İnsanların bakış açısı, çok çeşitli olan ve anlaşılması zor bir mekanizma gibidir. Hangi olaya karşı nasıl tepki vereceğini kestiremediğimiz insanlarla etkileşim ve iletişim kurmamız bu nispette güçleşmektedir.
Eğer bakış açıları başkaları tarafından şekillendirilmiş insanlar varsa bu kişilerin ön yargıları ekstra ileri seviyededir. Einstein’ın dediği gibi dersek olmaz çünkü bu kendisi düşünüp taşınma zahmetinde bulunmayan ve etkisinde kaldığı kör düşünceli insanlardan etkilenen kişilikler, kendi bağnazlıklarına başkalarınınkini de ekledikleri için biz buna ekstra önyargı olur deriz, tabii bu da  sahibinin kafasında parçalanmayan iki atom kuvveti kadar etki yapar ve bu bağnazlıkları parçalamak gerçekten çok zor olur.

Sponsor Bağlantılar

Günümüzde kulaktan dolma bilgilerle kendisini aşmış sayan zihniyetler, hiç araştırıp öğrenme gereksinimi duymadıkları için, kendi taraflarından  sadece o at gözlüğüne göründüğü taraftan baktıkları için; karşı tarafın kendisini ısrarlı ıslah tenezzülünden nemalanamazlar ve gün geçtikçe sadece kendi gerçeklerinin değişmez bir bütün olduğunu savunmaya başlarlar ki; artık doğru söyleyeni on köyden kovacak seviyeye ulaşırlar.

Artık ben bu bakış açısını değiştiremeyen arkadaşlara bir grup kuracağım grubumun adı ‘’bağnazitasyon’’  bu benim keşfettiğim bir hastalık ismi olduğu için özgün olmasından yanayım tabii. E bu grubumuzdan destek almaya çalışan arkadaşlarımıza da terapisyen olmaya çalışacağız. Herkes kendisine göre en çok doğru bildiği ve bu yüzden eleştirildiği kendi gerçeğini söyleyecek bizde testler sonucu bu kişinin ‘’bağnazitasyonluk’’ seviyesini ölçmeye çalışacağız. Tabii bu işin espirisiydi ama gerçekten psikiyatristlerin bu sıkıntıları yaşayan ve bu yüzden iletişim becerisi geliştiremeyen kişilere destek olmaları lazım. Tamda çıkmazın başladığı yer işte burası adamlar zaten öyle körü körüne inanmışlar ki bunu psikiyatriste de dayatmaya çalışırlar alimallah…

Neyse şimdi soracaksınız nedir milletin böyle körü körüne bağlandığı şeyler hele söyle bakalım. En çok şahit olduğumu söyleyeyim bari.  Bizim sıkı sıkıya zavallı çocuklara ta dördüncü sınıftan üniversite bire kadar öğrettiğimiz şu tarih derslerimiz var ya çoğu yalan. Müfredat diye bize bu yalanları yutturmuşlar. Nerden anladık peki…

E insan biraz büyüyünce ak ile karayı ayırır be canıım. Baktık bu adamlar müfredatta ayrı yazıyor ama gazetecilerimiz tarihçilerimiz farklı söylüyor. Üniversiteye geldik merak edenlerimiz bir tarafta saf tuttu, sanırsam körü körüne inanıp merak gereksinimi duymayan ‘’bağnazistasyon’’ etkisinden kurtulamamış bazı arkadaşlarımız ise bize muhalefet olmaya başladılar. Yahu dedik hani senin o tarih kitabından ki bilgilerin bir kanıtı var mı? Adam durup düşünmedi vay atam canım atam dedi durdu. Araştırmacı belge çıkardı gösterdi bir konferansta e arkadaşlarımız salonu terk ettiler. Haliyle canıım ‘’bağnazitasyon’’ hastalığının tedavisi biraz zor, dedim ya; birde bunların bazı alerjileri var. Mesela doğruya alerji oluyorlar. Vah canıım nano teknoloji buna bir çözüm bulamadı yahu..

Başka bir olay mahalinde ise bir yöre hakkında isim kaynağı araştırması yapıyoruz. Haliyle o isim hangi milletinse ona danışıyoruz derken isim bir Ermeni yerleşkesine ait çıktı ve bizde ermeni kardeşlerimize sorular sorduk yerleşke hakkında. Bilgi şartya en doğru kaynaklar onlar haliyle. Bazı ‘’bağnazitasyon’’ mağduru arkadaşlar yine muhalif oldular ama bu defaki utandırıcıydı gerçekten. Neymiş efendim nasıl oluyor da bir Ermeni’den bilgi talep ediyormuşum vay efendim vay… Aman birader rezil etme kendini onlar insan değil mi milleti sadıkamız değil miydi? dedik…  Karşı atak gecikmeden geliyor tabii e canım onlar bizi bilmem ne yaptılar falan da fistanda, muhabbet yine yalan tarih dayatmasının oluşturduğu bu hastalığa dayandı.  E biz daha geçen senelerde yaşayan fosil dedelerimize onlar ölmeden ne kapabiliriz diye çok şey sorduk. Onlar nede olsa yaşayan tarih. Adam zaten ölecek bir de kalkıp yalan söyleyecek halleri de yok. Şöyle diyor kıymetli ve çok değerli yaşayan tarih kaynakları; o zaman ki vatanseverler!

Kürtlere diyorlar ki; bu koca imparatorluğa hıyanet eden bu azınlık milleti buradan çıkarın bu topraklar ne de olsa sizin vatanınız.  Tabii Kürtler kandırıldıktan sonra bu Ermenileri yöreden çıkarmışlar yani tecrit olmuş. E tabii onların da o zamanki isyan faaliyetleri yok değildi. Bu Erciş’teki Ermenilerden Romanya’ya gidenler olmuş ve Romanya’da bir yöreye Erciş’in eski adı olan ‘’Argeş’’ adını takmışlar ve yöreden geçen bir nehrin adını da bu şekilde ‘’Argeş’’ diye isimlendirmişler. Adamlar tecrit olmuşlar böylece daha arkası kesilmeyecek olan zulümden kurtulmuşlar. Ama bizim o vaatler alan Kürt aşiret reislerimiz görevleri bitince, bütün cephelerde sırt sırta çarpışma işi bitince başlamışlar hani haklarımız diye… ama o da ne… vay toprak kusa…

Toplu temizlik! başlamış ve netice ‘’Zilan Katliamı… Erciş’in kuzey doğusunda Zilan Vadisi’nde on beş bin insanın kanıyla akan bir dereyi tarihe kanlı harflerle kazıtmışlar. Sonra daha katledilen cesetler çürümeden bu defa Dersim başladı al sana ordan da sekiz bin insan sürgünlerde ölümler, ötekileştirmeler, asimilasyonlar da cabası. E hangi tarih kitabında bu bilmediklerimiz yazıyor ki. Kürtlerin anası atası yok muydu kardeşim? Türkler gelince Kürtlerin buradaki konumları neydi hani nerde yazıyor. Bilerek 1930 Zilan 1938 Dersim katliamlarında bahsettim ki canlı tanıkları halen yaşıyor…

Ey ‘’bağnazitasyon’’ mağduru kardeşlerim hitlerimsi şirazelerinizle bu muhasebeyi fikr-i dünyalarınızda cereyan ettirin. Uyanın! Yeter! bu bakış açısı bize ölüm getiriyor, bize zulüm getiriyor, bize Zilan’lar, Dersim’ler, Otuzüç Kurşun’lar, Roboski’ler getiriyor. Uyanmak için güneşin tersten doğmasını beklemeyin.