Ölü Sözcükleri Diriltme Meselesi Üzerine Bir Deneme

1. ESKİ TÜRKÇE Türkçenin belgelerle takip edilen ilk dönemi olup 13. yüzyıla kadar olan zamanı içine alır. Türkçenin bütün dönemleri hesaba katıldığında hem ses ve biçim bilgisi hem de söz varlığı bakımından en saf ve duru dönemidir. Dilin gramer özelliklerini, tarihî gelişimini tespit için düzenli ve bol metinlerin olduğu bu dönemde bütün Türkler, Türkçenin bu ilkyazı dilini kullanmışlardır. Eski Türkçe dönemine ait metinler; Köktürk, Uygur ve Karahanlı metinleri olarak üç grupta toplanır.1 2. DİLDE SADELEŞME: OSMANLICADAN ARI TÜRKÇEYE 1930’lardan itibaren Atatürk’ün bizzat sürekli ilgilendiği alanlar dil ve tarih meseleleridir. Onun dil konusu üzerinde ısrarla durmasının çeşitli nedenleri vardır. Her şeyden önce iktidar benimsediği halkçılık ilkesi gereği “anlaşılır” olmak zorundaydı. Bu ise halk dili ile aydın dili, konuşma diliyle yazı dili arasındaki uçurumların doldurulmasına bağlıydı. 1920’lerin hatta 1930’ların Türkiye’sinde bu kesimler arasında çok büyük farklılıklar vardı. Gerçi basının 1860’lardan itibaren yaygınlaşması ve Osmanlı ülkesinde telgrafın kullanılmaya başlanmasıyla dilde nisbî bir sadeleşme eğilimi başlamıştı. Bu eğilim 1908’de Meşrutiyetin yeniden yürürlüğe konmasından sonra, özellikle Selânik’te baş gösteren Genç Kalemler dergisi etrafında toplanan edebiyatçıların başlattıkları Yeni Lisan hareketi ile oldukça önemli bir aşamaya yol açtı. Fakat 1920’lerde Arapça, Farsça ve Türkçe’nin karışmasından oluşan Osmanlıcayı, sokaktaki sade vatandaşın anlaması mümkün değildi. Halk ile aydın kitle arasında iletişim eksikliği vardı. Milleti oluşturan fertler arasında kültür birliği, dil birliği oluşturulamamıştı. “Ülkenin kültür bütünleşmesi, dilde bütünleşmeye bağlıydı.” Diğer taraftan Atatürk İnkılâplarının halka mal edilmesi, aydın dili ile...

Devamını Oku