Yazar: frkonalan

Seçimlerin Ardından

Seçim kararının alınması süreci, aday adaylarının müracaatları, adayların belirlenmesi, seçim kampanyalarının kimi zaman gergin kimi zaman neşeli ortamlarda geçmesi ve nihayetinde yapılan 12 Haziran 2011 günü yapılan genel seçimler… Birçok kesimin de beklediği üzere Ak Parti  seçimde 1 parti oldu. Bu noktada aldıkları %50 oy belki kimi çevrelerce sürpriz karşılandı lakin 50’den fazla ili bizzat incelediğim için bu sonuç bana o kadar da sürpriz  gelmedi. Çünkü görüştüğüm insanlar CHP ve MHP’nin söylemlerinin ve projelerinin kulağa hoş geldiğini lakin bunların yapılması için gerekli alt yapıyı yeterince açıklayamadıklarını belirttiler. Türkiye genelinde de bu görüşlerin hakim olduğunu söyleyebilirim; ki sandığa yansıma şekliyle bunu açıkça gördük. Seçim de Hakkari’de Mehmet Necip ZEYDAN’ın seçilmesini bekliyordum ama “Emek ve Demokrasi Bloğu” Burada 3’de 3 yaparak başarı gösterdiler. Bu durum şunu gösteriyor ki aşiretler  artık o kadar da etkili olamıyor. Bunun bir örneği de Ak partide aday gösterilmeyeceğini öğrenir öğrenmez Şanlıurfa’da bağımsız olarak aday olan “İzol aşiretinin” lideri  Zülfikar İZOL! Ak Parti geçen dönem Bursa’dan milletvekili olan Artvin’li Devlet Bakanı Faruk ÇELİK’i Şanlıurfa’dan 1. sıraya koyması birçok kimseyi şaşırtmıştı. Bazıları “Gürcü” asıllı bir adayın bu bölgeden aday gösterilmesinin başarısızlık getireceğini söylese de Sayın ÇELİK birleştirici tavrını bölge halkına  kabullendirdi  ve sonuç olarak Ak Parti 12 vekilin 11’ini alarak büyük bir başarı sağladı. Bir diğer sürpriz de Bingöl’de yaşandı. Ak Parti’nin kalesi Bingöl’de 3 vekilden birini “Blok” adayı Dr. İdris BALUKEN aldı. Burada diğer illerde ki gibi...

Devamını Oku

Bir Garip Siyaset…

Malum hafta sonu Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurultayı var. Çarşaf liste mi Blok liste mi tartışmaları kurultay yaklaştıkça artmaya başladı. Mayıs ayında yapılan Genel Başkan’ın seçileceği kurultayda çarşaf listeye sıcak bakan KILIÇDAROĞLU, o zaman ki Genel Sekreter Önder SAV’ın baskısıyla Blok listeye gitmişti.O zaman Blok liste isteyen SAV bugün Çarşaf listenin daha hayırlı olacağını savunuyor. Delegelerle yapılan telefon anketinde 930 kadar delegenin çarşaf listeyi istemesi Kurultaya kadar KILIÇDAROĞLU’ nu zorlayacağa benziyor. Burada asıl tartışılması  gereken üst kademede bu kadar “U” dönüşünün var olması ve dönüşlerin özellikle Genel Başkan Sayın KILIÇDAROĞLU tarafından yapılmış olması. Bu konuda Sayın Genel Başkan’ın sicili bir hayli kabarık. Dersim katliamı konusunda Onur ÖYMEN’e çok sert çıkmıştı KILIÇDAROĞLU. Çünkü kendisi de Dersim’liydi ve ÖYMEN’in açıklamaları her Dersim’lide olduğu gibi onda da derin bir üzüntü yaratmıştı ve içinden geldiği gibi karşılık vermişti. Ama derinlerden bir ses söylediklerini hemen geri almasını telkin etti. Hemen birgün sonra bu çıkışından derhal geri dönüverdi. Daha sonra Batman’da yapmış olduğu bir konuşmada terör sorunun çözülebilmesi için gerekirse genel affa “EVET” diyebileceklerini belirtti. O zamanlar Genel Başkan olan Deniz BAYKAL’ın bu fikre şiddetle karşı çıkmasının ardından, lafı çevirmeyi becerememiş, yüzüne gözüne bulaştırmıştı. Meydanlarda türban meselesini kökünden çözeceklerini ve artık türbanlı kızların rahatlıkla üniversiteye gidebileceklerini söylemişti. Fazla geçmeden bu lafından da geri döndü ve “ben türban sorununu çözeceğim dedim, türbanla üniversiteye girilecek demedim” dedi. Hatta “belki kızlar türbanını kendileri çözerler” hezeyanına düşmüştü. Tüm bunların yanında bir...

Devamını Oku

Seçimler Yaklaşırken…

Türkiye’de gündem o kadar hızlı değişiyor ki… özellikle genel seçimlere yaklaşıldığı zamanlarda. Wikileaks belgeleri, Generallerin bakanlık kararlarıyla açığa alınması şimdi de öğrenci olayları ve emniyet güçlerinin orantısız güç kullandıkları iddiaları…Wikileaks belgeleri, ülkemizde görev yapmış bir kısım diplomatın , çalıştıkları ülkelerde , o ülke ile alakalı kendi görüşlerini merkezi hükümetlerine verdikleri raporlardan oluşmaktadır. Tamamen bireysel görüşe dayalı , gerçekliği kanıtlanmamış iddiaları maalesef muhalefet partilerimiz(özellikle  CHP) kullanarak tabiri caizse belden aşağı vurmayı tercih ettiler. Eminim ki belgelerdeki tutarsızlıklardan kendileri de farkındalar ama sırf koltuk heva ve arzuları yüzünden ,dış güçlerce planlandığı aşikar olan bu iftiralara belki bilerek belki de bilmeyerek sahip çıktılar. Lafa gelince “ülkemizi her türlü dış mihraklı tehditlerden koruruz” milliyetçi ülküsüne sahip olacaksınız, hem de tamamen bir kısım art niyetli bürokratın ülkeyi karıştırmak adına sarf ettiği sözlere koltuk uğruna dört elle sarılacaksınız! Bu ne yaman bir çelişkidir böyle! Yüce Allah Kur’an-Kerim de mealen şöyle buyurmaktadır “Bir de hiç bilmediğin bir şeyin ardınca gitme, çünkü kulak, göz, gönül, bunların her biri ondan mes’ul bulunuyor. İsra:36) başka söze gerek var mı? Jandarma Komutanlığın da görevli bir generalin İçişleri Bakanlığınca, Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu iki generalin de Milli Savunma Bakanlığınca görevden alınmaları kararı, Cumhuriyet Tarihinde şimdiye kadar  uygulanmaya konulmadığı için bir hayli tartışılmıştı. Tartışmalar o kadar ileri boyuta gitti ki, görev başında ki hükümeti “asker düşmanı” olarak lanse edenler bile oldu. Oysa alınan bu karar son derece hukuki bir karardı. Burada asıl...

Devamını Oku

Görünen Köy…

Bazı Candaş medya önderlerinin ayakta alkışladığı (!), büyük bir kampanya ile halk nazarında üst seviyelere çıkmak üzere oluşturulan suni tablo  sis bulutunun dağılmasıyla altı ay sonra yani dün gerçeklerin ayan beyan ortaya çıkmasıyla anlaşıldı. Meğer yeni ve büyük bir uyanış manifestosu (!) sandıkları şey, aslında halk için değil de sadece kendi koltuk güçlerini sağlamlaştırmak içinmiş. Niyetlerin bu kadar kısa süre de açığa çıkması , herkesin beynindeki asıl düşünceleri bu kadar kısa süre de ifşa etmesi oluşturulmaya çalışılan havayı anlamlandırmamız açısından son derece faydalı oldu. Aslında işin bu noktalara varılacağı zaten belliydi lakin olayın başaktörleri her şeyin bir mübalağa denizi olduğunu kendilerine bile itiraf etmezlerken, kendiliğinden gerçeklerin ortaya çıkması ilahi adaletten başka ne olabilir ki…? Evet, dün tüm Türkiye’nin ve dünyanın gözleri önünde cereyan ettiği üzere; Ana Muhalefet Partisi mensupları, Candaşlarının olağanüstü katkı ve gayretleriyle, büyük bir reklam kampanyasının ardından yapmış oldukları kongrenin ardından henüz altı ay geçmişken, beyinlerinden geçen asıl düşünceyi ifşa ettiler. Niyetler açığa çıkınca da malumunuz üzere ortalık iyiden iyiye karıştı. Genel Merkez binasının katlarında ayrı ayrı yönetim kurulu toplantıları yapılmaya başlandı. Bu bilgiler ışığında yaşananlara bir de tersten bakalım. Yapılan o sözde ihtişamlı kongrede nam-ı değer Gandhi Kemal’in  manifesto (!) niteliği taşıyan konuşmasından sonra bir erken seçim olsa ve oluşturulan bu yalan rüzgarıyla Cumhuriyet Halk Partisi iktidara yürüseydi (!). Ne olurdu biliyor musunuz? Dünkü yaşanan kargaşa, Gençlik Kolları’nın bazı üyelerinin Merkez Yürütme Kurulu’nun toplantı yaptığı odayı...

