Altı yıl evvel yine bir sonbahardı. Üzerinde kırmızı bir hırka vardı. Koluma girmiş yürüyorduk. Etrafta kimsecikler yoktu. Ama her yer öyle kalabalık ve öyle cıvıl cıvıl görünüyordu ki gözümde. Bir an soğuktan titrediğini fark ettim. Üstümdeki montu çıkarıp ona verdim. Hafif bir tebessümle onu aldı. Yürümeye devam ediyorduk.
– Bak, dedim. Evet bu sözü bilinçsizce söylemiştim. 3 yaşında geçirdiği bir hastalıktan dolayı gözleri görmüyordu. Her yer karanlıktı onun için. Ama içinde taşıdığı hayat ışığıyla her şeyi görebiliyordu. ‘‘Sevgi” Öyle aydınlık ve parlak ki… Kimi zaman kayan bir yıldızda dilek tutabilmenin heyecanı, kimi zaman yaşlı br eli öpebilmenin sevinci… Hatamı telafi etmek isteercesine:
– Kalbinin içinde dolup taşan sevginin buradaki tüm güzellikleri görebildiğinden eminim. Kalbin öyle bir gözü vardır ki, her insan o göz ile göremez. Kimileri görmeye çalışır ama görür gözü görmez olur.
Gülümsedi. Yaptığı tek şey buydu belki de. Ama içinde öyle bir dünya taşıyordu ki. Bazen düşünürdüm kendi kendime. Hiç yorulmazmıydı o kadar yükü taşımaktan? Hayat yollarında kamburu çıktığı halde o kadar yükü omuzlamaktan? Dudaklarını hafifçe araladı ve:
– Biliyor musun? Küçükken karanlıktan korkardım. Bir gün ışıklar öyle bir söndü ki. Ne kadar ağlasam ne kadar yalvarsam nafileydi. Adeta kendi karanlığımda kaybolmuştum. Kimse kalkıp ışıkları yakmıyordu. O çocuk aklımla hep böyle düşünüyordum. Herkesin ne kadar acımasız olduğunu, karanlıktan korktuğumu bildikleri halde ışıkları açmadıklarını… Ben kendi karanlığımda boğuşurken onların bana yaptıklarının tersini yaparak ışıkları açmayı denedim. Sevgi büyüttüm kalbimde. Onu ümitle besledim. Karanlıklarımı gökkuşağı misali renklendirdim ve her bir rengi sevgiyle işledim. Sevgiyle dokunduğum her şey kalbime işliyordu sanki. Ve ışıklar açıldı birden. Artık görebiliyordum.Karanlıklarım koca bir aydınlığa ulaştı ve artık karanlıktan korkmuyorum.
Ben onu dinlerken bir an sokağın sonuna geldiğimizi far ettim. Oduğum yerde durdum. O yürümeye deva mediyordu. Birden duvara çarptı. Koşarak yanına gittim. Teselli etmeye çalıştım. Telaşla:
– İyi misin?Çıkmaz sokak kburası… Ve yolun sonu…
Kafasını eliyle ovuşturarak:
– Çıkmaz sokak demek ki… Yolun sonuna gelmişiz. Daha yürüyecek çok yolumuz var sanıyordum. Hayat işte!Ne yapacağı belli olmuyor.
Hafifçe gülümsedim. O da gülümsedi. Sonra ayağa kalktı ve:
– Şimdi geri mi döneceğiz?
– Malesef, başka çaremiz yok. Geri dönmek zorundayız.
– Aynı yolları tekrar yürümek… Aynı yollardan tekrar geçmek… Bir şeyleri değiştirelim bari dönerken de bir faydamız olsun değil mi? dedi ve gülümsedi. Geri döndük ve yürümeye başladık. Yürürken oğlunu azarlayan Münere Teyze’ye çok sinirlenmemesini yoksa hasta olacağını, Akif Amca’ya da sürekli oturup gazete okumak yerine kalkıp yürüyüş yapmasını söyledi. Halı yıkayan Meral Teyze’ye ‘Kolay gelsin’. dedi. Sevgi dağıttı köşe köşe, bucak bucak ve öyle gitti.
Şimdi ben de onun dağıttığı sevgileri birer birer topluyor ve tıpkı onun yaptığı gibi herkese sonsuz sevgiler yolluyorum. Ve çıkmaz denilen sokakları aşmayı başarıyorum.
teşekür ediyorum.
Tebrikler çok güzel bir makale