Tıkırtı…

Yürek tıkırtılarını duydunuz mu hiç? Durmuş hiç çalışmayan bir saat düşünün… Kendi kendine çalışmaya başlasın hissedebildiniz mi? Yıllarca öylece durmuş bir saatin birden küçücük tıkırtılarla canlanması kendine ve çevresine sesini duyurabilmesi ne kadar heyecan verici değil mi?Yürek tıkırtısı da böyle bir şey. Minik minik atmaya başlar, varmış oradaymış dersiniz. Oysa neredeyse varlığını unutmuştunuz, derken o sese o minik tıkırtılara bağlanırsınız kontrol edersiniz ”tıkırdıyor mu hala” nasıl da değerlidir. Kalbiniz de bedeninizin değerli saatidir. Ya durursa ya ben yine o sesi duyamazsam diye korkarsınız. Korkunuz sizi onu tekrar canlandıran şeyin arkasından gitmeye zorlar. Kaybetmemelisiniz o ki ; cılız da olsa o sesleri duyurabildi size kim bilir daha ne muhteşem şeylerle karşılaşacaksınız, gidersiniz, gidersiniz gidersiniz… Özlediğiniz yüreğinizin sesini size tekrar duyurabilen ”o şey” yüreğinizden daha önemli hale gelmiştir bile!! En çok değer verdiğiniz sıkı sıkıya koruduğunuz yüreğinizi onun o minik atışlarını unutup ”o şey”in peşine düşmüş bulursunuz kendinizi. Farkına varmanız ne kadar sürer bilmiyorum… Gelen tıkırtılardan epeyce uzaklaşıp kalbinizin o güzel sesini neredeyse duyamaz duruma geldikten sonra olabilir mi? İşte yol ayrımı!! Ya ileriye doğru o muhteşem şeyin ardından”KİM BİLİR DAHA NE ÇOK VE DAHA NE YÜKSEK SESLER DUYABİLİRİM” deyip devam edersiniz. Ya da bir türlü tam olarak göremediğiniz ”o şey”in arkasından gitmeyi bırakıp, artık neredeyse duyamaz hale geldiğiniz yüreğinizin sesine dönersiniz. Hangisi mutlu edecek sizi? Peki bunların hepsini siz yaptınız desem? Eğildiniz, büküldünüz, uzadınız, kısaldınız, azaldınız, çoğaldınız… Sonra durdunuz düşündünüz…...

Devamını Oku