Devamını Oku

Hayata Bir de Böyle Bakın…

Dün doğduk, bugün yaşıyoruz, yarınsa öleceğiz. Tüm bu yaşananlar,  ihtiraslar, kavgalar, kalp kırmalar, aldatmalar, ihanetler, yalanlar dolanlar, birbirimizin arkasından gizlice iş çevirmeler, nefretler, sonu bir türlü gelmeyen kinler ve daha sayamayacağım bir çok şey… Yaşadığımız şu üç günlük dünya için değiyor mu peki? Hayır asla! O halde neyimizi paylaşamıyoruz ve neden sürekli bir kargaşa içindeyiz? Onun içindir ki yaşadığımız her anın, aldığımız her soluğun kıymetini bilelim, bilelim ki bundan sonra kalan ömrümüzde hayata ayrı bir pencereden bakabilme erdeminin tadını çıkaralım. Yakalandığı lenf bezi kanseri nedeniyle sağlık durumu kötüleşen ve artık inzivaya çekilme kararı alan Kolombiyalı yazar Gabriel Garcia MARQUEZ,  yakın dostlarına bir mektup gönderir. Yazarın bu mektubu , bir çok dile çevrilir ve dünyanın bir çok yerinde yayınlanır. İşte usta yazarın, okuyan herkesi tarifi imkansız duygulara sevkeden duygu yüklü veda mektubu: “Tanrı bir an için paçavradan bebek olduğumu unutup, can vererek beni ödüllendirse ; aklımdan geçen her şeyi dile getiremeyebilirdim ama en azından dile getirdiklerimi ayrıntısıyla aklımdan geçirir ve düşünürdüm. Eşyaların maddi yönlerine değil anlamlarına değer verirdim. Az uyur , çok rüya görür, gözümü yumduğum her dakikada , 60 saniye boyunca ışığımı yitirdiğimi düşünürdüm. İnsan aşktan vazgeçerse yaşlanır. Başkaları durduğu zaman yürümeye devam ederdim. Başkaları uyurken, uyanık kalmaya gayret ederdim. Başkaları konuşurken dinler, çikolatalı dondurmanın tadından zevk almaya bakardım. Eğer Tanrı bana birazcık can verse, basit giyinir, yüzümü güneşe çevirir, sadece vücudumu değil, ruhumu da tüm çıplaklığıyla açardım. Tanrım,...

Devamını Oku

Şimdi Bir ve Beraber Olma Zamanı…

Son günlerde yaşadığımız acı olaylara bugün bir yenisi daha eklendi. Hakkari Şemdinli’de çıkan çatışmalarda on bir vatan evladını terör örgütünün alçakça saldırısı sonucu şehit verdik. Milletimizin başı sağ olsun.Milli birlik ve kardeşliğimizi bozmak isteyen hain unsurlar tarihimiz boyunca her zaman var olmuşlardır. Gerek iç gerekse dış destekli unsurların son otuz yılda ki maşalarından biri de son günlerde eylemlerini hızlandıran malum terör örgütüdür. Toplumsal huzurumuza yönelik bu tür alçak saldırılar bizi asla ayrıştırmamalı, aksine sıkılmış  yumruk misali bir araya getirmelidir. Bu konuda gösterilecek en küçük zafiyet, bu tür illegal yapılanmaların ekmeğine yağ sürmekten başka bir işe yaramaz. Bir ve beraber olacağımız bu zamanlarda, milletimizin, güvenlik güçlerimizin moralini bozacak, ulusal bütünlüğümüze zarar verecek, ümitsizlik duygusu yaratacak, her türlü söylem ve eylemlerden özellikle kaçınmalıyız. Şehit cenazeleri asla bir siyasi propaganda alanı değildir. Unutmayalım ki şehitlerimizin slogana değil duaya ihtiyacı var. Siyasi ve ideolojik menfaatlerine milli hassasiyetlerimizi alet etmek isteyen oluşumlara kesinlikle itibar etmeyelim. Dış destekli olduğu aşikar  bu alçak saldırıların amacının ne olduğu apaçık ortada. Son yıllarda etkinliğini artıran Türk dış politikasını hedefinden saptırarak, referandum sürecini etkileyerek ve iç huzurumuzu bozarak kamuoyunda bir ümitsizlik havası yaratılmasının neye ve hangi emele hizmet ettiğini iyi görmeli ve tahlil etmeliyiz. Türkiye Cumhuriyeti, tarihinden gelen kudretiyle, devleti ve milletiyle bu tür oyunların üstesinden gelecek azim ve kararlığa sahip olduğunu dosta düşmana gösterecek dirayettedir. Kimsenin bu konuda en ufak bir şüphesi dahi olmasın. Bu noktadan sonra siyasi...

Devamını Oku

Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da Kürt Sorunu Kapsamında Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesi Öneriler

“Beğenilen olmayı denedim For Daha Fazla Özgürlük” sloganlı “Demokratik Açılım” kapsamındaki “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesinin” önemli BİR kısmını da Köye Dönüş Ve Rehabilitasyon Projesi teşkil etmektedir. Artan terör olaylarının met Tür projelerin uygulanmasına sekte vurma, milli birliğimizi yankı giderimi niyetiyle meydana geldiği aşikar.Bölücü terör örgütlerinin Baskı ve zorlaması Tense’lerde daha iyi Yaşam koşulları arayışları ayrıca Güneydoğu Anadolu Projesinden de kaynaklanan cok sayıda köy ve mezranın boşaldığı hepimizin malumudur. Ülke içinde yerlerinden Olmuş kişileri tarif edecek olursak; zorunda oldukları Click evlerinden, yaşamakta oldukları yerlerden, özellikle silahlı çatışmaların etkilerinden, insan hakları ihlallerinden Tense’lerde doğal afetlerden korunmak Click, Uluslararası devletin sınırlarını geçmeksizin Kaçan ya da met yerleri terk eden kişi Gruplar olarak adlandırabiliriz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti; sınırları içerisinde, yasadiklari köyleri terk etmek durumunda kalmış vatandaşlarına yönelik faaliyetlerinde, yer değiştirmiş olan Nufus bağlamında oluşan sorunlara Etkin ve kalıcı Çözümler sağlanması Uluslararası Hukuk çerçevesinde devletin görevleri arasındadır. Türkiye içinde yer değiştirmiş olan nüfusa yönelik olarak geliştirilen Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesi; Yasadiklari yöreleri terk etmek zorunda Kalan ailelerden gönüllü olarak Geri dönmek isteyenlerin kendi köylerine Tense’lerde bunların civarında Tense’lerde arazisi müsait Baska yerlerde iskan edilmeleri ve gerekli Sosyal ve ekonomik alt yapının Tesisi ile met yerleşmelerde sürdürülebilir Yaşam koşullarının sağlanması amacıyla hazırlanmış olup, Proje kapsamında yer alan 14 il ; Bingöl, Hakkari, Tunceli, Bitlis, Van, Muş, Elazığ, Adıyaman, Ağrı, Diyarbakır, Batman, Siirt, Mardin ve Şırnak’tır. 27 Bölümleri 2004 Tarihinde yürürlüğe giren 5233 Sayılı...

Devamını Oku

Tayyip Erdoğan, Nasır’a Benzetilemez!

