Bir bakan üniversiteye gidiyor konuşma yapmak için; eyleme uğruyor, yumurtalı saldırıyla karşılaşıyor. Bakan rektörün istifasını isterken başbakan rektörün suçu yok diyor. Eğer ülkemizde en üst makamların arasında bile anlaşmazlık varsa bizim vatandaşımız ne yapsın. İktidar ile muhalefet her hafta salı günü grup toplantısında ne söylesekde rakibin keyfini kaçırsak diye düşünür oldu. İktidar partisi ve muhalefet partileri sanki ayrı siperlerde savaşıyor gibi. Birlik olmak yerine birbirlerinin açığını yakalamaya çalışan ülkenin en üst makamları ise, ülkemizi biz onlara emanet ediyorsak sözün bittiği yerdeyiz demektir.
Hadi diyelim iktidar işini yapmaya çalışıyor. Peki muhalefet niye karışıyor? Onların işleri yokmu? Beraber oturup ülke nereye gidiyor diye düşünücekleri yerde, iktidara yardımcı olucakları yerde sanki ülkemizin iyiliğini istemiyor gibi bir resim çıkıyor ortaya. Bu gün siyaset yapan herkes, tüm vekillerin hepsi zeki. Fakat bu zekiliklerini ülkemizin iyiliği için kullanmak yerine rakip partilere habire sözlü olarak saldırıyorlar. Sokakta her gün farklı bir olay oluyor. Küçük çocuklar polislere taş atıyor, polis sapanla karşılık veriyor. Diğer yanda üniversite öğrencileri haklarını savunuyor, hiç bir şekilde kesici bir alet, silah vb. kullanmadan eylem yaparak sesini duyurmaya çalışıyor ama polis biber gazı ve jopla karşılık veriyor. Polisin biber gazı ve jopla müdahale ettiği grup bizim geleceğimiz yani öğrencilerimiz.
Bazıları artık her şeyin farkına varmış, bazıları ise yavaş yavaş ülkedeki politikayı kafasında şekillendiren, ülkenin geleceği hakkında fikir üreten gençlerimizin zihniyetine böyle çirkef, adeletsiz, en üst makamında anlaşmazlık olan bir ülkede yaşadıkları bilgisini kimse aşılamak istemez. Fakat sanki böyle bir ülkede yaşacaklarına gençlerimizi zorlayıp, zihniyetlerine böyle gelmiş böyle geçecek felsefesini aşılamak isteyenler de maalesef ki var. Ülkemizi emanet ettiğimiz kişiler birbirleri arasında böyle söz kavgasına girişip, bazen işin boyutunu ağır hakaretlere getirerek işi mahkemeye kadar götürebiliyorlarsa pes doğrusu. Muhalefet partilerinden biri çıksa dese ki ”İktidar gel şu işe bi çözüm bulalım” dese şu anda huzur içinde ve mutlu yaşıyor olurduk. Çünkü ülkeyi emanet ettiğimiz kişiler birbirlerine yardım ederek, dayanışma içine girmişler diye. Herkesten farklıyız diyenler önce siyasetimize baksınlar.
Ülkenin en büyük yurt dışına gösterimi siyasettir. Biz AB’ye girmek istiyoruz. Gerçekten gülünç bir durum. Daha üç-dört ay önce tüm Türkiye’nin hatırlayacağını zannediyorum mecliste bir kavga çıkmıştı ki; yumruklar, tekmeler, küfürler, hakaretler havada uçuşmuşlardı. Sonucunda beş vekil yaralanmıştı. Eğer biz AB’ye girmek istiyorsak önce meclisimizi ve siyasetimizi düzeltmemiz lazım. Çünkü diğer ülkelerden gelen bakanlar meclisimizi gezecekler. Bir de bunun yanında sokaktaki işsizler, atanamamış öğretmenler, maaşından memnun olmayan işçiler. Doğu’da okul yaptırma kampanyalarının sayısı oldukça az. Hal böyle olunca öğretmen açığı var denilen ülkemizde 200 bin öğretmen işsiz. 4 milyon kişinin işsiz olduğu, 200 bin öğretmenin atanamadığı, mecliste her gün kavganın eksik olmadığı, parti liderlerinin ülkenin geleceği hakkında değilde rakibin bir açığını bulma konusunda uğraştığı, bölücü örgütün eylemlerine sapanla karşılık verilip, bizim üniversite öğrencilerimize biber gazı ve jopla karşılık verildiği bir ülkede yaşıyoruz.
Ülkemizi bu hale biz kendimiz getirdik. Evet suçu başkasında aramayalım. Ama bilmemiz gerekir ki bu durumdan çıkarıcak olanlarda bizleriz. Bu çözülmesi zor bir düğüm haline gelen ülkemizin düğümü çözülürse rahata kavuşur, AB’ye girme ihtimalimizi artırabiliriz. Bu halde sakın kimse AB’ye gireceğiz umuduna kapılmasın. Benden söylemesi…