Martin 30 yaşında, dünyadan elini eteğini çekmiş, tek derdi kumar olan birisidir. Yolda yürürken insanların tiksinerek baktığı Martin’in tek dayanağı dünyalar iyisi annesidir. Fakat annesi onu kumarbaz, insanların nefret ettiği biri olarak değil, önemli bir şirkette gayet iyi gelirli bir üst düzey yönetici olarak bilmektedir. Çünkü, Martin her annesini ziyaret edişinde şık giyimli bir beyefendi rolünü üstlenir. Ziyaretlerinin hiçbirinde annesine alacağı bir buket gülü ve hediyelerini asla unutmaz.

Sponsor Bağlantılar

Martin yıllardır kumardan kazandığı paralarla geçimini sürdürdükten sonra bir anda her kumarbazın yaşadığı hazin sona yaklaşmaktadır. Önceden kazandığı paralar suyunu çekmekte ve yavaş yavaş tüm varlığını kaybetmeye başlamaktadır. Daha fazla bu duruma katlanamayan Martin bir an önce çözüm yolları aramaya başlar.

Martin’i gerçek Martin olarak bilen hiç kimse ona yardım etmeyi kabul etmez. Geriye yalnızca sahte Martin’i tanıyan annesi kalır. Bu zamana kadar maddi yönden gayet iyi durumda olduğundan annesinden nasıl para isteyeceğini bilemez. Bir süre kararsız kaldıktan sonra annesine çalıştığı şirketin artık eskisi kadar iyi olmadığını ve artık kendisinin patron konumuna geçmek istediği yalanını söyler. Böyle bir şeyi gerçekleştirmek için de bir hayli para gerektiğini de ekler. Annesi çocuğunun asla yanlış bir şey yapmayacağını bildiğinden oğlu için banka kredisi çekmeyi kabul eder.

Anne-oğul evrakların tamamlanması için birkaç gün sonra tekrar buluşma kararı alırlar. Geçen üç günün ardından Martin eksiksiz tamamlamış olduğu evraklarla annesinin evine gitmek için bir taksiye biner. Bir müddet sonra taksici yavaşlar ve birkaç metre önlerinde kaza meydana geldiğini söyler. Martin bunu duyar duymaz umursamaz bir tavırla kazanın gideceği yerden daha önemli olmadığını ima eder ve ardından taksiciye hızlanmasını emreder. Taksici çaresiz müşterisini dinlemek zorunda kalır ve zaten ulaşmak istedikleri yere az kaldığı için Martin’i bırakır bırakmaz kaza yerine yetişebileceğini düşünür. Fazla geçmeden Martin’in annesinin evine varırlar.

Taksici Martin’in inmesinin ardından hızla kaza yerine gitmek için hareket eder. Martin ise vakit kaybetmeden paraları bir an önce eline almak için annesinin kapısının ziline dokunur. Beş dakika boyunca aralıksız zile basan Martin sonunda annesini aramaya karar verir. Telefonun uzun süre çalmasının ardından karşıdan soluk soluğa kalmış bir adam sesi gelir. Martin’e bir şeyler söyler ve Martin bu sözlerin ardından telefonu elinden usulca bırakır. Yere düşen telefona aldırmadan Martin bir taksiye atlar ve doğruca bir hastaneye gider. Gördükleri karşısında ne yapacağını bilemeyen Martin gözyaşlarıyla annesinin cansız bedenini izlerken birden karşısında onu izleyen taksiciyi –annesine giderken kullandığı taksinin sahibi- görür.

Taksici: “Eğer gitmekte ısrar etmemiş olsaydınız anneniz yaşayabilirdi” der. Martin’i teselli edercesine omzuna dokunur ve oradan ayrılır. Martin kontrolsüzce dizlerinin üzerine çöker ve yaptığı şeyin nelere mal olduğunu düşünür. Olanlara ise asla anlam veremez. Neredeyse çıldıracak derecesinde annesinden binlerce kez özür diler. Fakat artık çok geçtir. Hastane yetkilileri Martin’e annesinin çantasını ve kazada kırılmış gözlüğünü teslim ederler. Martin gözlüğü çantaya koymak ister ve çantayı açtığında o gün bankadan çekecekleri miktarda para ve banknotların arasında birine yazılmış kağıt parçasını görür. Annesinin bu kadar parayı nasıl bulduğu sonra düşünmek üzere kağıtta yazılanları okumak ister. Kağıdı hızlıca açar ve okumaya başlar:

“Canım oğlum benden parayı istemeye geldiğinde hiç tereddütsüz bu isteğini kabul ettim. Çünkü sen benim tek varlığımsın. Ve benim tek varlığım hayatı boyunca benden ilk kez bir şey istedi. Bu nedenle isteğini yerine getirmemek olmazdı. Evrakların tamamlanması için gereken zaman benim için şans olmalıydı. Çünkü bu süre içerisinde biricik oğluma sürpriz yapacaktım. Bu paraları senin bana gelmenden bir gün sonra çektim. Şimdi sen evraksız nasıl çektiğimi düşünüyorsundur. Dur söyleyeyim hemen, bankada müdür Edward benim çok eski dostumdur ve sen benden bu parayı rica ettikten sonra hemen aklıma o geldi, bir telefon görüşmesinin ardından hiç itirazsız isteğimi kabul etti. Evrakları parayı aldıktan sonra sen teslim edecektin bankaya. Neyse oğlum bu konularla kafanı fazlasıyla şişirdim. Sana en önemli yaşadığım anı anlatmak itiyorum. Bankaya gittiğimde işlemlerin biraz fazla sürmesi nedeniyle banka çalışanları ile bir hayli sohbet etme imkanım oldu. Onlara parayı biricik oğlumun, tek varlığımın benden istediği ilk arzusunu yerine getirmek için çektiğimi söyledim. Onlara biraz da senden bahsettim. Ne kadar dürüst ahlaklı oluşundan… Nedense pek şaşırdılar bana. Günümüz çağında senin gibi evlat bulunmuyormuş oğlum ve dediler ki oğlunun değerini bil ona iyi bak. Şimdi oğlum senden özür diliyorum. Ben sana layık bir anne olamadım. Sen başarıdan başarıya koşarken yanında olamadım. Her şeyi sen kendi emeklerinle kazandın. Sana bunları sözlü olarak anlatamayacağım için para ile birlikte postaya vereceğim oğlum. Lütfen bana hak ver. Belki bu yaptığım bunca yılı karşılamaz ama ufakta olsa güzel yüzünde gülücükler oluşmasına yardımcı olur. Seni çok seviyorum oğlum. Seninle gurur duyan annen” Gözyaşlarıyla sırılsıklam olan kağıdı elinde tutan Martin bir kez daha annesine yalvarırcasına seslenir: “Anneciğim ne olur beni affet!”