Tek olan Yüce Yaratıcımız, her şeyi çift yaratmış. Belki de bu sebeptendir ki, ekseri yalnızlığa dayanamayız. Sıkılırız, yalnız kalmak istemeyiz. “Yalnızlık Allah’a mahsustur” deriz, kabullenemediğimiz yalnızlıktan kaçabilmek için.
Yalnız kalmamak için sürekli dost ve arkadaş arayışında olduğundan yakınan biri çıksa karşımıza, rahatsız mıyım acaba? Neden yalnız kalamıyorum? Doktora görünmeli miyim? Diye sorsa, doğrusu budur, sosyalleşmedir iyi olan, deriz. Ama sürekli yalnız kalmak isteyen, hiç kimseyi yanın da istemeyen, bir bireyi tanır veya duyarsak, şaşırırız. Bazen üzülürüz, bir sıkıntısı var galiba deriz. Bizler için bir arkadaş asla ekstra değildir. Sadece olağan bir ihtiyaçtır.
Önceleri annemizin kokusudur, minicik bir bebekken, derken emzikle arkadaş olurlar bebekler, yalancı emzikle. Kimi bebekleri, biraz büyüdüğünde ayırmak çok zordur, dostundan. Ne tatlıdır, hayatının bütün bölümünü beraberce geçirdiği dostunu, dilinde hissetmek.
Yavaş yavaş büyümeye başlayan bebeğinizin oyun arkadaşları oluşur, onu en başından beri dostu ve arkadaşı olan, annesinden ayrı birkaç saat geçirmeye alıştıran, tabi emziği de unutturan. Derken okul ve arkadaş yağmuru, ne kadar normal gelir o yoğunluk, o güzel çocukluk arkadaşları, ta ki onlardan ayrılıp, kendi yalnızlığında ya da yabancı, yeni bir kalabalıkla yalnız kalıncaya kadar.
Sadakatle bağlanmak yüreğinde vardır. Hapishanelerimizde özgürlüğünü teslim edenleri vardır, on yedi yaşının sonunda, cebine bir paket sigara koyan adam için, o adama olan sadakat duygularının yüksek değerinin hatırı için, düşülen gençlik hatalarından. Değil aslında bir paket sigara, dünyadaki hiçbir şeyin değeri yoktur, mert, gözü ufukta, gelecekte, paylaşmakta, sağlam bir yurt, sadık bir dostta olan kısmetsizimin, aldanmışımın. Ne hazindir, en mert duygularının kurbanıdır.
Kendince fedakârlık yapabilmiş olana âşıktır, mayasında vardır, fedakârlık, sadakat ve dost için var olmak. İşte tam da bu sebepten, çok kıymetli etmiştir, ta başının üzerinde, bir paket sigaradan vazgeçebileni. Oysa kendisi, aldığı sigarasını çoktan paylaşmıştır bile. Ona kalan bir dal sigara, bir nefes dumandır sadece.
Kalpler büyüdükçe öğrenir, kimi alışır sahte dünyalara, sınav olmak için, imtihan olmak için başka on yedi yaşındaki delikanlılara. Kimisi yetmişine kadar korur, güzel yüreğini ama daha tecrübeli, daha emin, nede olsa tecrübe bileşkesidir o güne kadar düşürüldüğü oltalardaki yemlerin.
Kimisi der ki, herkes güzeldir, ama dost olan arkadaş sadece bir tanedir. Kimisi de der ki “Benim sadık yârim kara topraktır” kazma ile bel ile yardım belini, hakir gördüm toprağı ama o bana hep nimetle, çiçekle döndü. Hiç boş çevirmedi elimi. Sarıldım, onun, kara toprağın sinesine, dost dost diye. Fakat biz de diyoruz ki, o da bir gün verdiklerini ansızın alıveriyor, boş kalıveriyor birden sevdiklerimizin elleri. Besler seni, sana sundukları ile yer, sonra alır seni sinesine, seni kendisi yer.
İşte yalnız kalamayan insanın hikâyesidir bu. Mutlaka bir dost aranır, durulur. Hayır, hayır durulmadan aranır, bulununca durulur, hırçın gönüller bir türlü durulmaz, bulunmadıkça uygun bir dost, yaraları onulmaz. Ama eğer sıfatı sadık olan bir dost yakalanmışsa, işte bu bir iydi meserrettir. Sevinç bayramıdır. Bayram günüdür. Sadık olan dost, bizi de götürür sadakate ve dostluğa.
Yüreğinizdeki saflık, gönlünüzdeki çocuksu sadelik kaleminizden akmış… Bu yazınızı içten gelerek yazdığınıza inanıyorum; çünkü böyle bir deyiş ancak saf ve samimi duygularla dile getirilebilir.
Meğer ne de çok özlemişiz böyle güzelikleri…
Ne de çok ihtiyacımız varmış gerçek dostluklara,
Meğer ne kadar da çok kalabalıkta ama yalnızmışız…
Tebrik ederim, yüreğinize sağlık.