Yazar: kumralada1968

Vicdanlarımızı mı Rahatlatıyoruz?

Birkaç yıl önce bir kitap okumuştum, bu kitap ilk yayınlandığında ülkemizde satış rekorları kırmıştı, öyle kalın bir kitaptı ki okumak çok zaman alır diye düşünmüştüm evet kitabı okumak çok zamanımı aldı ama sayfa fazlalığından değil kitabın içindekileri yüreğimin ta derinlerinde hissetmek isteğinde olmamdı bunun sebebi. Aklımın her köşesine yazmıştım sanki, okuduğum her satırı, okurken de yazanların hepsini yaşamıştım. Bu arada bu kitabı eminim ki çoğunuz okudunuz, merak ediyorsanız haftalarca liste başı olan “ŞU ÇILGIN TÜRKLER”Hatırlıyorum da bu kitap bittiğinde kütüphanemdeki yerine koyarken Atatürk için ne çok kitap yazılmıştı ve ben çoğunu almıştım, Gazi Paşa, Tek Adam… Benim görmediğim daha niceleri vardır eminim ki. Kitapların yanı sıra çekilen filmler de var tabiki, mail adresime her gün onlarca mail geliyor, paylaşım sitelerinde defalarca söz, resim paylaşılıyor Atatürk ile ilgili. Resimlerinden oluşan slaytlar, anılarının olduğu yazılar, düşüncelerini aktaran sözler… Pek çok da site açılmış internette onunla ilgili. Hepsi birbirine benziyor bu sitelerin, resimleri, hayatı, ilkeleri, devrimleri. Her geçen gün artıyor bu siteler, onunla ilgili kitaplar yazılıyor, mailler yollanıyor, slaytlar hazırlanıyor, filmler çekiliyor. Peki neden? Hepimizin bildiği gibi Atatürk, Allah’ın bizlere bir lutfu olarak tabi bu bana göre böyle, gönderdiği bir kurtarıcı. Hayatımıza çocukken söylendiği gibi 19 MAYIS 1919 da bir güneş gibi doğmuş. Şu an elimizde olan birçok şeyi ona borçluyuz, şu topraklar üzerinde aldığımız her nefesi, attığımız her adımı, gördüğümüz tüm güzellikleri, özgürlüğümüzü, uygarlığımızı, duyduğumuz ezan seslerini, düşünebilmeyi, kendi dilimizi konuşabilmeyi,...

Devamını Oku

Sevgiliye… Özgür Tutsak!

Sensizliği düşündüm bir an… Düşünemedim aslında, öyle uzak ki, ufacık kaldı gözümde sensizlik… Bir sızı kapladı içimi, canım yandı, nefes alamadım, yok oluyorum sandım. Senin ateşinde yandığımı hissettim o an, fark etmeden kaçmaya çabalarken delicesine aslında geriye giden her adımda daha da yaklaşmışım sana, bilmiyordum, anladım. Yaptığım çocukluklar geldi aklıma, içim acıdı. Acıdım sana, çok daha fazla kendime acıdım. Anladım ki senden kaçmaya çalışırken sana nasıl da bağlanmışım. Güldüm kendime… Sana yaptıklarım gelince aklıma utandım birden kendimden AMA EN ÇOK SENDEN UTANDIM. Hayran oldum sonra düşündükçe, her aklıma gelen anıda daha çok hayran oldum, sana, sabrına. Biliyordun belki de...

Devamını Oku

Ben Bir Yere Gitmek İstemiyorum ki!