Ortadoğu’da yaşanan alçak gemi baskını ve sonrasında yaşanan Türk Dış politikasının bulunduğu durum sonrası Başbakanımızın İsrail Hükümeti’ne karşı haklı tutumu, Tayyip ERDOĞAN’ı Mısır’ın eski lideri Cemal Abdül Nasır’ a benzetenler oldu. Özellikle de bu benzetmeler yabancı basından, az da olsa bir kısım Türk medyasından geldi.Londra’da Arapça yayımlanan El Kudüs El Arabi gazetesi, İsrail’in Gazze’ye yardım götüren gemilere saldırısından sonraki gelişmeleri yorumlarken, Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı Mısırlı diktatör Cemal Abdül Nasır ile karşılaştırdı. Gazetenin internet sitesinde, genel yayın yönetmeni Abdülbari Atvan imzasıyla yayımlanan makalede, “İsrail’e karşı Arap kamuoyu şimdiye kadar iki yürekli lider gördü: Biri Mısırlı Cemal Abdülnasır, diğeri Recep Tayyip Erdoğan” denildi. Öncelikle Cemal Abdul Nasır kimdir , gerçekten de Sayın Başbakanımıza benzeyen yönleri var mı onu irdeleyelim. Bir posta memurunun oğlu olan ve 1938’de Hava Harp Okulundan mezun olan Cemal Abdülnâsır, 1942 yılında Hür Subaylar adında bir siyasi örgüt oluşturdu. Genç milliyetçi kalkınmacı subaylardan oluşan bu dar örgüt, ulusal birliğin, bağımsızlığın ve eşitliğin, sınıflar üstü bir rol atfedilen ordu tarafından gerçekleştirilebileceğini savunuyordu. Müslüman Kardeşlerle ve Komünist Partiyle de ilişki kuran Hür Subaylar birliği, özellikle 1948-49 Arap-İsrail Savaşı döneminde büyük bir güç ve itibar kazandı.( Ama ilişki kurduğu Müslüman Kardeşler’i daha sonra büyük bir baskı ve zulüm altına aldı.) Büyüyen İngiliz karşıtı dalgayla yükselen Nasır hareketinin 1952 Temmuzunda gerçekleştirdiği darbe, Nâsır’ın tek adam iktidarına giden yolun da başlangıcı oldu. Kral Faruk’u devirerek Başbakanlığa General Necip’i getirdi. Her ne...

Devamını Oku

Eksen Kayması mı? Merak Etmeyin Bir Şeyin Kaydığı Yok!

Türkiye’de gündem o kadar yoğun ki, neredeyse her gün yeni bir terim ortaya atılıyor ve bunun üzerine yapılan tartışmalar günlerce sürüyor. Bazen bilinçli olarak ortaya atılan bu terimler, genellikle başarılı bir dış politika izleyen Ak Parti iktidarını eleştirebilmek amacıyla kullanılıyor.Son günlerin moda terimi ise “eksen kayması”. Türkiye-İran-Brezilya arasında imzalanan 1.200 kg düşük zenginleştirilmiş uranyumun Türkiye’ye  teslim edilmesi ve karşılığında Viyana Grubu’nda alınacak 120 kg’lik yakıtın Türkiye üzerinden İran’a teslimini öngören “Uranyum Takası Anlaşması”, İsrail’in alçak gemi baskını sonucu Türkiye’nin Filistin’e ve onun siyasi oluşumu olan Hamas’a desteğinin artarak devam etmesi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin İran’a yapılacak yaptırım için alınacak karara, müttefik Amerika Birleşik Devletleri’ne rağmen Brezilya ile beraber ret oyu kullanılması ve son olarak da Türkiye-Lübnan-Ürdün-Suriye arasında serbest ticaret, serbest vize bölgesi oluşturulması ve  ortak işbirliği konseyi çalışması yapılmasına ilişkin ortak deklarasyon imzalanması, “eksen kayması” tartışmalarını art bir niyetle alevlendirmeye başladı. Kimileri bunu Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne (A.B) karşı bir Ortadoğu Birliği ( O.B) kurma çalışması olarak nitelendirdi kimileri ise Türkiye’nin yaşanan olaylar sonucunda batıdan tamamen koparak doğuya yöneldiği aymazlığına düştüler. Bu tezi savunanların Türkiye’nin, 1955’te Irak’la imzalanan sonradan İngiltere, Pakistan ve İran’ın katıldığı Bağdat Paktı’nı ve Irak ayrıldıktan sonra adı Merkezi Antlaşma Teşkilatı olarak değişen CENTO’yu, 1969 yılında üye olduğumuz İslam Konferansı Örgütü’nü nedense unutuyorlar. Yani biz daha önce de Ortadoğu Ülkeleriyle bu tarz oluşumlara katıldık. Bunların yeni bir şey gibi ortaya atılması tamamen art niyetli beyinlerin ürünü olduğu...

Devamını Oku

Sui Misal Emsal Olmamalı

1982 darbe anayasasının bazı maddelerindeki değişiklikle alakalı kanunun T.B.M.M’de referandum sürecini başlatacak şekilde geçmesinin ardından Cumhuriyet Halk Partisi yanına küçük kardeşi Demokratik Sol Partisi’ni de alarak alışageldiği üzere hemen Anayasa Mahkemesi’nin yolunu tutmuştu.Normal şartlarda bu davanın reddedilmesi gerekirdi ama Anayasa Mahkeme’sinin geçmişte almış olduğu kararları göz önüne aldığımız da davanın kabulüne hiç de şaşırmamıştık. Ve mahkeme bugün davayla alakalı “işin şekil yönünden incelenmesine” karar verdi. Oysa ki Anayasa Mahkemesi Raportörü davanın reddedilmesi yönünde görüş beyan etmişti. Gerçi raportörün görüşü mahkeme açısından bir bağlayıcılık taşımaz ama hukuk kuralları açısından kararın bu şekilde verilmesi gerekirdi ama verilmedi. Meseleye bir de şu açıdan bakacak olursak : bir kanunun iptal edilmesi için onun yasalaşmış olması gerekir, referandum süreci bitmemiş, yasalaşmamış bir kanunu iptal etmeyi bırakın, hakkında görüşemezsiniz bile. Çünkü ortada sürecini tamamlamış bir kanun metni yoktur, olmayan bir şeyi de inceleyip, hakkında hüküm veremezsiniz. Maalesef ülkemizde öylesi olmadık işler oluyor ki en olmaz dediğimiz şeylerin bile olmasına şaşıramaz hale geldik daha doğrusu biz gelmedik de bizi bu noktaya getirdiler. Anayasa’nın 148. maddesi bu konuda gayet açık : “Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve T.B.M.M içtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler  Anayasa değişikliğinin şekil bakımından denetlenmesi ise,  teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlıdır.”  Sonuçta Mahkeme henüz kanunlaşmamış bir metni “şekil yönünden inceleme” kararı aldı. Muhtemelen...

Devamını Oku

Diplomasi mi, Savaş mı?

İsrail’in uluslar arası sularda Türk bandıralı yardım gemilerine olan aşağılık baskınından sonra sis perdesi yavaş yavaş aralanmaya başladı. Her kesimden zevat bu pervasız  saldırıdan sonra eteğindeki taşları dökmeye, beyinlerinin derinliklerine sakladıkları enteresan düşünceleri ortaya çıkarmaya başladı. Kimi İsrail’e savaş açtı, kimi yardım kuruluşu İHH’yı Hamas üyesi yaparak İsrail’e hak verme gafletine düştü, kimileri de iktidarın bu krizi iyi yönetemediği kanısına vardı.Bu son kesime mensup zevat  her fırsatta haklı da olsa Ak Parti iktidarını eleştirmekten geri kalmıyor ki zaten. Allah göstermesin olası bir savaş durumunda, emin olunuz ki cepheden kaçacak ilk kişiler bugün savaş davulları çalanlardan başkası olmaz! Saldırı haberinin ilk duyulduğu andan itibaren, Başta Başbakanımız Tayyip ERDOĞAN ve Dışişleri Bakanı Ahmet DAVUTOĞLU olmak üzere yoğun bir diplomasi trafiği yaşandı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 1 saat içerisinde acil toplantıya çağrıldı. Güvenlik Konseyinde DAVUTOĞLU’nun sert ve etkin konuşmasından sonra ilk defa İsrail’in kınanmasının da dahil olduğu kararlar çıkartıldı. Başbakanımızın gerek Şili’de gerekse T.B.M.M’de grup konuşmasında yapmış son derece sert konuşması uluslararası arena da beklediği etkiyi yapsa da içerde ki muhalefetçe etkisiz bulunuldu. Muhalefet partileri ağız birliği etmişcesine izlenen diplomasi politikasını yerden yere vurarak, atılan her adımı eleştirdi ama sadece eleştirdi. Alternatif bir stratejiden hiç bahsetmediler. Vatan , millet, Sakarya deyip , her hangi bir karşı tez geliştirmeden halkımızın hassas duygularını ön plana çıkarıp galeyena getirebilme amacına yöneldiler. Meydana gelen bu üzücü hadiselerin, üzerimizde oynanılması için dizayn edilmiş bir oyun olduğunu fark...

