye yarım kaldı biz hiç ağlamadık. Yıldızlara emanet ettiğimiz umutları öldürdük biz. Her biri ışık saçan umutlar. Hatta ay bile hiç bu kadar parlamamıştı. Ne olduysa gökyüzümüzü çalan hırsızdan oldu. Hırsızı kovalarken, hırsıza aşık olduk. Biz kalbimizi çaldılar sandık, onlarsa umutlarımız çalmış. Dolunayda hırsızlık ne güzeldi oysa. Ölen umutlarımıza yeni bir hırsız bırakmadık. Umutlarımız öldü biz hiç ağlamadık. Dünlerimizi öldürdük, yarınlarsa potansiyel “dün” adayları. Yarınlarımız can çekişmeye başladı bile. İdeolojilerin tezgahında rendelenmiş çocuklarımız zaten ölü doğumlardı. Suni teneffüslerle hayata dönmüş birkaç yarınımızda oksijeni öldürmezsek yaşayacak. Çocuklarımız doğmadan öldü biz hiç ağlamadık. Gülüşlerimiz öldü ruhlarımız ağlarken. Sırıttı dişler gülmeyi bile beceremediler. Ruhları sakat bıraktık biz sağlam bedenlere aldanıp. Ayakta olan bedeni hayatta sandık. Ruhlar öldürdük biz selasız ve namazsız. Ruhlarımız öldü, gülüşlere gömüldü biz hiç ağlamadık. İnsanlık öldürdük insanların sığmadığı şehirlerde. Tükettik kırk yıllık kahveleri de, insanlık dediğin kalan telvesiydi dibinde. Sokaklar bomboş, sadece...

Devamını Oku