Yol Tıkanınca
Çok şekerdi küçük kızı. 4 yaşında bir akıl küpü. Hayran bıraktırıyordu herkesi. Özellikle sosyal zekasına çok güveniyordu annesi. Sağlıklıydı; çok kollamamasına karşın pek hasta olmuyordu, birkaç öksürükle geçiyordu şükür. Kuvvetliydi çenesi, hazır cevaptı, sempatikti; hayatta hep sevilecekti yani. Akıllıydı; okulda sorun yaşamazdı. Çekingen değildi; iş hayatında kendini ezdirmezdi. Tüm hayatını kafasında belirlemişti annesi. Her şey iyi olacak. Mutlu olacak. Sorunların üstesinden gelebilecek kadar güçlü. Sorun yaşamayacak kadar sağlam. İyiydi yani.. Afalladı birden. Fena afalladı. Tesadüfi bir muayene ile çocuğun göz bozukluğunu öğrendi. İleri derecede bozukluk. Şaşırdı! Hiç beklemiyordu. Kim neyi bekliyordu ki.. Hayat beklentileri ne kadar karşılıyordu ki.. Kendini suçladı! Fark etmeliydi şimdiye kadar, daha önce rutin kontrollere götürmeliydi. Panikledi! Ne olacaktı şimdi. Sıcakta rahatsız olacak, okulda dalga geçecekler, yağmurda rahat yürüyemeyecekti. Eyvahlandı! Niye oldu ki şimdi bu durduk yere. Ailede yoktu benzer sorun. Of of of.. Düşündü kadın.. Çocuk kendi kendine yüzmeye başladığında çok sevinmişti. Çok.. Yine düşündü.. Doktordan çıktığında çok üzülmüştü.. Çok.. Sonra başka bir zamandı. Duraktaydı kadın. Bir su akıyordu önünde. Koca caddede. İncecik yol bulmuş kendine. Alakasız bir yerde, alakasız bir şekilde. Sahi kim karar vermişti alakasız olduğuna? Süzülüyor öylece hayatın içinde. Sakince. Dingince. Kendinden emin. Sahiplenmiş yolu. Birde aitlenmiş üstelik. Bir o kadar kolay vazgeçebilir. Umrunda olmadan. Güneş çıkar kurur kaybolurum diye korkmadan. Yağmur yağar karışırım çokluğa yokolurum demeden. Kesildi birden yol. Kapandı önü. Açtı gözlerini kadın. Ne olacaktı ki şimdi.. Su bir an...
Devamını Oku