Suriye, Osmanlının 400 yıla yakın hakimiyeti altında kalmış ve Osmanlı yıkılma sürecine girmesiyle birlikte artan Arap milliyetçiliği hasebiyle Osmanlıya her zaman ‘’olumsuz’’ bakmıştır. Öyle ki Osmanlının egemenliğini Suriye’nin sorunları olarak görmüştür.
Tarihten günümüze kadar olana Suriye ilişkilerimiz her zaman problemli olmuş ve gelinen son noktada da ilişkilerde kısa bir bahar havası esmesinden sonra yerini kaos hatta savaş ortamına bırakmıştır.
Suriye ile ilişkilerimizi geçmişe dönerek kısaca inceleyelim;
HATAY MESELESİ: Hatay’ın Türkiye ye katılması Suriye’nin asla kabul edemediği bir durum oldu. Ancak bağımsızlığını kazandıktan sonra tüm platformlarda Hatay meselesini gündeme getirdiler. Öyle ki Hatay’ı Suriye kendi siyasi haritası içerinde gösterdi. Hatay meselesi Suriye’nin resmi ideolojisi haline geldi. Dolayısıyla Hatay meselesi Türkiye- Suriye ilişkilerine olumsuz olarak yansımış oldu.
SU MESELESİ: Türkiye Fırat ve Dicle nehirleri üzerinde güneydoğu Anadolu kapsamında barajlar yapmaya başlayınca Suriye bu durumdan rahatsız oldu. Ve bunu Arap liginde ve katılabildiği uluslararası arenada devamlı dile getirdi ve Türkiye lehinde de kararlar çıkardı.
PKK MESELESİ: 1980’lerin sonunda Öcalan’ın Suriye’ye gitmesi, Suriye’nin PKK’ya lojistik desteği gibi konular gergin olan Türkiye – Suriye ilişkilerini daha gergin bir hala getirdi. Suriye’nin PKK’ya kucak açması ve lojistik destek dahil olmak üzere Türkiye’yi zora sokacak bütün alanlarda PKK’ya destek vermesi durumu daha da vahim bir noktaya getirmiştir. Suriye’nin PKK’ya destek vermesindeki amacı Türkiye’yi zora sokarak su konusunda Türkiye den taviz almasıydı. Ancak bu mümkün olmadı ve Türkiye toprak bütünlüğünde ki kararlılığı göstererek Suriye’nin amacını boşa çıkarmış oldu.
Türkiye en uzun kara komşusu olan Suriye’nin PKK’ya her alanda destek vermesi ve terör örgütü ele başının Suriye’de bulunmasını hazmedemedi ve gerekli adımları atamak için ön hazırlık yapma gayretindeydi. Fakat Türkiye’de hükümetlerin değişmesi dışişleri bakanlarının 3 ayda bir değişmesi siyasi istikrarsızlığın olması bu köklü sorunu çözme noktasında irade gösteremiyor ve problemlerin ötelenmesine neden oluyordu. Türkiye siyasi istikrarsızlığın neticelerinden doğan Suriye için geçerli adımların atılmaması ancak milli gelirin önemli giderini oluşturan PKK teröründen kurtulmak için öncelikle Suriye’de bulunan elebaşı Öcalan’ın Suriye den çıkarılması ve Suriye tarafından PKK’ya verilen desteğin çekilmesi için 1998’de bu işin diplomatik yollarla hallolmayacağın anlayan Türkiye konjoktörün de değişmesiyle ‘’ya PKK’ya desteğini kesersin ve Öcalan’ı ülkenden çıkarırsın ya da askeri müdahale yaparız‘’ Türkiye’nin Suriye’ye karşı etkili ve kararlı tehdidi işe yaradı. Suriye PKK’ya lojistik desteğini kesti ve Öcalan’ı ülkeden çıkardı. Suriye Türkiye’den görmüş olduğu kararlı tehdidi kabul etmek zorunda kaldı, çünkü Suriye, Türkiye gibi bir gücü karşısına almak istemedi. Bu dönemde Türkiye’nin İsrail ve Amerika ile olan yakın ilişkisi Suriye’nin bu caydırıcı tehdidine boyun eğmesinin nedenlerinden birisi olmuştur.
Suriye’nin PKK’ya desteğini çekmesi ve Öcalan ı ülkesinden çıkarması ile birlikte Suriye ile Türkiye Adana da bir mutabakat imzaladı. 1998 deki mutabakat güvenlik alanında işbirliğini öngörmekteydi. Bu mutabakat neticesinde Suriye – Türkiye ilişkilerinde hızlı gelişmeler baş gösterdi.
