Cumhuriyet, Osmanlıdan ne tam bir kopuş ne de tam bir devamlılık içindedir. Cumhuriyet; Tanzimat, Islahat ve Meşrutiyet üçlemesinin varmış olduğu son noktadır. Bu dönemde süren batılaşma hamlesinin ve koşulların sonucu olarak ortaya çıkmış olan yeni durumun ifadesidir. Batılılaşmanın anlamı; modern topluma doğru giderken değişmek istenen geleneksel toplumdur.
Tanzimat Öncesi Dönem

Sponsor Bağlantılar

III. Selim mecburi değişmelerin yaşandığı geçiş dönemidir. II. Mahmut’un dönemi Türkiye’nin gerçek anlamda ilk kez batı atmosferiyle tanıştığı dönemdir. Bu dönemde mecburi kültür değişmeleri görülmüştür. II. Mahmut döneminde yapılan yenilikler ve açılan kurumlar oldukça fazladır. Devlet teşkilatında da birçok yenilik yapılmıştır. Kıyafette değişiklikler yapılmıştır. Genel olarak yaşayış tarzında insanların Avrupa’yı taklit çabaları görülmüştür. Tanzimat öncesi yapılan ıslahatların temel özelliği geleneksel kuruluşları diriltme yerine gelişmiş batıya yönelmedir. Batılaşma; batı teknolojisine sahip olmakla yetinir. Batılılaşma ise; batının tüm kurumlarının benimsenmesi ve aktarılmasıdır. Devletin içinde bulunduğu kötü gidişat batılılaşmada aranmıştır.

Tanzimat Dönemi

Tanzimat fermanı bir reform paketiydi. Avrupa tarzı yaşam başta üst kesim olmak üzere toplumda egemen olmaya başlamıştır. Avrupa devletleriyle gittikçe artan ekonomik ve siyasal ilişkiler batılılaşmanın hızlanmasını sağlamıştır. Bu dönemde ekonomide ve düşüncede ilerleme gelişme gösterememiş, gelişmeler yüzeysel adab-ı muaşeret kuralları ve modayla sınırlı kalmıştır. Sosyal, siyasi ve idari konularda istenilen hedefe ulaşılamamıştır. Dil ve edebiyatta, eğitimde, ticaret ve sanayide, yaşam koşullarında önemli adımlar atılmıştır.Tanzimat dönemi alafranga hayata geçiş dönemidir. Alafranga kavramı II. Mahmut devrinde başlatılan Avrupalı usulüne uygun yaşayış ve kıyafet ıslahatıyla toplumumuza girmiştir. Gelenekçi yapıya sahip çıkan kesim alafranga yaşam tarzını hor görmüştür.

Islahat Fermanı

Bu ferman Müslüman ve Hıristiyan uyruklar arasında süre gelen vergi, askerlik, eğitim, devlet görevi, din ve mezhep eşitsizlikleri konularını çözmeyi amaçlar.Sultan Abdülmecit dönemi birçok yeniliğin görüldüğü bir dönem olmuştur. Eğlencede Avrupa’yı taklit başlamıştır.Kırım savaşı sonrası gelen Fransız ve İngiliz askerlerin yaşam tarzı geleneksel yaşamı derinden etkilemiştir. Batı mimarisi ve çevre düzeni örnek alınmıştır.

Meşrutiyet Dönemi

Batılılaşmayı savunanların düşüncelerinin daha sistemli bir hale getirilmesi ve toplumun birinci sorunu olarak sunulması bu dönemde gerçekleşmiştir. Yeni batılılaşma yolları aranmıştır. Sosyal, kültürel, ekonomi, teknoloji ve bilgi seviyesinin batıdan ithal edildiği en yoğun dönemdir.

İslamcılar; Avrupa bilimini ve sanayisini alıp, yaşam tarzları, gelenekleri ve ahlak anlayışları kabul edilmez demiştir. Aydınlar arasındaki ortak hedef ise Avrupa seviyesini yakalamaktır. Batılılaşma karşısında engel olarak geleneksel değerler ve din kurumunu görmektedirler. Aydınlara göre batılılaşmanın gerçekleşmesi için din ikinci role getirilmelidir. Bu dönemde sosyal ve kültürel alanda yaşanan yeniliklerden bazıları şunlardır: Otomobil hayata girmiştir. Kadınlar haklarını aramaya başlamıştır. Sanat mektebi açılmıştır. Sinema, tiyatro gelişmiştir.

