Bu gençliğinden kalan bir anıydı, o sefil hayatından kalan bir sahne.
Yatağından kalktı, pencereye yöneldi gece yağmur yağmıştı sokak temiz ve huzur içindeydi bütün toz ve kir yok olmuştu, güneş yeni bir güne gülümsüyordu, doğa ne kederde güzeldi, kuş sesleri huzur veriyordu, serçeler damların saçaklarından başını uzatıp neşe saçıyordu sokağın sakin sessizliğine, hüzün birden gördüğü rüyayı unuttu.
Yüzünü yıkadı saçlarını taradı ve günlük işlerine koyuldu.
Bir kova su aldı deterjan ekledi işine devam etti.
Birden aklına rüyası takıldı, yaşadığı şehre ilk geldiği yıllardı, beton harıma bir evin üstünde yapılmış bir odadan ibaret evini görmüştü rüyasında, teneke tavanlı ve hemen yanında daracık banyo ve tuvalet olarak kullanılan bir eki vardı, hayatının 10 yılını burada yaşamıştı, iyi kötü anıları vardı.
Elindeki bezi yıkadı, tozları alırken, düşünüyordu o günlerimde tozunu almam gereken eşyalarım yoktu, şimdi var neyi değiştirdi ki, diye içini çekti.
O günde pasif bir hayatım vardı bu günde. Değişen bir şeyler var, ama bu bana asla yetmiyor neden diye sorguladı kendini.
Lakin gözü yükseklerde falan değildi. O günlerini düşündü, yaşadığı barakayı ve mahalleyi, düşündü, gelin olurken alınan pazen entari giysilerini ve ayağında naylon terlikle dolaştığı, o günleri gülümseyerek anımsadı, umurunda değildi, o günleri ve bu günkü orta halli aile yaşantısı da, umurunda değildi.
Bu dünyadan bir hiç olarak geçip gidişine üzgündü, bir hiç olmak ona göre değildi.
Aklında onu huzursuz eden idealleri vardı onlara ulaşma imkânına sahip olamamıştı, ne hayat şartları uygundu, nede konumu, bunu nasıl değiştire bilirdi hayatı boyunca kafa yordu, lakin bir çıkış yolu yoktu.
Elindeki bezi hırsla sıktı lanet bez elime yapıştım kaldın, bu eller kalem tutmalıydı, yazmalıydı! Şu hayata bak hangi amaçla yaşama tutunduğuma bir anlam bile veremedim, diye düşündü hüzün.
Tekrar o günleri hatırladı, kucağında bebekle okula giden kızlara nasıl da imrenerek bakardı liseli kızlara, onlara arkadaş olmak için can atıyordu, ama o lanetler hüzün ü yaşlı kadın gibi gördükleri için aralarına bile kabul etmezlerdi, oysa henüz 20 yaşına basmıştı, ama ihtiyar biri kadar olgundu.
İçi kıpır kıpırdı okumaktan başka hayallerini süsleyen bir konu yoktu, ne bir sevgili nede sevgi, o sadece okumalıydı ki yaza bilsin, kafasında her gün bir hikâye canlanıp ölüyordu onları yaza bilseydi büyük bir yazar ola bilirdi, kendisi bu dünyayı terk etse bile fikirleri, hayata bakışı, İnandıkları hep yaşayacaktı, bir daha içini çekti hüzün, derinden ve öylesine bir of! Dedi.
Çünkü bu gün artık okumadığı için üzgün değildi.
Geçmişte kalan yılları düşündü, ilerleyen yıllar içinde gerçekleri anlamıştı, okumuş yazmış insanlara hayranlık duyduğu yılları düşündü, onların yanında kendini ezik mahcup bulduğu yılları, günü geldi onlarla arkadaş olmayı başardı ve hayalleri yıkıldı, bu arkadaşlarına sorular sordu ama yanıtını alamadı yoktu, kendini tatmin edecek yanıtları bulamadı çünkü.
Baktı ki kendisinin bildiklerini onlar bilmiyordu, oysa her okuyan yazan insanları dünyada neler olup bitiyor, kim haklı kim haksız, adil olmak nasıl bir şeydir, insana nasıl saygı duyulur onların hakları nasıl korunur, kalplerini kırmadan barış içinde nasıl yaşanır, bunları çok iyi bilirler sanmıştı hayatı boyunca.
Aldığı cevaplar karşısında şok yaşadı, çünkü onların düşüncesi hiç okul görmemiş insanlardan farklı değildi, daha da bencil ve gereksiz bilgilere sahiptiler, şaşkınlık içinde kaldı, hüzün.
Ve o günden sonra okusaydım adam olurdum sözüne hiç inanmadı,kendine şunu sordu, bu insanlar ne okumuş okullarda!?
Ve okumamış oluşuna hiç üzülmüyordu artık. Hüzün.
YAYLA KIZI HÜZÜN
Bir yerlerde küçük bir kız vardı
Siyah gözleri yıldız, yıldız bakardı
Uzun siyah saçlarına, kır çiçekleri takardı
Kalbinde koruları vardı, sesi hüzünlü çıkardı
Hayaller kurardı yükseklere bakarak
Hayalleri ulaşılmazdı…
Gül kırmızısı, yanakları solardı
Yarınlardan, ümitleri vardı..
Bir yerlerde küçük bir gelin vardı
Adı bahtından karaydı
Kucağında bebek sallardı
O hep uzaklara bakardı
Çatılırdı hilal kaşları
boynu bükük bakardı..
Bir gün diyordu, Hüzün, bir gün…
Yenerim bu talihimi
Yüreğini acı hislerle burkardı…
Bilirdi ki artık o bir anaydı!
Yallalar kızı hüzün, Gülümse!
Bu hep böyle gitmeyecek
Bir yüreğine baktı, bir yıldızlara
Birde aynaya, baktı
Gördüğüne inanamadı
Aynadaki kendi yüzün, Gülümse
Başardı işte Hüzün haydi gülsene.
Kutlarım seni hüznümün son
Bütün hüzünlü kır çiçeklerine
Hitaben…
2009-06-06