Acı üstüne acı yaşıyoruz son bir haftadır. Önce Hakkâri Çukurca’da yaşanan PKK saldırısında 24 askerimiz şehit oldu. Saldırı haberini ‘son dakika’ olarak öğrendiğimde uzun bir süre dondum kaldım. Kahvaltımı yapamadım, çayımı içemedim, gün boyu konuşamadım ve kendimi çok kötü hissettim. Sadece “Böyle bir orduya yazıklar olsun” diyebildim. O kadar… Daha sonra çeşitli yerlerden gelen şehit sayıları da eklendi bu 24 sayısına.Ve pazar günü öğle saatlerinde vicdanı ölmemiş her insanı derinden sarsacak olan o haber: “Van’da 7, 2 büyüklüğünde deprem meydana geldi.” Ardından depremin, 9 şiddetinde hissedildiği, Erciş’i yerle bir ettiği, evlerin çok büyük bir kısmını ve bir öğrenci yurdunu yıktığı; depremde yüzlerce insanımızın hayatlarını kaybettikleri ve yüzlercesinin de yaralandıkları haberleri… Ve insanı kahreden tahmin: “1000 civarında ölünün olduğu tahmin ediliyor.” Ve ben de kendimi kaybediyorum. Durmadan gözyaşı döküyorum. Gözyaşlarım, kendiliğinden inci gibi süzülüyor yanaklarımdan aşağı doğru. Konuşamıyorum, yiyemiyorum, içemiyorum. Sadece ağlıyorum. Canlı yayınlardan takip ediyorum olan biteni, diğer taraftan bilgisayarımdan gelişmeleri an be an takip ediyorum. Görüntüler, arama kurtarma çalışmaları, kurtarılanlar, yıkılmış binalar, ambulanslar… Ve cesetler… Ölü sayısı durmadan artıyor. Ve artık dayanamıyorum, boğuluyorum kendi gözyaşlarımda…
Akşam oluyor. İşyerimden çıkıyorum. Kızılay Karanfil Sokak’taki kafeler, barlar, oyun salonları tıklım tıklım… Son ses müzik… Gençler nasıl da gülüyorlar, eğleniyorlar… Niye “ateş düştüğü yeri yakıyor” dediklerini sanki daha iyi anlıyorum. Ama zaten hep böyle dediğimiz için bu kadar acı üst üste gelmiyor mu? Şehitler oluyor “ateş düştüğü yeri yakar”; deprem oluyor, “ateş düştüğü yeri yakar”… Bir kere de ateş hepimizi yaksın. Yaksın ki, acılara ortak olalım ki, düşmanlıklar son bulsun, acılar azalsın, ölülerimiz hepimizin acısı olsun, çatışmaları durduralım, gençlerimiz ölmesin.
Evime gidiyorum. Acaba şehitlerin ardından yayın akışını durduran ‘malum radyo’ ne yapıyor diye merak ediyorum: “Vur patlasın çal oynasın” sonuna kadar devam ediyor. TRT fm yayın akışını değiştirmiş. Peki ya diğerleri? Bir radyoda benim de zaman zaman dinlediğim program aynı şekilde, müzikler ve esprilerle devam ediyor. “Bari bugün yapmasaydınız” diyorum kendi kendime. Hiç estetik ve güzellik bu akşam, bu şekilde konuşulacak konular mı? Medya, yalan söylüyor şu manşetlerle: “24 şehit, 74 milyon yaralı” Hayır! 