İlim adamları, bazı bilim adamlarını ikna edemeseler de, ölüme çareyi görmüşler, hem de binlerce yıl önce.

Her ne kadar, kadim Mısırlılar, meseleyi biraz farklı yorumlayıp da, piramitlerin içinden ikinci hayata yollar inşa etmişlerse de, aslında bu bize bir işaretmiş. Firavunların, ikinci hayatlarında, kullanmak üzere vücutlarını özenle saklanmak için mumyalattıklarını duyuyoruz, ilgi çekici televizyon kanallarından.Hatta son zamanlarda, konuyu daha değişik yorumlayan bilim adamları da var. Aslında bir yerden güzel bir diploma edinip, uzmanı olduğunuz konularda sizlerde hayal kurabilirsiniz. Sizin bu hayalleriniz, eğer bir delille çürütülmüyorsa, bilimin kütüğüne bir isimle kaydedilir. Hem daha sonra çürütülse bile, tarihler boyu, konunun tarihçesi içinde anlatılır durursunuz. Falancanın tezi kayda değerdi, tam bilmem kaç sene bu bilim sahnesinde böylece kaldı. Ancak, filancanın karşıt tezine her ne kadar dirense de, bilimsel deneylerde geçerliliğini kaybetti. E, o zaman bu kadar bilgiyi neden ezberlerde, sınava girerim? Hiç gerçekleşmemiş bir hayaldir o hâlbuki. Yalnız, size böyle hayallerinizi ulu orta her yerde söylemenizi tavsiye etmem.

Sponsor Bağlantılar

Peki, firavunların mumyalanmalarına son zamanlarda gelen değişik yorumlar, nelerdir acaba? Firavunlar, ileride ölüme çözüm bulunabilineceğine inandıkları için vücutlarının sağlam kalmasını istemişler. Nasıl olsa ölüme çare bulunursa insanlar bizi merak ederler, devalarını bizim üzerimizde de kullanırlar, diye düşünmüşler. Tabi ölüleri diriltmeyi de çözmek lazım. Firavunlar, gerçekten de böyle düşünmüş olabilirler. Arkeologlar da, ellerinde ki verilerin ışığında bunu tahmin ediyor olabilirler. Benim bu konuyla ilgili veya her hangi bir konuyla ilgili uzmanlık alanım olmadığı için, dünyayı pek ilgilendirmeyeceğini düşündüğüm sorusuysa, bu adamların aklına böyle tuhaf şeyleri kimler sokmuştu? Okuduğum bir yazı da, tekerleği icat eden insanın, çember şekline çevirmesi için dört bin sene beklediğini yazıyordu, başlangıçta nasıl bir şekildeyse? Firavunların aklında, ölümden önce, ölümsüzlüğü yakalamak ya da ölümden sonra tekrar canlanmak, hatta bunun için bedenini çürümeden muhafaza etmek gibi düşünceler varmış. Tekerliğin yuvarlanmasına görece müthiş zor meselelerdir, bence. Bu adamların aklına bunu her kim sokmuşsa ya da benzeri soruların cevapsal yaklaşımlarının bir kısmını, bu program veya yayınları takip edersek bulabiliriz. Ama hazır sizin elinize bir adet kitap varken, gelin kütüphane, kütüphane dolaşmayalım, kendi tahminlerimizi kendimiz yürütelim. Daha sonra, konuyla ilgili yayınlar bulursak, belki de bu yazının sonuna doğru bulabileceğimiz cevapları ya da oluşturacağımız tezleri onunla da kıyaslarız.

Yazımın bu bölümüne kadar, her şeye rağmen okumayı başarabilmiş olanlarınız hatırlayacaklardır. Benim bu ve benzeri meselelerin içinde saklı olabilecek, haklı gerçekler olmalı, diye düşündüğümü. Kaynaksa “ Sizin batıl bildiklerinizde, Hak gizli olabilir ” gerçeğidir. Bende bu Hak kırıntılarını, yine fark etmiş olacağınız gibi, çağlar boyunca Allahın, neredeyse sayılamayacak kadar çok peygamberleri ve belki de Musa Aleyhisselam gibi bir peygamber olmayıp da kullarından bir kul olanların bütünlerinden kalma kırıntılar olduğunu düşünüyorum. Kuran-ı Kerimin Kehf suresinde geçip de, Hz. Musa’ya rehberlik yapan, ledünni ilimi sahibi, kullarından bir kulun halk içinde Hızır diye anıldığını bilirsiniz.