İki ülke ilişkilerinin normalleşme sürecinde 2000 yılında Hafız ESAD’ın vefatı ile birlikte dönemin cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in cenaze törenine katılması normalleşen ilişkileri bir adım daha öteye taşıyarak iki ülke tüm konularda yakınlaşmaya başladı.
Türkiye dış politikada komşularıyla ‘’sıfır’’ sorun politikasını izlemekte, bu politika neticesinde de Suriye ile olan ilişkilerde ortak aklı benimseyerek ilişkilerini bu düzlemde oluşturmuştur.
2003 yılından itibaren Türkiye ve Suriye ilişkilerinde çıkar ilişkisine dayanan bölge ülkelerini de kıskandıran bir ilişki içerisine girmişti. Suriye, Türkiye açısından Arap dünyasına açılan kapı, Türkiye de Suriye açısından batıya açılan bir kapı olarak görülmekteydi. Dolayısıyla ortak aklın getirdiği birçok ortak çıkar tanımlayabildiler.
Ortak çıkarlar içerisinde tabi ki iki ülke içinde önemli olan ekonomik çıkarları göz ardı etmemek lazım. Özellikle Türkiye açısından Suriye önemli bir Pazar haline geldi. Türkiye daha yeni yeni dünya ekonomisiyle entegre haline gelen bir ülke olarak Suriye gibi potansiyel tüketici bir ülkeyi ikili çıkarlar doğrultusunda tanımladı ve Türk iş adamlarını Suriye’ye davet ederek iş olanaklarını araştırmaya başladı. iki ülkenin yakınlaşması ve dostane ilişkiler kurması çok geçmeden her alanda kendisin gösterdi ve iki ülke arasında serbest ticaret antlaşması imzalandı. Bunun akabinde vizelerinde kalkmasıyla iki ülke ekonomisi hayat buldu.
Dış politikada kısa sayılabilecek bir dönem Türkiye – Suriye ilişkiler olumlu yönde değişim göstererek gelişim kaydetti. Ancak bu kısa süreli bir değişim ve gelişim olarak siyasi tarihe geçmiş bulunmakta. Arap baharıyla başlayan dalga kısa sürede Suriye’yi de içine hapsedecek ve Türkiye-Suriye ilişkilerinin sonun başlangıcını getirecek. Bu dönemde Türkiye’nin İsrail ile yaşamış olduğu gerilim, Amerika’nın Ortadoğu da en büyük müttefiki Türkiye ile arasında soğuk rüzgarların esmesine de neden olacak ve Türkiye’nin Suriye ve İran ile yakınlaşması ‘’eksen’’ kayması tartışmalarına yol açacaktı. Ortadoğu da kısa süreli de olsa bahar esintisi yaşanacak ve Arap baharıyla bu esinti yerini ‘’yıkım kasırgasına’’ bırakacaktı.
Arap baharının Tunus, Mısır, Libya gibi ülkelerde değişim getirmesiyle birlikte sıranın Suriye ye geldiği açıkça belli olmuştu. 5 Mart 2011’de humusta BAAS rejimine karşı başlatılan halk ayaklanması Türkiye- Suriye ilişkilerinde yeni bir döneme girileceğinin habercisi oldu. ESED yönetiminin humusta halka karşı başlatmış olduğu katliam başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun BM de ESED yönetiminin bedel ödeyeceğini en üst seviyeden dile getirmesiyle ilişkilerde yeni bir döneme girildiğini göstermekteydi. Cumhur başkanı Abdullah Gülün ve Başbakan Erdoğan’ın beşer ESED ile yaptığı görüşmelerde reform yapmalarını istemiş ancak ESED yönetimi bu çağrıları ciddiye almadı. ESED uyarıları ciddiye almadığı gibi halka karşı orantısız güç kullanarak sivil kayıpların artmasından dolayı da Türkiye’nin tepkisiyle karşı karşıya kaldı. Türkiye ESED yönetimine karşı ekonomik. Siyasi ve diplomatik yaptırım kararı alarak ESED yönetimiyle ilişkilerini koparma noktasına kadar tepkisini göstermiş oldu.