74 milyonun umrunda bile değil yaşanan acılar. O kadar insanlıktan çıkmışız ki, o kadar vurdumduymaz olmuşuz ki, o kadar “ateş düştüğü yeri yakar” anlayışını sahiplenmişiz ki yaşananlar bizi hiç etkilemiyor bile. Televizyonlar, aynı saçma sapan programlarını devam ettiriyorlar. Ünlü televizyon programcısı, Başbakan’ın annesi vefat ettiğinde programlarında değişikliğe gidiyorken, 24 şehit olunca söz konusu olan hiçbir değişikliğe gitmiyor. Başbakan’ın annesi vefat ettiğinde yalakalar gazetelerin en az 100 bin liralık tam sayfa ilanlarında taziye yayınlatırlarken sayfa sayfa, söz konusu şehitler olunca sus pus oluyorlar. PKK, kendi insanı başta olmak üzere onlarca insanı öldürüyorken, Kürtler’den ses çıkmıyor. Hala daha güneydoğu ve doğudan PKK’ya karşı çıt yok. Niye? PKK, daha yeni 3 çocuğu öldürmedi mi? Bir arabadaki kadınları öldürmedi mi? Heyhat bölgenin insanlarına, bölgeye sessizlik hakim. Gazetenin biri cumartesi günü “Yeter artık” manşetiyle çıkmış: “İzmir’de çoğunluğunu Güneydoğulu vatandaşların oluşturduğu 50 dernek PKK’ya seslendi “Yeter artık” Manşete bak hizaya gel! Birincisi, çoğunluğu Kürtlerden oluşan bu derneklerin içerisinde birçok Türk var ve çağrı İzmir’den. Niye diğer Kürtler hala sessiz? Hala PKK’nın kendi haklarını savunduklarını mı düşünüyorlar bu insanlar? Çok mu zor Türklerin ve Kürtlerin hep beraber haykırmaları: “Yeter artık silahlar sussun, barış sağlansın, ETA nasıl silah bıraktıysa PKK da bıraksın, insanlar ölmesin” demek?
Hele sosyal paylaşım sitelerimiz var ki… Depremin ardından “oh olsun” diyenlerin sayısı bir hayli fazlaydı. Habertürk TV’de canlı yayın yapan Duygu Canbaş’ın gafı ise ülkemizin çoğunluğunu oluşturan faşistlerin duygularının dışa vurumuydu: “Türkiye bugün başka bir haberle sarsıldı. Tüm Türkiye, her ne kadar Van’dan da gelse haber, üzüldü…”
Hatta depremi takip ettiğim dakikalarda birisi, halimi hatırımı sordu önce: “Kötüyüm. Van’daki depremde bin civarında ölü var” Bana şunu dedi: “Orada ailen veya bir yakının mı var?” “Hayır. Orada hiçbir tanıdığım yok ama Türkiye’de yaşıyor olmak yetmez mi?” dedim. İnsan olmak yetmez mi üzülmek için? Demek ki yetmezmiş. O hala bana başka şeyler anlatma peşindeydi ve anlatacaklarını anlattıktan sonra benimle fotoğraf çekilmek istediğini söyleyip fotoğraf makinesini çıkardı. “Şimdi olmaz. Kendimi çok kötü hissediyorum.” dedim. Herhalde sonunda anladı halimi de “Ben gideyim” dedi.
Son bir haftada bu ülkeye birçok cenaze geldi, anneler ağladı ve ağlamaya da devam ediyorlar. İnsanların umrunda olmuyor ve bende de sabır tükeniyor: Böyle bir ülkeye yazıklar olsun! Biz daha çok acı çekeriz bu insan yığınlarıyla…
Sayın Erden Bey bu konuda çok haklısınız ama elden gelecek bir şey yok bizim halkımız her zaman böyle ister başbakan ölsün ister cumhurbaşkanı ölsün onlar için bir şey farketmez sonuçta onlara göre yerine yeni başbakanlar cumhurbaşkanları geleceği için onlara göre hiç bir sorun yok
Sayın Erden Özkanat önce yazdıklarınız için çok teşekür ederim.Haberlerden piskolojim bozuldu.Gözlerimden yaşlar süzülüyor ama hüngür hüngür ağlamak istiyorum.Benim yazmak istediklerim de aynıydı. Yalnız bir farkla ne olur vurdum duymazları kaile alıp moralimizi bozmayalım.Ülkemiz ,insanlarımız dünyada eşi benzeri yok diye düşünüyorum. Onun için böy insanlar bizi yıldırmasın.Onlara inat daha fazlasını yapalım.
