Cumhuriyet gazetesinin Akdeniz ekinde bir süre önce “Likya Mezar Anıtı” ilgi bekliyor başlıklı bir haber yer almıştı. Haberden öğrendiğimiz kadarıyla Elmalı’daki Klasik Lidya dönemine ait önemli bir mezar anıtı, Vandalizmi çağrıştıran bir şekilde zarar görmüş. Yapının üzerine çeşitli yazılar yazarak ve kazıyarak modern insanımızın! Dışavurumunun görüntüleri ortaya çıkmış.
Bu tarihi yapıların güvenliği konusu, bakanlığın gereken ilgiyi göstermesi ve yeterli personel sorununun çözülmesi ile kısa vadede halledilebilecek bir sorundur. Ancak çözülmesi gereken asıl sorun, bu tarih katliamını yapabilen bireylerin nasıl değişip dönüştürüleceği sorunudur. Sadece “eğitim” konusu ile düşünerek genel geçer bir cevap verilmesi sorunun önemini ciddiye alan bir yaklaşım olmaz.
Yıllarca orta öğretimde, ezberci tarih anlayışının ve tarihin sıkıcı bir ders olarak algılanmasının sorumluları önce eğitim sistemi ve son tahlilde hakim siyasal anlayıştır. Kültür politikasının sadece etnik azınlıklar gibi konular ölçeğinde ele alındığı bir coğrafyada, kendi tarihinden olmayanların tarihsel yapılarına karşı birer yıkma ve parçalama eylemi gerçekleşmesi sonucu ortaya çıkar.
Din adına yapılan Afganistan’da ki buda heykellerinin yıkımı, konunun başka bir önemli boyutunu hatırlatmaktadır. Afet İnan, Muazzez İlmiye Çığ ve Ekrem Akurgal gibi dünyaca tanınan, Sümerolog, Tarih bilimci ve Arkeolog yetiştiren Cumhuriyetin geldiği son süreç, yerini mezar taşlarını yerle bir edebilecek bir tarih anlayışına bırakmıştır.
Dünya’nın en önemli kültürel miraslarına ev sahipliği yapan Anadolu toprakları her zaman hoşgörünün beşiği olarak adlandırılmıştır. Osmanlı toplum yapısının önemli bir tarihsel dilimi bu yargıyı kanıtlamaktadır. Ancak vatan perverliği sadece savaş ve kıyım ile adlandırmaya çalışan yanlış uygulamaların sonucu Likya mezar taşına “86/4” gibi askerlik zamanının yazılması ortaya çıkmıştır. Her Türk asker doğar diye yetiştirilen bu gençler, Milli güvenlik derslerinde “vatan perverlik” üzerine saatlerce söylev dinlerler. Ancak Mustafa Kemal’in tarihe ne kadar önem verdiğini ve Cumhuriyet dönemi oluşturulan kamu iktisadi teşekkülerine “Sümerbank” “Etibank” gibi isimleri neden verdiğini algılayamazlar. Zaten onlara bunları anlatacak olan insanlarda birer birer yok olmuşlardır. Onlara öğretilen tek şey ırkçı sonuçlar doğurması muhtemel olan milliyetçiliktir. Televizyon ekranlarında “terör”, “kan” ve “savaş” nidaları ile yükselen bir paradoksun içerisinde ne Sümerler’e yer kalır ne de Likya’lılara…
Serkan Fırtına