Başbakan Erdoğan’ın Suriye’deki olayların bir iç mesele olduğunu çok kez dile getirmiş ve Türkiye’nin akan kana karşı sessiz kalmayacağını her platformda kararlı bir şekilde söylemişti. Çin ve Rusya’nın BM oylamasında Suriye ye destek çıkması var olan durumu daha da karmaşık bir hale getirdiği
açıktır. Ahmet Davutoğlu’nun BM de ki oylamada Suriye lehine oy kullanan Çin ve Rusya için davranışlarının soğuk savaşın kalıntısı olduğunu vurgulayarak Suriye deki olayların insani boyuttan değerlendirilmesi gerektiğini belirterek tarafların siyasi çıkarlarını gözeterek insanlık dramını yok saymasının vijdanları sızlatacağını belirtmiştir. Türkiye’nin Rusya ile ikili görüşmelerinde bu durum Medmedev ve Putin’e başbakan Erdoğan tarafından bildirilmiş ve konunun insani boyutuna dikkat çekilmiştir. Ancak Rusya Suriye’ye vermiş olduğu destekte kararlı olduğunu ve desteğin sürdürüleceğini Erdoğan a iletmiştir.
Türkiye dış politikası Suriye konusunda çıkmazda olduğu kesindir. Suriye Türkiye ile en uzun kara sınırı olan komşusu olması hasebiyle Suriye’de olan gelişmeler Türkiye’yi yakından ilgilendirmektedir.
Amerika ve Avrupa ülkeleri Suriye de yaşanan olaylara müdahil olmak istemediklerini eylem ve söylemleriyle açıkça ortaya koymakta. Amerika’nın Irak’ta ve Afganistan da uğramış olduğu yenilgi ve başkan Obama’nın seçim vaadinde Afganistan ve Irak’taki askeri oluşumunu sonlandıracağını vaat etmesine rağmen bunu gerçekleştirememesi ve dünya kamuoyu tarafından da Obama’nın sözünü tutmadığı her fırsatta dile getirilmektedir. Amerika’nın ırakta ve Afganistan da yaşadıklarını Suriye de yaşamak istemediği kesindir. Bundan dolayı Amerika Suriye konusunda kendisinden çok müttefiklerinin (Türkiye) olaya müdahil olması için destek vermektedir. Amerika’nın bu desteği çok ince ayarlamalarla direkt olayın içinde değil ancak yakın müttefikleri aracılığıyla Suriye konusuna müdahil olmak istediği açıkça görülmektedir.
Avrupa ülkelerinde durum da çok farklı değildir. Avrupa’nın özellikle ekonomik darboğazda olması Avrupa ekonomisinin bir savaşı kaldıramayacağı Libya ya müdahalenin ardından kesin bir şekilde anlaşılmaktadır. Avrupa ülkeleri için bir diğer sorun ise Suriye etnik yapısının farklılığından kaynaklanan sorunların olması. Ayrıca Suriye halkının salt olarak rejimin karşısında olmaması da Avrupa ülkeleri tarafından diğer bir sorun olarak algılanmaktadır. Bu noktada Avrupa da Suriye ye yönelik bir müdahalenin pratikte mümkün olamayacağı noktasında birleşmişler, her ne kadar müdahaleyi arzu etseler de. Suriye’nin ne Libya ne de Tunus ne de Mısır olmadığı Avrupa ve Amerika tarafından kesin olarak anlaşılmaktadır. Suriye, Rusya’nın Ortadoğu’da ki yegane müttefiki olarak kalması, İran’ın Suriye ile ilişkisi (mezhepsel) ve Çin’in Amerika ya karşı güç göstergesi olarak algılanan Suriye, hem uluslararası platformda hem de bölgesel alanda müdahalenin şimdilik mümkün olmayacağı açık ve nettir.
Türkiye’nin tutumu hem Arap ülkeleri tarafından hem de Avrupa ve Amerika tarafından dikkatle izlenmektedir. Suriye’nin Türkiye ye karşı tutumu ve Türkiye’nin her fırsatta Suriye halkının yanında olduğunu ifade etmesi yakın zamana kadar kardeş ve dost olan iki ülkenin arasının açılmasına hatta savaşın eşiğine gelmesi manidardır. Suriye, Türkiye’nin silahsız f-4 uçağını uluslararası sularda düşürmesinden sonra pamuk ipliğine bağlı olan ilişkiler tamamen kopmuş ve iki ülke savaşın eşiğine gelmiştir. Türkiye’nin sert tepkisiyle karşı karşıya gelen Suriye durumu kurtarmak için ‘Türk uçağı olduğunu bilmiyorduk’ tezini ortaya atarak Türkiye’nin gazabından bir nebze dahi olsa kurtulma yolunu seçmiş. Ancak başbakan Erdoğan’ın grup toplantısında yaptığı konuşmada ’’Suriye bu hareketinin karşılığını alacaktır’’ sözleriyle ilişkilerde yeni bir döneme geçildiği belirtmiş oldu.