Devamını Oku

Bugün 27 Mayıs

Bugün 27 Mayıs. Dönemin kudretli albayı Alparslan Türkeş’in 27 Nisan 1960 sabahı 04:36’da Ankara Radyosu’nda okuduğu “Bugün, demokrasimizin içine düştüğü buhran ve en son müessif hadiseler dolayısıyla ve kardeş kavgasına meydan vermemek maksadıyla, Türk Silahlı Kuvvetleri, memleketin idaresini eline almıştır.” sözlerinin yer aldığı bildiriyle 27 mayıs 1960 sabahı Menderes Hükümeti darbeyle alaşağı edildi.Celal Bayar Çankaya Köşkü’nde, Başbakan Adnan Menderes Kütahya’da gözaltına alındılar. Bakanlar Kurulu ve Tahkikat Komisyonu üyeleri, Demokrat Parti Milletvekilleri bulundukları mekanlardan toplanarak Harp Okulu’na gönderildiler. Demokrat Partiyle iyi ilişkiler içinde bulunan dönemin Genelkurmay Başkanı Rüştü ERDULHUN başta olmak üzere üst rütbeli askerler cezaevlerine konuldu. Oluşturulan sıkıyönetimle tüm Demokrat Partili milletvekilleri, üst derecede ki bürokratlar, polis şefleri tek tek evlerinden alındı. Tüm siyasiler yargılanmak üzere Yassıada’ya gönderildiler.Yassıada yolunda türlü işkence ve hakaretlerle ve  sonu darağacı layık görülen Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı, Maliye Bakanı, Dışişleri Bakanı hayatlarına acımasızca son verildi. Mustafa Kemal Atatürk’ün “Bugün konuştuğum genç, elbette  burada bizim parti mutemetleri ile çalışamaz. Şayan-ı dikkat bir gençtir” sözleriyle övdüğü Menderes’in sonunun bu şekilde hazin olması Cumhuriyet Tarihi’nde apaçık bir yüz karasıdır. Tarihimizde yapılan darbelere örnek teşkil etmesi bakımından en şerlisi olan 27 Mayıs darbesi bu şekilde gelişti. Halk iradesinin, malum çevrelerin rahatsız olacağı şekilde etkin olarak zuhur ettiği zamanlarda hep bir kargaşa ortamı yaratılmış ve sonunda “demokrasinin yeniden tesisi ve kardeş kavgasına son vermek amacıyla” şeklinde başlayan cümlelerle iktidarlar darbeye maruz kalmıştır. 27 Mayıs’tan sonra yaşanan, 12 mart muhtırası, 12...

Devamını Oku

Medyanın Sakin Gücü (!)

Günlerdir medyanın gündeminden düşmeyen Cumhuriyet Halk Partisi kongresi başladı ve malum medya tarafından Gandhi Kemal diye lanse edilen Kemal KILIÇDAROĞLU  beklenen konuşmasını yaptı. Aslında herkes değişimin başlangıcı olarak bir manifesto bekliyordu.Lakin tamamen Ak Parti iktidarına yönelik polemiklerle süslenmiş (!), muhteviyatsız, değişimin ipuçlarının verilmediği, Başbakana yönelik laubali bir hitap tarzının (Recep Bey) sık sık tekrarlanıldığı, 70’lerde kalmış sloganların kullanıldığı (“faşizme geçit yok” sanki ülkede  ideolojik kavgalar devam ediyormuş gibi), sadece işçiler üzerine kurulmuş, gariban edebiyatıyla oy toplama amacı güden ama belirttiği bu sorunlara da herhangi bir çözüm önermeden klişe kelimelerin ağırlık kazandığı, içinde hitabetin ve karizmanın kesinlikle barındırılmadığı, hayal kırıklığı yaratan bir konuşma oldu. Bu kadar çok reklamı yapılan, beklentilerin çok yüksek olduğu bu kurultay diğer partilerin bile beklediği etkinin çok çok altında kaldı. Zaten geceden üzerinde mutabık kalınan konuşma metninin dışına çıkılmış, kendi politikalarını anlatılacağı, değişimin işleneceği, konuşma metni büyük ölçüde değişikliğe uğramış, onun yerine iktidar partisine yönelik polemiklerle dolu bir konuşma metni hazırlanmış, gece yarısı değişikliğiyle. Tabi bu durumu, konuşmanın yapıldığı sırada, kongrenin yapıldığı spor salonunun karşısındaki otelin lobisinde, bir hayli morali bozulan  İstanbul İl Başkanı Gürsel TEKİN’in Taraf Gazetesi yazarı Elif ÇAKIR’a aktardıklarından anlıyoruz. Daha ilk dakikalarda ilk çatlak. Kongreden çıkan izlenim , açıkça  ifade etmek gerekirse yaratılan bu sanal havanın fazla sürmeyeceği yönünde. Allah ömür verirse yaşayıp göreceğiz. Bugünlere nasıl geldik. Her şey bir anda nasıl olup bitiverdi? Yılların deneyimli siyasetçisi Deniz BAYKAL nasıl alaşağı edildi?...

Devamını Oku

Şu Gandhi Kemal Meselesi

Kamuoyunda yolsuzluklara karşı mücadele eden, onları deşifre eden dürüst politikacı olarak, özellikle de Doğan Medya Grubunca kurtarıcı edasıyla lanse edilen Kılıçdaroğlu, gerçekten de anlatıldığı üzere bir kurtarıcı mı? Yoksa sadece bir şehir efsanesi mi?İlk olarak Dengir Mir Mehmet FIRAT ile bir T.V programında yapmış olduğu düello ile tanımaya başladık kendisini. Uğur DÜNDAR’ın tarafını açıkça belirttiği bir program olarak akıllarda yer etmişti. Dengir Bey’e baron suçlamasıyla ortaya çıkan Kılıçdaroğlu, programda 27 Şubat 2008’de ortağı olduğu Menas’a ait bir tırda uyuşturucu yakalandığını, bu yüzden, Menas’ın kırmızı hat uygulamasına tâbi tutulduğunu iddia etmişti. Oysa, uyuşturucunun yakalandığı 27 Şubat 2008’de, FIRAT, Menas’ın ortağı değildi; hisselerini devretmişti. Uyuşturucu yakalanan tır , Menas şirketine  ait bile değildi. Menas, senede 1500 tırla ihracat yapıyordu. Uyuşturucu, şirketin kiralamış olduğu tırlardan birinde ele geçirilmişti. Gerçekler orta çıktıktan sonra, “çamur at izi kalsın” politikasıyla Kılıçdaroğlu özür dileme gereği bile duymamıştı. Başka bir iddiası ise Başbakanlık Müsteşarı Efkan ALA’yla alakalı suçlamasıydı. Telekom ile ilgili Sayın ALA’nın ÖGER’in temsilcisi olduğunu belirmişti. Oysaki o tarihler de ALA ‘nın hazinenin temsilcisi olduğu ortaya çıkmıştı. Suçlamayı ortaya atan, Sayın Kılıçdaroğlu’ndan yine ses çıkmamıştı. Bir diğer suçlaması ise Melih GÖKÇEK’le alakalı sayaç meselesiydi. “Sayaç alımında yolsuzluk yapıldı; İstanbul Belediyesi’nin 23 Euro’ya aldığı sayaca, Melih Gökçek 168 Euro verdi” diyordu. Oysa Gökçek, sayacı, 168 Euro’ya değil 63 Euro’ya almıştı. İstanbul’un 23 Euro’dan aldığı sayaç, peşin ödeme imkânı veren elektronik sayaç değil, mekanik sayaçlardı. Ayrıca, Ankara’nın bazı...

Devamını Oku

Lider Kimdir?