Mütareke ve İşgal Dönemi

Osmanlı Devletinden Cumhuriyet Türkiye’sine geçişte önemli bir dönem olarak kabul edilmiştir. Bu dönemde toplumsal yapıda kendini gösteren dönüşümler de hızla yaşanmıştır. Zorluklar içerisinde İstanbul, işgalinde etkisiyle oldukça zor günler yaşamış, bu hareketlenmelerle oluşan kozmopolit yapı beraberinde kültürel etkileşimi, buna bağlı olarak değişimi ve bu değişim içerisinde en çok eğlence hayatının renklenmesiyle İstanbul o güne kadar görmediği olaylara sahne olmuştur. İstanbul’a asker çıkarılmasının ardından İstanbul sokakları her ırktan, her milletten insanlarla tanışmış, tam bir yönetim kargaşası yaşanmıştır. Birde bu kargaşa ortamına yerli ve yabancı binlerce göçmende eklenince, İstanbul farklı bir ortamı yaşamaya başlamıştır. Artık İstanbul mütarekenin ağır koşulları altında değişime ayak uydurmaya çalışan karmaşa ve bunalımların aynı zamanda köklü değişimlerin, kültürel etkileşimlerin yaşandığı bir yer olmuştur. Mütareke yıllarında İstanbul’un toplumsal yapısı ve kültürel hayatında önemli ve köklü değişimler yaşanmıştır. Savaşlar sonrasında yaşanan göçler, özellikle Rusya’dan gelenlerle işgal ortamının getirdiği şartlar kentin başta nüfus olmak üzere temposunu arttırmıştır ve o güne kadar alışık olmadığı bir farklılaşma görülmüştür. Gerek Rusya’dan gerek Osmanlı Devleti’nin diğer bölgelerinden İstanbul’a sığınan binlerce mülteci, İstanbul’un sağlık, ekonomik, sosyal, kültürel ve ahlak bakımından çok etkilemiştir. İstanbul’a gelen Rus göçmenlerle İstanbul’da yeni bir yaşam tarzı görülmeye başlanmıştır. Rus göçmenlerin bazı sanat dalları ve meslekleri itibariyle geleneksel değerler ve ahlaki yaşam üzerinde olumsuz etkileri olmuştur. Uyuşturucu, kumar ve fuhuş bunların başında yer alır. Ruslar kıyafet değişiminde de etkili olmuştur. Geleneksel kıyafetler artık batılı kadın giysilerine benzer hale gelecektir.

Eğlence yaşamı, İstanbul’un o vakte kadar görmediği geleneksel anlayıştan çıkıp dış etkenlerle birlikte sektör haline gelmeye başlamıştır. Mütareke dönemi İstanbul eğlence yaşamı, sonraki dönemlere örnek olma, modalara öncülük etme özelliğini, eğlence hayatı açısından sürdürmekte, eğlence hayatının yenilikleri ve modaları mütareke yıllarında görülen dış tesirlerin de etkisiyle ivme kazanarak ve İstanbul’dan başlayarak kendinden sonraki dönemleri etkisi altına almıştır.