Türkiye NATO ve Avrupa dışişleri bakanlılarını toplayarak askeri uçağın düşürülmesi konusunda brifing vererek konuyu uluslararası alana taşıdı. Türkiye sorunu salt kendi sorunu olmaktan çıkararak konunun uluslararası boyutu olduğunu dünya kamuoyunu göstermiş oldu.
Türkiye Ortadoğu ve Arap ülkelerinde bölgenin büyük abisi olarak görülmesinde komşularıyla sıfır sorun politikasının etkisi yadsınamaz bir gerçektir. Ancak Libya ya karşı çelişkili tutumu ve Türkiye ye konuşlandırılan NATO füze savunma sistemi Arap bölgesinde Türkiye’ye karşı güveni sarstığı kesindir. Türkiye- Suriye ile savaşın eşiğine gelmesine rağmen soğukkanlılığını muhafaza ederek Libya ve füze savunma sisteminde kaybettiği prestiji kazanma yolunda gayret sarf etmektedir. Fakat Mavimarmara ve Suriye’nin Türk savaş uçağını düşürmesi bölge halkında Türkiye ve Erdoğan imajının değişmesine neden olduğu gözlenmektedir. Erdoğan’ın İsrail’e karşı diklenmesi ve Mavimarmara olayında İsrail’den özür ve tazminat istemesi haline bu olayda herhangi bir gelişmenin olmaması ve Suriye’nin de Türk uçağını uluslararası sularda düşürmesi ve Türkiye’nin diplomatik çözüm den yana olması bölge halkında Türkiye ve Erdoğan imajının değişmesine neden olduğu söylenmektedir. Ayrıca Türkiye’nin artık ‘’dokunulabilir’’ bir ülke olduğu da bazı çevrelerce dile getirilen görüşlerdendir.
Türkiye Suriye politikasında ne yapacağını net olarak bilememekte ve bir çıkış aramaktadır. Suriye de çıkacak yangın tüm bölgeyi hatta yeni bir dünya savaşı çıkarabileceği uzmanlar tarafından dile getirilmekte. Türkiye böyle bir savaşın başaktörü olmamak için diplomatik yollarla işi çözme noktasına eğilmiş ancak bir yandan bölgede ve Avrupa da kaybedilen prestij bir yandan dünyada ki Erdoğan algısı. Ya Türkiye gürlediği gibi yağacak ya da gürlediği ile kalacak.
Buz dağının görünen ve görünmeyen kısmını hatırlarsak görünenler/yazılanlar sadece üstünden ibaret olmuş..
peki sizce savaşmalı mıyız savaşmamalı mıyız?
Türkiyenin Ortadoğu politikasında ki yanlış uygulamaları neticesin de Suriye olayı patlak verdi ki bu kaçınılmaz son. makalede dikatimi çeken Suriye ile ilişkilerimiz Osmanlı devletinden bu tarafa hep sorunlu olduğu. Türkiye olarak Ortadoğu ülkleleri ile hiç bir zaman yıldızımızın barışmadığı ki bu yazıda da bunu gördüm. bu açıdan miletimizin doğru bilgilere sizler aracılığıyla ulaşması gerçekten sevindirici. kalemlerinden kan damlayan sözüm ona yazarlarımız da umarım sizin bu yazınıza bakar da kendilerine pay çıkarır. silahla 10 kişiyi öldürebilirsiniz ancak kalemini silah gibi kulanan yazarlar kitleleri yok edebilir. sizin bu yazınızda olayları olduğu gibi aktarıp yorumdan kaçınarak bizlerin doğru bilgilendirilmesini sağlamışsınız. teşekür ederiz…
Suriye- Türkiye ilikilerinde gelinen noktayı çok güzel değerlendirmişsiniz. özelikle Osmanlı dan günümüze kadar makaleyi getirmenizde yazınızın ne kadar öenmli olduğunu gösteriyor. yazılarınızı devamlı takip ediyor ve etmeye de devam edeceğim. her cümlesinde bilgi olan böyle makalelerinizin devamnı bekliyoruz.