Herkes lider olamaz, liderlik meziyet ister. Hele de siyasi bir örgüte lider olabilmek  apayrı özellikler ister. O yüzden herkes genel başkan sıfatını alabilir, ama lider sıfatını asla alamaz. İşte algılayamadığımız nokta da bu soruyla başlıyor “her genel başkan gerçekten bir lider olabilir mi?”. Yakın zamanda yaşadığımız olaylar bunu açıkça gösteriyor ki herkes lider o-la-maz!Büyük kalabalılıkları heyecanlandırabiliyor musunuz, karizmanızla kitleleri peşinizden sürükleyebiliyor musunuz, hatiplik elbette olacak ama hitabet gücünüz topluluklara ne kadar etki ediyor? Bürokrasinin çarkına takılıp kalmışsanız, mevzuatların içinde boğuluyorsanız, kitlelere karizmanız ve hitabetinizle değil de bir amir edasıyla yaklaşıyorsanız asla bir lider olamaz , klasik  genel başkanlıktan öteye geçemezsiniz. Bulunduğunuz siyasi örgütün kadroları üzerindeki etkinliğiniz korku üzerine ise devamlılığınız bir noktadan sonra son bulacaktır. İstemediğiniz halde nasıl devrildiğini anlayamayacaksınız bile. Emekliliğinize kalabalık kitlelerin omuzlarında girmek yerine, dört duvar arasında başınız elleriniz arasında olduğu halde girersiniz. Örgütünüz size saygı duymamıştır. Oysa siz hep öyle zannetmişsinizdir. Çünkü kadrolarınıza sadece genel başkanlık yapmış; asla gerçek bir lider edasıyla yönetmemişsinizdir. Böyle olunca da , siz tek adam olduğunuzu zannederken , zirvede gözü olan birileri sürekli altınız oymuştur. Zamanı gelince de , etik olmayan bir iç darbeyle yerinizi almayı düşünenler harekete geçmekten geri kalmamışlardır. Ama gerçek bir lider olamadığınız için bunların farkına bile varamamış; gayri ahlaki bir darbeye maruz kalmışsınızdır. Örümcek ağına saplanmış bir av misali çırpındıkça daha da yapışmışsınızdır ağa. İş işten geçmiş, yapacak bir şey kalmamıştır. İhaneti sadece yaşlı gözlerle izlersiniz....

Devamını Oku

Yargı Reformu mu? İşte Tam da Bu Yüzden!

Anayasanın bazı maddelerindeki değişikliklerle ilgili müzakereler, bilindiği üzere geçtiğimiz günlerde T.B.M.M’de tamamlanmıştı. Bu paket  ağırlıklı olarak, yapılması artık elzem olan yargı ile alakalı kararları da içeriyordu. Tabi bunun yanında daha bir çok önemli soruna da neşter vuruluyordu. Değişiklik paketinin kapsamındaki iki madde 330 oyun altında kaldığı için otomatik olarak düşmüş, geriye kalan maddeler ise 330-367 arasında oylarla kabul edildiğinden cumhurbaşkanının onayından sonra referandum kararı yasalaşmıştı. Köşkün onayından sonra , Yüksek Seçim Kurulu referandum takvimini oluşturmak için acil toplandı. Anayasanın gereği olarak bir çoğumuz referandum tarihini, Temmuz ayının ikinci haftasının ilk Pazar gününü yani, 11 Temmuz 2010 olarak bekliyorduk. Ama maalesef , geçmişte yaşadığımız , Anayasa Mahkemesi’nin başörtüsü ile alakalı 411 kararı, Cumhurbaşkanlığı seçimi ile alakalı 367 kararı, Danıştay’ın katsayı kararına benzer bir kararla referandum süresi değişiklikten önceki süre yani 120 gün olarak karara bağlandı. Halbuki 9 Mart 2010 tarihli gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren kararda referandum süresi 60 gün olarak yasalaşmıştı. Yüksek Seçim Kurulu, referandumu seçim kanunu kapsamına alarak Anayasanın 67, maddesine istinaden bu kararı verdi. Nedir bu 67. madde ; “Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz.” Yüksek Seçim Kurulu işte bu maddeyi dayanak kabul ederek karara vardı. Anayasanın 67. maddesinin yürürlüğe girmesinin temel amacı, mevcut iktidarların kendi lehlerine bir durum meydana getirerek, seçimlere girmesini engellemekti. Sonuç olarak bu kararın referandum ile uzaktan yakından bir alakası yok. Çünkü halkın önüne koyulan sandıkta...

Devamını Oku

Siyasetin Kirli Yüzü

Son günlerde internet sitelerinde yayınlanan gayrı ahlaki görüntülerin gerek Türkiye gerekse dünya medyasında geniş yer alması hepimizin malumu. Ne olursa olsun, özel hayata dair görüntülerin illegal yöntemlerle kayıt altına alınması ve bu görüntülerin internet ortamına sunulması ahlak kurallarının ötesinde son derece çirkin bir olaydır. Velev ki görüntü gerçek  ya da montaj olsun, her ne olursa olsun! Bu tür bel altı vurmalar, ne insani değerlere uyar ne de ahlaki değerlere… Türkiye Büyük Millet Meclisinde, anayasa müzakereleriyle alakalı oylamaların yapıldığı sırada, sayın Başbakanımıza, internet ortamında ki bu çirkin görüntülerin haberi ulaşır ulaşmaz göstermiş olduğu tutum ve davranışlar gerçekten takdire şayandı. İlgili bakanlarına emir vererek bu ahlak dışı görüntülerin, derhal kaldırılmasını istemesi, ayrıca parti mensuplarına bu konuyla alakalı imayla dahi olsa siyasi bir tartışmaya girmemeleri konusunda uyarması son derece olgun ve saygıya değer bir hareketti. Ama ne yazık ki, Sayın Başbakanın bu hassas tutumuna rağmen; Sayın Baykal’ın bu görüntülerle alakalı Ak Parti iktidarını suçlaması hiçte hoş olmadı. Elinde hiçbir bilgi ve belge olmadan, üstelik olay ortaya çıkar çıkmaz yapılması gereken ne varsa yapan, konuyla alakalı tüm kurumları harekete geçiren Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’na yönelik bu tarz bir suçlamayı vicdan sahibi hiçbir yürek kabul etmez, edemez. Nitekim Sayın Başbakan yapmış olduğu açıklamasında “CHP bizim siyasi rakibimizdir. Dolayısıyla siyasi noktada her türlü eleştirimizi yaparız, yapabiliriz ama bu tür kişisel bir sorun, bizim değerlendirme çerçevemiz içerisine girmez” sözleri konuya olan bakış açısını gayet güzel bir şekilde...

Devamını Oku

Sahi 1 Mayıs'ı Kim Yasaklamıştı?

Bir proleter yani işçi bayram gününü, sekiz saatlik iş günü  elde etmek amacıyla kullanmak amacı ilk kez Avustralya’da ortaya çıktı. Avustralya’lı işçiler, 1856 yılında, sekiz saatlik işgünü elde edebilmek amacıyla, gösteriler, toplantılar, eğlenceler eşliğinde hep birlikte 1 günlük iş bırakma kararı aldılar. Kutlama tarihini ise 21 Nisan olarak belirlediler. İlk niyet bu kutlamaları sadece o yıl için yani 1856 yılında uygulamaktı. Ancak bu ilk kutlama proleter (işçi) kitleleri arasında büyük yankı ve heyecana yol açınca her yıl kutlama kararı alındı. Daha sonraları bu örneği Amerikalılar uyguladı. 1886 yılında 1 Mayıs’ın evrensel iş bırakma günü olmasına karar verdiler. 1 Mayıs 1886’da 200 bin Amerikalı işçi 8 saatlik iş talebi için iş bıraktı. Daha sonraları bu hareket Avrupa’ya sıçradı ve güçlenmeye başladı.  Bu hareketin Avrupa’daki en güçlü ifadesi 1889’da toplanan Uluslararası İşçiler Kongresi oldu. Bordeaux’lu işçi olan Lavigne, bu talebin tüm ülkelerde evrensel bir iş bırakma ile dile getirilmesini teklif etti. Sonuç olarak bu kutlamaların gelecek yıl yani 1 Mayıs 1890’da 8 saatlik iş günü için kutlanması düşünülmüştü ama bu kutlamalar her 1 Mayıs’ta günümüze kadar devam etti. Ülkemizde ise ilk kez 1923 yılında resmi olarak kutlanmıştır. 1 Mayıs 1925 yılında çıkan Takrir-i Sükun Kanunu ile İşçi Bayramı’nın kutlanması yasaklandıysa da 1 Mayıs 1935 yılında bu yasak sona erdi. 1935 yılından 1976 yılında Taksim’deki İşçi Bayramı kutlamalarına kadar 1 Mayıs Bahar ve Çiçek Bayramı adıyla kutlandı. Gelgelelim konumuza, sahi bu 1...