Osmanlıdan Cumhuriyete Geçiş

Cumhuriyet dönemini, Tanzimat ve meşrutiyet dönemlerinden ayıran en önemli özellik, geleneksel İslam-Osmanlı anlayışı yerine ona alternatif olarak ulus egemenliği ve bağımsızlık ilkesinin ön plana çıkarılmasıdır. Devlet kurtarma düşüncesinden muasır medeniyet seviyesine doğru toplumsal ilerleme hedeflenmiştir. Tanzimat sürecinde ve meşrutiyet döneminde düşünülen birçok köklü değişim cumhuriyetle birlikte hayata geçme imkânı bulabilmiştir. Cumhuriyet yıllarında dergi ve gazeteler halkı batı tarzı bir yaşama hazırlama görevini üstlenmiştir. Cumhuriyet ideolojisinin cumhuriyet kadınına çizmiş olduğu yol kadının toplumda daha belirginleşen bir yeri ve işlevi olduğu, yeni kazandığı hakların yanında, bu konumun gerektirdiği sorumlulukların yerine getirilmesi şeklindedir. Tanzimat’ın birçok konunun yanında en çok siyasi ve sosyal yönde meşrutiyetle etkilerinden bahsedilebilir. Aynı zamanda meşrutiyetten cumhuriyete birçok kurum ve düşüncenin devredildiği de bir gerçektir. Cumhuriyet ve II. Meşrutiyetin hedefleri birçok yönüyle paralellik gösterir. Cumhuriyet toplumu köylü olmaktan çıkarmış ama tam anlamıyla kentleştirememiş, geleneksel olmaktan çıkartmış ama tam anlamıyla batılılaştıramamıştır.

Batılılaşma çabaları birçok yönüyle
toplumsal oluşumu engellemiştir. Yaşanan hızlı değişim, doğal olarak kültürel karmaşayı beraberinde getirmiştir. Fakat ilerleyen yıllar ve geçen zaman, kültürel normlardaki farklılıkları ortadan kaldıracak, devrimlerin yerleşmesiyle karmaşaya son verilecektir. Cumhuriyet Osmanlıdan tamamen kopuşu simgelemez. Osmanlıyla kuvvetli bağları bulunur. Tanzimat’la başlamış olan ıslahat ve meşrutiyet ile devam eden sürecin devamıdır. Cumhuriyet Türkiye’si devlet yapısı olarak Osmanlı Devletinden oldukça farklıdır. Cumhuriyet ideolojisi Osmanlı-İslam geleneklerinden çok batı felsefesi ve devrimlerinin ve batı yaşam tarzına uygun bir düşünce sistemini benimsemiştir. M. Kemal Paşa batılılaşmanın gerçekleşmesi için maziye ait bazı kalıntılardan kurtulmak gerektiğini düşünür. Dünya devletlerinin hiç birinde M. Kemal gibi çok kısa bir sürede ve o ölçüde ülkesine değişim yaşatan bir lider yoktur. Gerçekleştirilen inkılâplarla, II. Mahmut’tan beri yapılması planlanan devrimler yapılmış, toplum yaşayışını doğrudan etkileyen siyasi, ekonomik, hukuki ve kültürel değişmeler gerçekleştirilmiştir. Batı medeniyetinin kurumları, değerleri ve zihniyetleriyle yaşam tarzıyla tamamen kabul etme bir amaç olmuştur. Batı uygarlığı ulaşılması gereken hedeftir. Bu hedefe ulaşmak için batılılaşmak bir lüks değil, bir yaşam ve gelişmişlik ilkesidir. Cumhuriyet Türkiye’sinde Osmanlı devletinden kalma bazı temel yapısal unsurlar değişmiş onların yerine batı uygarlığı hedef alınıp bir devlet politikası şekline dönüştürülmesi gerçekleştirilmiştir. Cumhuriyet ideolojisi ne Avrupalılar kadar açık kıyafetleri ne de Araplar kadar kapalı çarşaf türünden kıyafetleri tasvip etmektedir. Cumhuriyetle birlikte başlayan kültür ve eğitim reformlarına egemen olan politika kalkınma stratejisi, eğitim birliği içerisinde insan yetiştirme düşüncesidir. Cumhuriyet dönemi devrim hareketleri modern bir ulus olarak çağdaş uygarlığın içinde kendi geçmişinin yanında ve gelecekteki yerini anlama düşüncesine varılmıştır.

