Türkiye’de gündem o kadar yoğun ki, neredeyse her gün yeni bir terim ortaya atılıyor ve bunun üzerine yapılan tartışmalar günlerce sürüyor. Bazen bilinçli olarak ortaya atılan bu terimler, genellikle başarılı bir dış politika izleyen Ak Parti iktidarını eleştirebilmek amacıyla kullanılıyor.
Son günlerin moda terimi ise “eksen kayması”. Türkiye-İran-Brezilya arasında imzalanan 1.200 kg düşük zenginleştirilmiş uranyumun Türkiye’ye  teslim edilmesi ve karşılığında Viyana Grubu’nda alınacak 120 kg’lik yakıtın Türkiye üzerinden İran’a teslimini öngören “Uranyum Takası Anlaşması”, İsrail’in alçak gemi baskını sonucu Türkiye’nin Filistin’e ve onun siyasi oluşumu olan Hamas’a desteğinin artarak devam etmesi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin İran’a yapılacak yaptırım için alınacak karara, müttefik Amerika Birleşik Devletleri’ne rağmen Brezilya ile beraber ret oyu kullanılması ve son olarak da Türkiye-Lübnan-Ürdün-Suriye arasında serbest ticaret, serbest vize bölgesi oluşturulması ve  ortak işbirliği konseyi çalışması yapılmasına ilişkin ortak deklarasyon imzalanması, “eksen kayması” tartışmalarını art bir niyetle alevlendirmeye başladı. Kimileri bunu Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne (A.B) karşı bir Ortadoğu Birliği ( O.B) kurma çalışması olarak nitelendirdi kimileri ise Türkiye’nin yaşanan olaylar sonucunda batıdan tamamen koparak doğuya yöneldiği aymazlığına düştüler. Bu tezi savunanların Türkiye’nin, 1955’te Irak’la imzalanan sonradan İngiltere, Pakistan ve İran’ın katıldığı Bağdat Paktı’nı ve Irak ayrıldıktan sonra adı Merkezi Antlaşma Teşkilatı olarak değişen CENTO’yu, 1969 yılında üye olduğumuz İslam Konferansı Örgütü’nü nedense unutuyorlar. Yani biz daha önce de Ortadoğu Ülkeleriyle bu tarz oluşumlara katıldık. Bunların yeni bir şey gibi ortaya atılması tamamen art niyetli beyinlerin ürünü olduğu söylersem herhalde yanılmış olmam.

Sponsor Bağlantılar

Ülkemizin, stratejik jeopolitik konumuna istinaden yürüttüğü dış politika anlayışının gayet başarılı olduğunu göz ardı edemeyiz. Türkiye geçmiş yıllara oranla kendi değerini daha iyi kavrıyor. Yönünü sadece batıya dönmekle kalmayıp aynı zamanda doğuyla da ilişkileri kuvvetli ve sıcak tutuyor. Bu sayede bölgedeki stratejik konumunun gereğini yapıp değerini tüm dünyaya gösteriyor. Bundandır ki ne Amerika Birleşik Devletleri ne de Rusya Türkiye’nin bölgedeki gücünü görmezden gelemiyor.

Uluslararası Kriz Grubu Türkiye Direktörü Hugh POPE, The Guardian gazetesinde yayınlamış olduğu makalesinde Türk Dış Politikasının batıya bir ders niteliğinde olduğunu belirtiyor. Pope yazısında “Türkiye’nin izlediği politikanın ‘Ortadoğulu ya da ‘İslami’ bir politika olmadığını bu politikaların aynı zamanda Müslüman olmayan Rusya ve Yunanistan gibi ülkelere de uygulandığını ve bunun bazı kesimlerin dillendirdiği gibi ’eksen kayması’ da olmadığını, bu yüzden Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerinde yaşadığı sorunların Batı’ya bir tepki  olmadığını tam aksine Türkiye’nin bu duruşunun Avrupa Birliği’ne bir ders olduğunu”  üzerine basarak vurguluyor.

İran’la yapılan ‘Uranyum Takas Anlaşması’ ile alakalı, gerek Rusya Devlet Başkanı Putin gerekse Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Obama’nın, Türkiye ve Brezilya’nın bu çalışmasını takdirle anarak “başarılı bir diplomasi” örneği olduğunu bizzat Sayın Başbakanımız Recep Tayyip ERDOĞAN’a iletmişlerdi. Ama her nedense yapılan bu diplomatik başarıya rağmen Amerika, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni toplantıya çağırıp, İran’a karşı yaptırımların ağırlaştırılmasını istediler. Bu karara mesafeli duran Çin ve Rusya’nın da (Amerika’nın yoğun kulisleri sonucunda) ‘evet’ demesiyle İran’a yeni bir yaptırım kararı Konsey’den çıktı.

Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsünün Pekin’de yapmış olduğu basın toplantısında İran’a karşı yeni bir yaptırım programına tamamen karşı olduklarını belirtmesine rağmen, Çin’in oylamada “evet” demesine anlam verememiştim. Amerika diplomatik kulisini kendi açısından başarılı yapmış ve Konsey’den istediği kararı çıkarmıştı.  Türkiye ve Brezilya’nın atmış oldukları imzaların arkasında sağlam durup, son derece “onurlu bir duruş” sergileyerek karara “hayır” oyu vermesi, “takdire şayan bir hareket” olarak tarih sayfasındaki yerini çoktan aldı bile. İşte bu noktadan sonra bazı çatlak sesler tarından ‘eksen kayması’ tartışmaları ortaya çıktı. Tüm bu çatlak seslere rağmen; Türk Dış Politikasının, Erdoğan-Davutoğlu ekseninde, Türk Milletinin de desteğiyle ivme kazandığını müşahade etmek gerçekten gurur verici.

Sonuç olarak Türkiye’nin sahip olduğu stratejik güç, doğu ile batı arasında oluşturduğu köprüde yatıyor zaten. Ne yazık ki şimdiye kadar bu gücün farkına varamamıştık. Şimdi bu güç, harekete geçiriliyor hepsi bu. Merak etmeyin kimsenin bir yere kaydığı falan yok! T.B.M.M Başkanımızın da dediği gibi ”her şey yerli yerinde duruyor”.  Yeter ki biz bulunduğumuz konumun, elinde bulundurduğumuz gücün farkına varalım. Yaşananlara bir de bu gözle bakarsak, taşların tek tek yerine oturduğunu görmek o kadar da zor olmayacak!

ALLAH YAR VE YARDIMCIMIZ OLSUN