Birileri bizi bir yerlere götürmeye çalışıyor ama ben bir yere gitmek istemiyorum ki… Ben olduğum yerden memnunum; hem bu olduğum yere de öyle kolay kolay gelmedim yani. Şimdi durup dururken başka bir yere; üstelik bulunduğum zamandan daha geriye gideyim… Hani aydın Türk kadını derler ya onlardan biriyim işte bende ya da olmaya çalışıyorum. Okuyan, yazan, anlayan ve düşünen… Düşündüklerini söyleyen… Aslında okumak demişken artık gazete okumak istemiyorum ben çünkü ne zaman gazeteyi elime alsam zaten yerinde olmayan sinirlerim daha da yerinden hopluyor, sonra bende hop oturuyor, hop kalkıyorum. Şöyle ki; ne zaman gazete okusam başımızdakilerin yepyeni buluşlarıyla karşılaşıyorum. Neymiş efendim içki yasaklanacakmış, bırakılsın diye sigaraya zam yapılacakmış, eczaneler kapanacakmış, camiler artacakmış, ülkede sakıncalı heykeller varmış, şu partinin başkanına başka parti komplo düzenlemiş, falan filan… Ülkenin bu kadar sorunu varken uğraştığımız şeylere bakar mısınız? İnsanlar sürünüyorlar bu ülkede, yok öyle demeyelim insanların hepsi değil, insanlarımızın yüzde doksanı sürünüyor desek daha doğru. 550 tl nin askeri ücret olduğu bu ülkede işsizlik kol gezerken, insanlar parasızlıktan hırsızlık yapıp, cinayetler işlerken, çareyi İddaa, Sayısal Loto vb. şans oyunlarında başka bir tabirle kumarda ararken, gençler hangi üniversiteden mezun olursa olsunlar iş bulamazken, kimse kendi işini yapamazken, emekliler düşük emekli maaşları yüzünden emekliliklerinin keyfini sürecekleri yerde yaşamak için ek iş ararken tüm bu tartışmalar niye? 21. yy’da olmamıza rağmen hala dini tartışıyoruz biz bu ülkede. Ekonomi gibi büyük bir sorun varken kimin başı açık kimin...

Devamını Oku

Bedenler Ölür, Ya İsimler?

Her Pazar sabahı kahvaltıda aynı sohbet vardır bizim evde; çayımı yudumlarken gözlerimi hiç ayırmadan, bazen soluğumu tutarak dinlerim babamın dudaklarından dökülen her cümleyi. Masal dinleyen çocuklar gibi bıkmadan, usanmadan anlattırırım ona. Her seferinde hüzünle beraber o günleri yaşayamamış olmanın verdiği bir burukluk belirir içimde. Ne geç gelmişim ben dünyaya… Babam ise benim aksime o yıllarda genç olmanın ne kadar zor olduğundan dem vurur her zaman. “Her yiğidin harcı değildi” der… Bu sohbeti her yapışımızın ardından odama gider, duvarımda asılı resme bakarım. Bana bakan bir çift göz de dilerse neler görür insan bilemezsiniz. Ardından kitaplığıma kayar gözlerim. Üstünde resminin olduğu, onu anlatan, onları anlatan ne çok kitabım vardır. Hepsini defalarca okudum, defalarca resimlerine baktım. Masa da son aldığım kitap duruyor onunla ilgili, kitabın kapağındaki resme bakıyorum, elinde bir gazete var, hapishanede kendisine ayrılmış ranzada oturuyor. Kitabın arkasında kendi sözleri yazıyor: “Ben 24 yaşında, kendimi Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına armağan etmekten gurur duyuyorum.” Ölümünden birkaç gün önce söylediği bir söz bu… Öldüğünde 24 yaşındaydı Deniz Gezmiş. Aynı yaşlardaydı Yusuf Alan, Hüseyin İnan, Sinan Cemgil, Mahir Çayan… 1972 yılının bir Mayıs akşamında idam ettiler, 6 MAYIS akşamı. Onu ve onunla beraber iki genci. Oysa daha lise yıllarında başlayan amansız mücadelelerle dolu bir yoldu onların ki. Sonunun ölüm olduğu bilinerek çıkılan bir yol… İsyanlar, gözaltılar, tutuklanmalar, protestolar, kaçmalar, yakalanmalar, vurulmalar, kaçırmalar, serbest bırakmalar… Gençliğinin en güzel yıllarını bunlarla geçirmiş insanlar… Sorarım babama “Hiç korkmamışlar...

Devamını Oku