Moda ve Eğlence

İnsanlar giyindikleri kıyafetle savundukları dünya görüşünü yansıtırlar. Doğu medeniyetinde giysi, mevcut güzelliğinin yabancı bakışlardan gizlemeyi gaye edinir. Batı dünyası ise kıyafet ve güzelliğin daha belirgin bir hale getirilmesini hedefler. Avrupa ve Fransız moda tasarımları birçok dergide Osmanlı kadınına örnek teşkil etmektedir. Kadının modayla tanışması yaşamının sunduğu imkânlar çerçevesindedir. Kadının örtünmesi modayla birlikte süs unsuruna dönüşmüştür. Toplumsal değişmeye paralel olarak kıyafette önemli değişimler yaşanmıştır. Toplum gelişen modalara göre şekillenmiştir. Batılılaşma sürecinde değişen erkek kıyafetinde en çok göze çarpan İstanbulin, pantolon, iskarpin ve bu giysileri tamamlayan şemsiye, eldiven, şapka ve baston gibi aksesuarlardır. Kadın kıyafetinin değişmesi dönemi en çok tartışılan konularından biri olmuştur. Kadının kıyafetindeki değişim daha çok iç ortamlarda ve varlıklı aileler arasında gerçekleşmiştir. Kadın kıyafetindeki değişimler erkeklerdeki değişimden daha hızlı gerçekleşmiştir. Cumhuriyet ile birlikte modern görüntüye uygun olmayışından dolayı giyim kuşamda düzenlemeler ve yasaklar kendini göstermiştir. Moda medeni kıyafetlere geçişte cumhuriyet rejiminin aradığı bir güç olmuştur. İstanbul insanının eğlence, moda, musiki ve tüketim kalıplarıyla batının tesiri altında, milli kültürden yavaş yavaş uzaklaşmaya başladığı ve modanın toplumu yönlendiren hakim bir güç haline geldiği bir gerçektir.

Kadın giyimine ilişkin batılılaşma hareketleri muhafazakâr kesimin tepkisiyle karşılaştı. Osmanlı döneminde kadının giydiği ferace yerini önce çarşafa daha sonra batı tarzı tayyörlere bırakmıştır. Çarşafın ayrılmaz parçası olan peçe ise yüzü örten bir tül haline gelmiştir. Daha sonra başörtüsü şeklinde devam etmiştir. Ancak çarşaf örtünme vasıtası değil süs ve zarafetin hakim olduğu moda olarak telakki edilmiştir. Savaş yıllarında kadın modası ekonomik sıkıntıdan dolayı süsten mahrum kalır. Bu dönemde örtünme azami dereceye inmiştir. Cumhuriyetin ilk nesli için tam anlamıyla başarılı olamasa da ikinci kuşak bu doğrultuda yetişecektir. Cumhuriyet kadını dünya modasını takip edebilen bir süs kadınıdır. Erkek kıyafetinde moda ilk kez askeri alanda görülmüştür. İstanbul’un üst kesimi zaman içerisinde geleneksel kıyafetler yerine Avrupai tarz kıyafetler giymiştir. Geleneksel Osmanlı kavuğu yerini fese bırakmıştır. Fes Osmanlı milletinin sembolü haline gelmiştir. Erkek yapısının değişmesinin Avrupa’dan farkı; batıdaki değişim ihtiyaçtan kaynaklanır ve halk desteği alır, Türkiye’de ise bu değişim yadırganmıştır. Batının etkisi eğlencede kendini göstermiştir. Osmanlının eğlence hayatındaki en önemli özellik hem saray hem halk eğlencelerine kadın ve erkeğin bir arada katılmamasıdır. 20.yy. başında ise erkek ve kadınların beraber toplandığı müzikli toplantılar düzenlenmiştir. İstanbul eğlence hayatı her dönem değişmiştir. Ve hatta daha fazla artmıştır. Bunda en büyük rol gayrimüslimlerindir. İstanbul iki farklı dünya olan eskiyle yeniyi barındırmakta ve bu iki ayrı dünyayı farklı imkânlarda yaşatmaktaydı. Cumhuriyet döneminde batılılaşmak bir amaç olmaktan çıkmış, yaşanan bir hayat olmuştur.

Bu, Yaşam ve Moda kitabının belli bir bölümünün özetidir. içinde kısmi yorumlarında olduğu bir çalışma olup, kitabın yazarı ve aynı zamanda benim üniversitede okuduğum süre içinde derslerine girdiğim hocam, İlbeyi ÖZER’e böyle aydınlatıcı bir kitap hazırladığı için teşekkür ediyroum.

Vesselam,

Hamza KILIÇASLAN