Devamını Oku

Anayasa Değişikliği ve Referandum Yolu

Adalet ve Kalkınma partisinin TBMM’ne sunmuş olduğu 1982 Anayasasının bazı maddelerinde değişiklik yapılması için vermiş olduğu teklif bu yazıyı yazdığım saatlerde referandum yolu açılacak şekilde meclisten geçti. 27 maddeden oluşan değişiklik teklifi, Anayasa Mahkemesinin yapısı, HSYK’nın yapısı, kuvvet komutanlarına görevleriyle ilgili suçlarda yüce divanın yolunu açması, parti kapatmaların Venedik Komisyonu Kriterlerine uygun hale getirmesi açısından önemli maddeleri içermekte. Paketteki maddelerin tamamı 330 ila 367 arasında oylarla kabul edildiğinden referanduma gidilecek. Yapılan son değişiklikle referandum süresi hepimizin malumu 120 günden 60 güne düştüğünden yapılacak olan referandum muhtemelen temmuz ayı içinde halka sunulacaktır. Muhalefet partilerinin geciktirmek için sürekli önerge verdikleri, tartışmalar içinde geçen görüşmeler bu gece itibariyle son buldu. İçeriği gerçekten önemli olan bu paketin hayata geçirilmesi gerçekten önemliydi, sonuç olarak muhalefet partilerinin her maddesine kayıtsız şartsız itiraz ettiği değişiklik teklifinin ilk bölümü meclisten geçti. Anayasa Mahkemesinin, 11 asıl 4 yedek üyeden, 17 asıl üyeye çıkarılması olumlu olmuştur. Ayrıca Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun , 7 asıl üyeden 21 çıkması, 5 yedek üyenin ise 10 çıkarılması da uluslar arası standartlara yaklaştırılması bakımından son derece önemlidir. Bunların yanı sıra Yüksek Askeri Şura kararlarına yargı yolunun açılması, memurlara toplu sözleşme hakkının tanınması, memura sendika kurma hakkı tanınması seyahat hürriyeti kapsamında , yurt dışına çıkış yasağının ancak suç soruşturması ya da kovuşturması sebebiyle ve ancak hakim kararıyla verilebilmesi, kamu denetçiliği(ombudsman) kurumunun oluşturulması ve ayrıca 12 Eylül darbesini yapanların yargılanmasını engelleyen geçici 15. maddenin yürürlükten...

Devamını Oku

Milliyetçilik Kavramı

Herhangi bir milliyete tabi olmak güven verir insana, diğer milliyetleri hakir görmemek kaydıyla seversin milliyetini, hizmet edersin milliyetinin insanına. Çünkü ortak bir ülkü uğruna bir arada yaşanılıyordur. Aynı amaç etrafında toplanmış bir topluluk, milli hassasiyetlerine ön planda tutar ve milliyetini daha ileriye götürmek için çaba sarfeder.Vatanını sever milliyetçi, kendinden olmayana zulmetmez, hor görmez. Hele de Müslüman bir ülkede yaşıyorsa milliyetini seven milliyetçi. Allah’tan korkar, yaratılanı yaratandan ötürü sever, çünkü Allah aşığıdır. Kimsenin teninin rengine, kafasındakine bakmaz, çünkü kafatasçı değildir, olamaz da… Faşizan düşünceler taşımaz, çünkü sadist değildir, olamaz da. Hz Peygamberin (S.A.V) buyurduğu üzere “arabın arap olmayandan, arap olmayanın da arap üzerinde takvadan başka üstünlüğü yoktur” ilkesini benimser ve ona göre hareket eder. İnsanlara tahammül gösterir. Kendi fikrinin , ideolojisinin tam zıttı da olsa saygı gösterir. Ahlakına şekil veren İslamı , hoşgörülü tavrıyla,  delil göstererek izah etmeye çalışır. Anlık duygularına yenik düşüp zarar vermez karşısındakine. Her inanca saygı gösterir, kimseyi inancından dolayı yargılamaz. Tek derdi mensubu olduğu dini yüceltmek, milliyetinin dinine olan hizmetlerini daha da yukarılara çıkarmaktadır. Bu onun gurur kaynağıdır. İnandığı değerlerin bayraktarlığını yapmak onu tarifi imkansız mutluluklara sevk eder. Tüm gayreti tamamen bu yöndedir. Son günlerde yaşadığımız bazı talihsiz olaylar sonunda böyle bir giriş yapma gereğini bir borç olarak hissettim. Milli hassasiyetleri kullanarak birilerine zarar vermek, ne islamla ne de milliyetçilikle bağdaşır. Bu tür provokasyonların her zaman olabileceğini iyi kestirmeli, ve amacı belli art niyetli unsurlara asla...

Devamını Oku

Malatya'nın Emniyeti

Sayın Başbakanımızın bir devlet projesi olarak hayata geçirmeye çalıştığı, “Herkes İçin Daha Fazla Özgürlük” sloganlı Demokratik Açılım” kapsamındaki” Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi” nin en önemli sac ayaklarından biri de Emniyet Teşkilatı oluşturuyor. “Ayrımcılıkla Mücadele Mekanizması”, “Bağımsız Kolluk Şikayet Mekanizması”, “Ulusal Önleme Mekanizması” gibi mekanizmaların hayata geçirilmesi noktasında Emniyet Teşkilatımıza büyük görevler düşüyor. Vatandaşlarımızın şimdiye kadar yaşamış oldukları, hepimizin malumu olan sıkıntıların çözümü,  bu tür uygulamaların sağlıklı bir şekilde yürütülmesinden geçiyor. Yaşadığımız il olan Malatya’da bu tür sıkıntıların, mevcut Emniyet Müdürlüğümüzün tutum ve davranışları sayesinde daha hızlı ve sağlıklı olarak aşılacağı kanaati Malatya Halkınca da müşahade edilmektedir. Sayın İl Emniyet Müdürü Ali Osman KAHYA nezdinde yürütülen bazı sosyal projeler taraflı tarafsız hepimizin övgüsüne mazhar olduğu aşikardır. Sokak çocuklarına yönelik çeşitli etkinlikler, geziler, şehit ailelerine yönelik etkinlikler, ihtiyaç sahibi ailelere ve öğrencilere yönelik yardım faaliyetleri ve şu an aklıma gelmeyen bir çok sosyal ve kültürel etkinlikler, Malatya Emniyet Teşkilatını diğer illere oranla farkını açıkça ortaya koyuyor Her organizasyon sonrası insanlarımızın yüzlerinde beliren umutları, heyecanları görüldükçe Emniyet Teşkilatının bu tür faaliyetlerine artırarak devam edeceği kanaatindeyim. Kaçakçılık  ve Organize Şubesinin başarılı çalışmaları neticesinde okul önlerinde gençlerimizi zehirlemek isteyen zehir tüccarlarının önünün kesilmesi nedense fazla üzerinde durmadığımız çok büyük bir başarıdır. Gençliğimizin önündeki en büyük tehditlerden biri olan uyuşturucu maddelerle olan mücadele büyük bir özveriyle devam ettiğini görmek , gelecek için bizleri son derece umutlandırmaktadır. Son dönemlerde yaşamış olduğumuz üzücü bazı asayiş olaylarının...

Devamını Oku

Yargı Kuşatma Altında-y-mış (!)

Yargıtay başkanı  Sayın Hasan GERÇEKER’in yapmış olduğu “yargı, yürütmenin kuşatması altında” sözüne Başbakanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN çok sert bir tepki gösterdi. Erdoğan “Bu ülkede 411 milletvekilinin verdiği oy yok sayılıyorsa yasama ve yürütmenin yargıyı kuşattığından bahsedemezsiniz. Aynı şekilde yerindelik kararı yürütmeye ait olduğu halde, yargı yerindelik kararını yürütmenin elinden alıp kendi uygulamaya koyuyorsa; siz yargının, yürütme ya da yasama tarafından kuşatıldığından bahsedemezsiniz….  En güzel , en verimli olmamız gereken dönemlerde hep ön kestiniz. Artık bunları anlatmak durumundayım, anlatacağım. Bedeli ne olursa olsun anlatacağım.” Yakın tarihimizde yaşadıklarımız ve halen yaşamakta olduğumuz süreci göz önüne aldığımız zaman Sayın Başbakanımızın pekte haksız olduğunu söyleyemeyiz. Verilmiş olan bazı kararların Anayasal açıdan , bu işe gönül vermiş en değerli Anayasa Hukuku  Profesörlerinin bile anlam vermede güçlük çektiği hepimizin malumu. Çoğu anayasa hukukçusu verilen bu kararların tamamen ideolojik olduğu kanısında olmaları, Başbakanımızın yapmış olduğu söylemlerin ne kadar da haklı sebeplere dayandığını gün yüzüne çıkarmıyor mu? Tartışma yaratan bazı yargı kararlarını irdeleyecek olursak; 367 Kararı : Anayasa Mahkemesi’nin 1 Mayıs 2007’de almış olduğu ‘367 kararı’ tarihte örneğine az rastlanır bir samimiyetsizliktir. Resmi Gazete’nin 27 Haziran 2007 tarihli sayısında yayımlanan kararın gerekçesi, zaten haftalardır kararı savunanlarca öne sürülen sözde argümanları devralmış ve kararın hukukî tutarlılığını izahtan yoksun kalmıştır. Zaten bu kararın hukuk metodolojisi açısından izahı mümkün de değildir 367 kararı’da aynı bu şekilde, metodolojik kurallarla açıklanması  mümkün olmayan, hukuk sistemini ters yüz eden bir hükümdür. Anayasa...

