Bin yıldır birlikte yaşıyoruz, Biz Kürtlerle etle tırnak gibiyiz, Kürtler bizim kardeşimiz v.s, v.s…

Bugün yaşamakta olduğumuz ahval ve şeraitte bu iri ve iri olduğu kadar da beylik ve klişe ifadelerden uzak durmanın zamanı gelmiş ve geçmektedir. Ülkemizde cari olan kemalist düzen ne yazık ki insanlarımızın özellikle de düşünen, konuşan ve yazan insanlarımızın büyük bir bölümünü münafıklaştırmaktadır. Hiç kimse içinden geldiği gibi düşüncelerini özgürce ifade edememektedir. En liberal takılan kalem erbabının bile yüzlerce kırmızı çizgisi bulunuyor. Biraz hafızalarımızı tazeleyecek olursak Kürt kelimesini kullanmanın bile yasak olduğu zamanları hatırlamamız mümkündür.

Bugün vicdan sahibi hemen herkes Kürtlerin kemalist düzen tarafından ötelendiğini ve Kürtlere büyük haksızlıklar yapıldığını kabul etmektedir. Ancak kemalist düzenin sadece Kürtlerle bir sorunsalı olduğu tezini ileri sürmek meselenin tam anlaşılmadığını gösterir. Zira resmi ideolojinin esas düşmanlığının etnik köken ile ilgisi yoktur. Bir an için şöyle düşünelim, Eğer Kürtler sadece iki çocukla yetinmiş olsa, mevlid yerine operaya takılsa, türbe yerine anıtkabiri ziyaret etse, cami yerine barlara gitse, ayran yerine viski içse yine de rejimle sorunlu olurlar mıydı?

Sponsor Bağlantılar

Bu soruya verilecek tek yanıt vardır. O da hayır dır. Çünkü bir çok insanın bildiği ancak bir türlü dile getiremediği esas handikap kemalist düzenin baş düşmanının İslamı yaşamak isteyen şuurlu müslümanların olduğudur. Pozitivist kafalı Osmanlı bürokratları tarafından temelleri atılan Cumhuriyetin biricik hedefi potitivist bir ulus yaratmaktı. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında milletin meclisinde bile toplumun dininin değiştirilmesi yönünde kanun tekliflerinin verildiğini biliyoruz. Bu konuda mecliste çok hararetli tartışmalar yaşanmış ve Mustafa Kemalin müdahalesi ile bu tartışma zamana yayılmak suretiyle ertelenmiştir.

Dolayısıyla bu memlekette bize göre bir Kürt sorunu yoktur. Esasen bir PKK sorunu da yoktur.(Sorun haline getirilmiş bir PKK terörü vardır.)  Bu ülkede esas sorun „Beyaz Türkler“ sorunudur. Hadi haksızlık etmeyelim sayıca az da olsalar bir de „Beyaz Kürtler“ sorunu vardır. Ülkemizdeki bütün sorunların hem tanımını hem çözümünü kendi uhdelerinde görmekte olan Türk ve Kürtlerden oluşan bu beyaz güruh, biz birbirimizle cedelleşirken ülkeyi diledikleri gibi hem yönlendirebilmekte ve hem de yönetebilmektedirler. Bu beyaz güruhun en can alıcı özelliği, kendilerine benzetemedikleri bu ötekilerin (hangi etnik kökenden olursa olsun) en ufak bir itirazda bile bulunmadan onlara hizmet etmesidir. Yani burada tipik ama gizli bir “efendi-köle“ düzeninin sürdürülme hevesi vardır.

Bu beyaz güruh kendi yaşam konforunun ilelebet sürmesi için gerekirse ülkenin tamamını riske atacak kadar gözü karadır. Zira onlar bu memleketin „zor ve kor“ zamanlarında kirişi kıranların başında yer alıyorlardı. Hafazenallah! Bugün için memleket zor bir duruma düşecek olsa onların İsviçre de paraları bilmem ne adalarında yatları ve katları zaten hazır. İşte bu ülkede ne kadar illet varsa hepsi bu gizemli beyaz güruh tarafından organize edilmektedir. Bütün fitnenin başı bu beyazlardır. Beyazların en büyük şikayeti bu halkı adam edememiş olmak. Bu ülkenin insanları, etini pazarlamaktan başka hiç bir özelliği bulunmayan yosmaların ağzından „Bir çobanın oyu ile benim oyum yahut bir profesörün oyu eşit olmamalı“ gibi absürd ifadeleri işitmedi mi?  Amiral gemilerinde süit kamaralar kapayan densizler tarafından „Bidon kafalı“ yahut „göbeğini kaşıyan adam“ olarak aşağılanmadı mı?

Vergisini veren, işinde gücünde mümkün mertebe ibadetlerine devam eden mütedeyyin insanlarımızı, afilli isimler taktıkları bazı paçavra belgelerde „iç düşman“ veya „irtica“ gibi aşağılık ifadelerle yaftalamadılar mı?

Etnik kökeni ne olursa olsun ülke gelirinin büyük bir bölümünü kontrol eden bu mutlu azınlık beyazlar, ne bu ülkeyi ne de bu milleti yeterince sevmezler. Yeterince dememizin elbette bir sebebi var. Millet çalışıp onlara taşıdığı sürece milleti severler. Ancak milletimiz kısmi bir adalet talebinde bulunsa  yani gelirden azıcık bir pay almak istese bu milletten daha gericisi, yobazı, bidon kafalısı olmaz onlar için… Bu sebeple bu ülkede yapılması gereken en önemli şey gelir dağılımındaki adaletsizliği düzeltmektir. Bizim ülkemizdeki adaletsizliği düzeltmek öyle sanıldığı kadar kolay bir iş değildir. Zira sadece ekonomik göstergeleri düzeltmek ve fertbaşı gayri safi milli hasılayı yükseltmek yeterli değildir. Bu bakımdan ilk bakışta belki ne alaka denebilir ancak 12 eylül referandumunda „EVET“ oyu kullanmanın beyaz güruh için önemli bir mevzi kaybına yol açacağı açıktır. Bu ilintiyi derinlemesine irdelemek isterdik ancak yerimiz doldu. Ülkemizde yaşanmakta olan bunca sancılı sürece rağmen milletimizin sağduyusu iyimser olmamız için bize güç vermeye yetiyor.

Baki Selam ve Saygılarımla.

Ömer Erdem
Mainz/Almanya