Peki, ama Yaratan, neden bu kadar çok haberci göndermiştir? Neden koyduğu yasaları değiştirmiştir? Bir kere yasa onun, hüküm onun alır istediği gibi değiştirir. Keyfe keder yani! Ama Yüce bir’in boş işlerden münezzeh olduğunu da bildiğimize göre mutlaka bir maksadı da vardır. Biz henüz anlamamış olsak, bile. Örneğin insanın tekâmül eden kişiliği ve değişen dünya ya uyum sağlaması, belki de bir gerekçedir. Bu gün dinimizde bazı akrabalarla evlenmek yasaktır. Ne yani? Âdem aleyhisselam’ın döneminde ki kurallar devam etseydi de, kardeş kardeşe mi evlenilseydi? Böylesi bunun gibi değişen olgular belki de kum taneleri kadardır. İkincisi ise Allah peygamberlerini her seferinde yasaları değiştirmek için göndermemiştir. Bizim ikide bir orijinalini bozup, aslını kaybetmemizde bu işte oldukça etkilidir. Malum peygamberlerimizin çoğu, kendinden önce gönderilmiş olan bir başka peygamberin şeriatını tebliğ etmiştir. Mevcut imkânlara göre yol bilgisi ve vasıtalar har ne kadar değişmişse de, menzil hep aynı kalmıştır. Yani Hak birdir ve değişememektedir. Bir peygambere göre; doğarsınız, yaşarsınız, ölürsünüz, yeniden diriltilirsiniz, hesaba çekilenler ve gölgelikler altına çekilenler vardır. Yüksekteki koltuklarından, gölgeliklerinden, belki de ahretlik çadırlarından olup biteni gözlerler. Muratları, Allah ile aynıdır. Cennetlikleri Cennette, Cehennemlikleri Cehennemde arzu ederler. Allah şefaat etmek isterse, o istek onların derununda da oluşur. Çünkü onlar, Allah’ın “ Önlerindekileri ve arkalarındaki bildiğimiz halde kendilerinden razı olduğumuz kullar “ derken, Orijinalin de “ Raziye, Marziye ” sıfatlarını kullandığı kullardır. Marziye olanlarınsa, Salih kullara karıştığını Fecr suresinin sonunda emir buyurmuştur. Salih kulun arzu ve isteklerinin, ondan ayrı olacağını düşünmek imkânsızdır. Daha önceki yazılardan hatırlanabileceği gibi, artık Âdeme öğretilen esmanın tecellisi onlarda zuhur etmiş, açığa çıkmıştır. Buradan hareketle, eğer bazı bilgilerin, Firavunlardan bir firavuna ulaşıncaya kadar değişikliğe uğrayacağını da göze alırsak; Firavunların, bu piramitleri inşa etmelerine ya da bedenlerini mumyalatmalarına gerekçe olarak, Tanrısallaşma arzuları bile olabilir. Tabi bu bilgi de ihtimaller dâhilinde, arkeologların önüne çıkar. Belki de okumuşlardır bile, eğer firavunların böyle bir arzusu olduysa.

Tasdik edilmeye layık, mübarek peygamber efendilerimizin, hepsinin de getirdiği gerçeğe bakarak; Firavunların asla Tanrı olamayacağını, Bu dünyaya reenkarnasyon veya başka bir yolla geri dönemeyeceklerini, öbür dünyada tekrar dirilmek içinse zahmete girerek, dünya üzerine kurulan yollar, geçitler, göğe yükselen merdivenler inşa etmelerine ya da bedenlerini tekrar kullanabilmek için mumyalatmalarına gerek olmadığını biliyoruz. Peki, firavunların Tanrı olma arzularını bir miktar anlayışla karşıladık diyelim. Yanlış anlaşılmasın, bu arzunun nereden kaynaklandığını tahmin ettik diyelim. Eğer en azından bazılarının düşüncesi, Tanrı olmak değil de sonsuza kadar yaşamaksa ya da Tanrı olsalar bile muhtemelen çok sevdikleri bu dünyada yaşamak olan olası düşünceleri nereden kaynaklanıyor olabilir? Belki benim yaşadığım gibi olmayabilir ama firavun olarak sonsuza kadar bu dünyada yaşamak çok cazip olmalı. Onun cevabını da, ölen bir daha ölmez, ölmeden önce ölünüz, mademki ebedi yaşam ve huzur ölümde, ölmeden önce ölünüz ki bu dünyada ebediyeti ve cenneti yakalayın gibi olguların altında ki mesajların çözülememesinden kaynaklandığını düşünüyorum. Abı hayatı, ölümsüzlük suyunu ararken Amerika’yı keşfedenler gibi. Peki, bizim bu gün yaşayan bilim adamları ve keşifçiler “ Firavunların muhtemel mesajları acaba doğrumudur? ” motoruyla hareket ederken bir şeyler keşfedebilirler mi? Kesinlikle, bir kısmı hayal bile edemeyeceğimiz yeni sorular keşfederken, belki de bir kısmı da ölmeden
önce ölmenin gerekliliğini kavrayarak; Ellerinde ki yeni ilim sayesinde “ ölüme çare varmış diyecekler. ” demesine ama geride kalan bilim adamlarını ikna edebilecekler mi? İşte o meçhul.