Devamını Oku

Recep Tayyip Erdoğan

Kim ne derse desin Sayın Başbakanımız Recep Tayyip ERDOĞAN’ın üslubuyla, duruşuyla, kişiliğiyle, üstün hitabet yeteneğiyle Türkiye Cumhuriyeti siyasi tarihinin en önemli siyasetçileri arasındaki yerini çoktan aldığı yadsınamaz bir gerçek.  Geçmişte iktidar olanları gördükten sonra Recep Tayyip ERDOĞAN’ın varlığının bu millet için ne kadar da önemli olduğu açıkça görülmektedir. Kimsenin cesaret edemediği “Demokratik Açılım“ kapsamındaki “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi”ni hayata geçirebilmek için yaptığı çabaları takdir etmemek mümkün değil. Bu projeye karşı çıkanlar içeriğinden dolayı değil; başarıya ulaşırsa bir daha asla bu milletin yüzüne bakamayacaklarını bildikleri için karşı çıkmakta, halkımızın hassas milli duygularıyla oynayarak bu süreci provoke etmekteler. Ama şunun farkında değiller ki bu ülke o özlemini duydukları, seksenlerin karanlık Türkiye’si değil! Korku imparatorluğu yaratarak millet üzerinde hegemonya kurma çabaları Recep Tayyip ERDOĞAN’la son buldu.  Gerek ulusal gerekse uluslar arası arenada Türkiye’nin saygınlığının arttığını gözlerimizle müşahade etmekteyiz.  Bu olumlu gelişmeleri göremeyenlerin kalemşörlüğünü yapanların nelere hizmet ettiğini, gerçek yüzlerini gün geçtikçe gün ışığına çıktığını görmekteyiz. Dünyanın sayılı kuruluşlarının kredilendirme notumuzu global krizin hakim olduğu bir ortamda pozitif yönde artırmaları yapılanların ne kadar da doğru olduğunu gözönüne sermiyor mu? Yapılan işlerin doğruluğunu yada yanlışlığını test etmenin ya da değerlendirmenin en ideal yolu, kenara çekilerek ya da olayların dışında durarak yaşananları, gelişmeleri objektif bir gözle izlemekten geçer. Kalabalıkların tam ortasında yaşananlara sağlıklı bir yorum getirmemiz zorlaşır. Futbol maçlarında bile , futbolcuların birbirleriyle kavgaya tutuştuğu bir an, maçın hakemi olayın içine girmez ve geriye...

Devamını Oku

Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi (Demokratik Açılım)

Milli birlik ve kardeşliğimizin temelini sarsmak isteyen odaklar yıllarca bu milletin evlatlarını; Sağcı-Solcu, Alevi-Sünni, Türk-Kürt diye kamplara bölerek onların sırtından milyarlarca dolar kazandılar. Bazı kötü niyetli idarecilerde, korku ortamları yaratarak millet üzerinde tahakküm kurmak istediler. O günleri yaşayan, herhangi bir ideolojinin yanında saf tutan insanlar , şimdi geçmişte yaşadıkları o günleri boşu boşuna kaybedilmiş yıllar olarak görüyorlar. Çünkü gençlerimiz neye ve kime hizmet ettiklerini bilmeden ideolojilerinin peşi sıra giderken; birileri de ortaya çıkan her türlü ranttan nemalanıyorlardı. Asırlardır iç içe yaşamış insanların, birbirlerinin hayatlarına son vermeleri birtakım hastalıklı beyinlerin, kirli oyunlarının sonucundan başka ne olabilir ki? 1980 öncesi ülkenin ekonomik durumu hepimizin malumu, peki bunca acı tecrübeyi yaşayan ülkemizi;  tekrar o karanlık, yarın ne olacağı belli olmayan, can, mal güvenliği olmayan, bir adım ötede ne olacağı belli olmayan, ekonomik darboğazın içinde, sefaletin kol gezdiği günlere mi döndüreceğiz. Asla ve asla! Bu ülke çok acılar çekti, analar çok gözyaşı döktü, bir hiç uğruna çok kanlar döküldü. Zihnimizde bıraktığı o acı hatıralar hale tazeyken, ezelden gelen kardeşliğimizi gözümüzün önüne getirip tekrar düşünelim.  Ülkemiz jeopolitik konumu bakımından yıllardan beri bazı dış mihrakların ilgi odağı halinde olduğu aşikar. Her türlü silah, uyuşturucu, insan kaçakçılığını rahatça yapabilmek için, karışıklığın hakim olduğu ülkelere bizim üzerimizden ulaşmak istemekteler. Onun için bölgede güçlü bir Türkiye olmasını asla kabul edemezler. Ulusça hassas olduğumuz konuları provoke ederek kargaşa ortamı yaratmak ve böylelikle illegal yollardan sağlayacakları ranta zemin hazırlamak, bu...

Devamını Oku

Yargı Reformu

Malumunuz Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan CİHANER Ergenekon Terör Örgütü kapsamında, kanun gereği en yakın il olan Erzurum Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığınca açılan soruşturmada Özel Yetkili Savcı Osman ŞANAL tarafından sorgulandıktan sonra nöbetçi 2.Ağır Ceza Mahkemesince tutuklandı. Hemen ardından sorgulama yetkisi olmadığı gerekçesiyle Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu aldığı karar gereğince Özel yetkili Cumhuriyet Başsavcı Vekili Tarık GÜR ve Cumhuriyet Savcıları, Rasim KARAKULLUKÇU, Mehmet YAZICI, Osman ŞANAL’ın CMK 250. maddesi kapsamındaki yetkilerini kaldırdı. Gerekçe ise CMK 250/3 Maddesindeki amir hükmün ihlal edilerek yetki aşımında bulunulması. Yani Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna göre yargılamayı ancak Yargıtay yapabilir. Yargıtay’da HSYK nın bu kararını destekler açıklamalarda bulundu. Buraya kadar her şey normalmiş gibi görülebilir. Asıl sorunda burada başlıyor işte. Çünkü  Yargıtay’ın benzer bir dosya ile alakalı şu an ki durumun tam tersi bir içtihadı var.  İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Asım KORKUT hakkında açılan davayı İzmir Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesince CMK 250/3 maddesi uyarınca görevsizlik verdi ve yargılama yetkisinin Yargıtay’da bulunduğunu açıkladı. İzmir Cumhuriyet Savcılığı ise görev “dolayısıyla değil kişisel olarak işlenmiş bir suç” olduğu için yargılamanın Özel Yetkili Mahkeme’de yapılması gerektiği söylendi. Sonuç olarak dosya Yargıtay 5. Ceza Dairesine gitti. Söz konusu Daire , 5 Haziran 2009 tarih 2009/1-5-esas sayılı içtihat niteliğindeki kararında , soruşturma yetkisinin Cumhuriyet Savcısında, yargılama yetkisinin ise, Yargıtay’da olduğu hükmünü verdi. Kararda” CMK 250. madde kapsamına giren suçlarda , soruşturma , yetkili Cumhuriyet Savcılarınca bizzat yapılır....