Saygılar.
ÇÖZÜM;
-Hazreti Bediüzaman ta Meşrutiyet yılarında Medresetü’z-Zehra adıyla Van’da bir üniversite kurulmasını teklif ederken orada Arapça’nın farz, Türkçe’nin vacip ve Kürtçe’nin caiz gibi kabul edilerek hepsinin beraberce okutulması gerektiğini söylemiştir. Neden okularda Kürtçe’nin de öğretilmesine fırsat verilmedi? Yurtdışındaki okularımızda, hata Amerika’da bile Türkçe seçmeli ders olarak okutuluyor ve kimse buna mani olmuyor. Büyük devlet olmanın hususiyeti budur.
-Bediüzaman Hazretleri, maruz kaldığı zulümlere rağmen hiç kimseyi zere kadar incitmemiş, “intikamımı alın” dememiş; hata kendisine o teklifte bulunanlara şöyle cevap vermiştir: “Türk mileti asırlardan beri İslâmiyet’in bayraktarlığını yapmıştır. Çok veliler yetiştirmiş ve çok şehitler vermiştir. Böyle bir miletin torunlarına kılıç çekilmez. Biz Müslümanız, onlarla kardeşiz, kardeşi kardeşle çarpıştıramayız. Bu şer’an caiz değildir. Kılıç, haricî düşmana karşı çekilir. Dâhilde kılıç kulanılmaz.” İşte bu sâlim düşünce herkese mal edilmeliydi ama malesef bu hususta muvafak olunamadı.
-Bugüne kadar pek çok fırsat kaçırılmıştır ama bu her şey bitmiş demek değildir. Belki bir kısım mütemeridleri kuvetle sindirme ve baskı altına alma da düşünülebilir; fakat, esas o toplumun ruhuna girme yoları açılmalı, kardeşlik ruhu yeniden canlandırılmalı, vifak ve itifak stratejileri oluşturulmalı ve onlarla tevfik-i ilahiye davetiyede bulunulmalıdır.
Muhterem Fethulah Gülen Hocaefendimizin yazınızda vurguladığınız konulardaki düşünceleri;
İnsanların pek çoğunun yitirdiği değerlerden biri de, ızdırap duyulması gereken meseleler karşısında ızdırapsız olmalarıdır. Yürek dağlayan hadiseler karşısında yüreği yanmayan kimselerin problemlere çareler bulmaları mümkün olmadığı gibi, birilerini teseliye matuf “âh u vâh”ları da yalandır. İhmal, ayrı bir günah; kâmetinin çok üstünde bir tavır sergilemek de ayrı bir yalan ve günahtır.
Herkesin kendini yeterli gördüğü, her şeyin hakından geleceğine inandığı ve hayatını ona göre planladığı bir dünyada siz en doğruları bile kimseye duyuramaz ve o zihniyeteki vazifelilere, sorumlulara hiçbir şey kabul etiremezsiniz. Bu da önemli bir handikaptır; çok cidi stratejiler ve çareler üretsek de malesef bugün kimse dinlemez. Hata -artık mümkün değil, o peygamberlere nasip olmuştur ama- vahiy ve ilhama müstenid bir kısım mesajlar getirseniz, onu bile dinletemezsiniz.
Derdiniz derdimizdir. Malesef yılardır akan kan ve göz yaşı karşısında ateş bizi de yakabilseydi bugün dünyanın en önde gelen ülkelerinden biri olabilirdik. Binlerce evladımız şehit binlerce evladımız babasız binlerce ane evladsız binlerce eş de kocasız kalmazdı. Yazınızın her cümlesine aynen katılıyor temenilerinizin gerçek olmasını yüce mevlamdan niyaz ediyorum. O gün gerçek bayrama kavuşacağımızın bilincindeyim. Yoksa inanan ve dertli olanlara bayram öbür alemde. Elinize dilinize sağlık…
yazınız gerçekten çok güzel olmuş . yüreğinize sağlık…