Devamını Oku

Yeni Anayasa

Değiştirilmesi artık elzem hale 1982 darbe anayasasının ülkeyi her geçen gün geriye çektiği aşikardır.  Aşağıda özellikle belirttiğim maddelerin hayata geçirilmesi noktasında hayati öneme sahip olduğu kanaatindeyim. Nedir bu maddeler; Parti kapatmaları zorlaştırılması ile alakalı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, partilerin kapatılması istemiyle hazırladığı iddianameler TBMM’de oylanmasının gerekliliği– Parti kapatma için “Anayasa Mahkemesi üyelerinin en az dörtte üçünün oyu gerekir” ilkesinin olması– Bir partinin kapatılması için Venedik kriterlerinde sıralanan şartların bulunmasının gerekliliği.– Kapatma yerine, davaya konu eylemleri gerçekleştiren parti üyelerinin cezalandırılması gündeme gelebilmesi Anayasa Mahkemesi ve HSYK ile alakalı,– Anayasa Mahkemesi’nin yapısı değişmesi ,üye sayısının 11’den 21’e yükseltilmesi ve  u durumda geriye kalan 12 üyenin TBMM tarafından seçilmesi– Anayasa Mahkemesi’ne AİHM’ye olduğu gibi vatandaşlarında  bireysel başvuruda bulunabilmesi– HSYK’nın geniş tabanlı temsil esasına göre yeniden yapılandırılması sağlanması. İki veya üç daireden oluşacak HSYK’nın üye sayısı 21’e yükselmesi. Yargıtay ve Danıştay dışında, birinci sınıf hâkim ve savcılar, Türkiye Adalet Akademisi’nin hukukçu öğretim üyeleri ve avukatlar üye olarak atanabilmelerinin sağlanması. Kararları yargı denetimine açılacak HSYK’nın doğal üyeleri sayılan Adalet Bakanı ve Müsteşarı üye olarak kalmaya devam edilmesi. Ayrıca  7 üyeli yapıda 5 üyeyle çoğunluğu oluşturan Yargıtay ve Danıştay kökenli üyeler azınlıkta kalması. Askeri Mahkeme ve Yaş kararları ile alakalı,– Askeri mahkemelerin görev tanımı yeniden yapılması ve  Askeri yargının sadece görev suçlarına bakması sağlanması.– YAŞ kararları yargı denetimine açılması. Bunların haricinde yapılması planlanan şu maddeleri de izah etmek istiyorum.– Memurlara toplu sözleşme ve grev hakkı tanınacak.–...

Devamını Oku

Hayata Dair…

Kişi karşısındakinin aynasıdır derler ya gerçekten doğru söz. Katılmamak mümkün değil. Biz hayat hangi bakış açısıyla bakarsak hayatta bize o açıyla bakar, olumluysa olumlu, olumsuz ise olumsuz gözlerle… İşte size güzel bir kıssa, belki hayata dair kararlarımızı yeniden gözden geçirebilme imkanını yakalayabiliriz, nedersiniz…? Uzun yıllar önce, uzaklardaki bir ülkede ‘Bin aynalı dağ’ denilen bir dağ vardı. Bu Dağın zirvesine gerçekten de bin tane irili ufaklı ayna yerleştirilmişti.  Herkes zaman zaman bin aynalı dağa çıkıp, ilginç öykülere şahit olmayı ve daha sonra gördükleri hakkında arkadaşlarıyla konuşmayı isterdi. Bir gün, bu ülkede yasayan küçük mutlu bir köpek, bu dağı duydu ve oraya gitmeye karar verdi. Dağın eteğine ulaştı ve sonra da neşeyle yukarı tırmandı. Yorulmuştu ama yeni şeyler göreceği için keyiflenmiş ve yorgunluğunu çoktan unutmuştu. Aynaların bulunduğu zirveye geldiğinde kulaklarını dikmiş, kuyruğunu hızlı hızlı sallıyordu. Kocaman bir gülümseme gönderdi onlara. Karşılığında bin tane kocaman sıcak ve dostane gülümseme aldı. Mutluluğu kat kat artmıştı. Oradan bir türlü ayrılmak istemiyordu. Türlü türlü sevinç ve dostluk hareketleri yapıyor, yaptıklarının bin kat fazlasıyla karşılığını görüyordu. Nihayet gün karardı ve oradan ayrılması gerektiğini anladı. Dağdan inerken kendi kendisine; “Burası harika bir yer! Buraya sık sık geleceğim” diye düşünüyordu. Bu arada, aynalı dağın çıkışındaki anlamlı levhayı da okudu ve mutluluğu bin kat daha arttı. Aynı ülkede yaşayan başka küçük bir köpek daha vardı. Ama ilki kadar mutlu değildi. Huysuz ve mutsuzdu. O da o dağa gitmeye karar...

Devamını Oku

Kayısı Üreticisinin Sorunları ve Çözüm Önerileri

GİRİŞ :   Ülkemiz ekonomisinin kalkınması yolunda aşılması gereken problemlerden biri de üretim fazlası mal ve hizmetlerin uluslar arası alanda pazarlanmasının gerçekleştirilmesidir.   Amaç ,Dünya yaş kayısı üretiminin yaklaşık%16’sını ve kuru kayısı üretiminin de yaklaşık %70’ini gerçekleştiren ülkemizin ; ulusal ve uluslar arası pazarlarda kayısı ürününü daha fazla pazarlayabilmenin imkanlarını araştırarak, kayısı işletmelerinin türlerine ve hedef pazarlama problemlerini farklı algılayıp algılamadıklarını ortaya koyabilmektir.   Dünyada ve Türkiye’de üretilen yaş ve kuru kayısı üretimini şu şekilde açıklayabiliriz.     YAŞ KAYISI ÜRETİMİ :   Dünyanın birçok yerinde , kayısı üretimi yapılmakla birlikte, günümüzde kayısı üretimin yoğun olarak yapıldığı ülkeler Akdeniz’e komşu ülkeler ve Avrupa’dır. Türkiye dünya yaş ve kuru kayısı üretiminde birinci sırada yer almakta olup gerek kayısı çeşitlerinin kalitesi gerekse sahip olduğu ekolojik üstünlükler nedeniyle büyük bir potansiyele sahiptir. Ülkemiz dışında, İspanya, İtalya, Fransa, Yunanistan, Fas, Cezayir, İran, Pakistan, ABD, Çin, Avustralya, Güney Afrika Cumhuriyeti ve Bağımsız Devletler Topluluğu diye hitap ettiğimiz ülkeler kayısı üretimi yapan ülkeler grubundadır. Bu ülkelerden Fransa, İspanya, İtalya, ve Yunanistan’da yalnız sofralık; Türkiye, İran, Pakistan, Avustralya , ABD, Cezayir, Fas, ve Güney Afrika Cumhuriyeti’nde isehem sofralık hem de kurutmalık üretim yapılmaktadır.     KURU KAYISI ÜRETİMİ :   Uluslar arası kaynaklarda dünya kuru kayısı üretimi ile ilgili istatistikler yayımlanmamaktadır   Dünya kuru kayısı üretimi ile ilgili olarak sadece Dünya Tarım Örgütü(FAO) nün tahminleri bulunmaktadır. FAO’nun tahminlerine göre dünya genelinde 30’a yakın ülkede kayısı üretimi...

Devamını Oku

Şu Ön Yargılarımız!

Toplumumuzda hastalık haline gelen ön yargılı kararlar ve acımasız eleştirilerle ilgili bir kıssa ile başlamak istiyorum yazıma. İş adamının biri traş olurken bir yandan da berberiyle sohbet etmektedir. Derken, kapının önünden ağır ağır geçmekte olan paspal, hantal görünümlü bir çocuk görürler. Berber, iş adamının kulağına eğilerek; “Bu çocuk var ya, dünyanın en aptal çocuklarından biridir! Bak; dikkat et şimdi…” der iş adamına, berber çocuğa seslenir: “Ali, buraya gel!”. Bunun üzerine çocuk sakince dükkana girer ve  berberi selamlar. Berber işadamının kulağına sessizce, “bak şimdi” diye fısıldar ve bir elinde beşyüzbin, diğer elinde beşmilyon’luk bir banknot olduğu halde çocuğa sorar: “Hangisini istiyorsan alabilirsin?” Çocuk dalgın dalgın bir beşyüzbine bir de beşmilyona bakar ve sonunda beşyüzbinlik banknotu berberin elinden alır ve çıkar dükkandan. Daha sonra berber işadamına döner ve gülerek: “Gördün mü? Sana söylemiştim.” der. Traş bitince işadamı merakla sokağa çıkar ve az ileride kendi kendine oynayan Ali’yi görür. Yanına giderek, neden beş milyonluk değil de, beşyüzbinlik banknotu aldığını sorar. Çocuk hiç de aptalca olmayan kendinden emin bir tavır ve yüzünde beliren alaycı sırıtmayla ön yargıları yıkan şu  yanıtı verir: Eğer beşmilyonluk banknotu alsaydım oyun biterdi ve berber bir daha bu oyunu oynamazdı! Ünlü Amerikalı yazar, kişisel gelişim geliştiricisi ve iletişim uzmanı olan Dale CARNEGİE’nin şu sözleri haksız eleştiri ve önyargılarımızdan arınmamız gerektiğini açıkça göstermiyor mu? “Allah’ın bile insanlar hakkındaki hükmünü, ömürleri sona erdikten sonra verdiğine inanırken… Biz kim oluyoruz da insanları...

Devamını Oku