Allah’a çok şükür ki Müslüman doğup dini vecibelerimizi rahatça yerine getirebileceğimiz bir ülkede yaşıyoruz.
Bu yaşananlar tam olarak bu kaynaktan yararlanmadığımızı düşündürüyor bana, kuranın içindekilerle kendi hallerimizi karşılaştırıyorum çok bağdaşmıyor.
Tamamı sevgi esası üzerinde duran hoşgörü ve merhametten bolca bahseden kuran bizim yolumuza tam ışık olamadı, ama sorumlu o değil, biz sebepler yarattık…
Hepimizin yaptığı bir yanlış var, din konusunda bir çıkmaza girdiğimiz zaman hemen bir bilen ararız, bilemediğimiz başka bir konuda kaynak kitap ararız da sıra dine gelince ille de ağızdan duymak isteriz…
İşte o bir bilen ne anlatırsa hayatımıza aynen naklolur, acaba doğru mudur, ne kadarı kendi fikridir yada yorumudur, bunu düşünmeyiz çünkü o bir bilendir…
Burada kendi kendimize verdiğimiz zarar doğru yolu göstermesini istediğimiz kişiye teslimiyetimizdir, eğer konu hakkında fikir sahibi olsaydık ve yine bir bilenle istişare etmek bilgimizi zenginleştirecek içine kendi bildiklerimizi de ekleyerek daha geniş düşünmemizi sağlayacaktı ama, sadece karşımızdakinden öğrendiğimiz belki de fevri bir karara uymamızı gerektirecek, hepsinden kötüsü de bu bizde kalıcı olacaktır.
Çünkü yol kesilir, artık biz öğrendiğimize inanır ve bir daha araştırma gereği duymayan oluruz, oysa aynı konuya beş ayrı kişiye yöneltsek beş ayrı cevap alırız, hepsi kendine göre bir takım ilavelerle söyler.
“Kargalar ötmeye başlayınca bülbüller susar” demiş “MEVLANA” bence hakkını teslim gerek…
Tek söyleyen var o da kuran, nerede takılırsak ona başvursak hem doğruya hem güzele varırız.
Din bizim anlayışımıza fikirlerimize göre ayarlanamaz, her şey kesin hükümlerle belirgin, sana göresi bana göresi olmaz, hele yoruma dayanırsa hepten zorlaşır.
Biri başını örttün cennetliksin diyor, öteki örtmeyen cehennemlik diye bağırıyor, öbürü başörtüsü tartışılır söyleminde, şimdi ne yapalım?
Her kuranda bir fihrist var hangi konuyu ararsak arayalım orada buluruz, açıp bakmak kâfi sayfa numarasını ayet sayısını sureyi hepsini, ne söylüyor nasıl söylüyor amacı ne hepsi yazıyor.
Bunu yapsak, kendine göre anlatanlara bakmayacağız, yalancı peygamberlere pirim yaptırmayacağız, şekli bizden farklı kıyafeti bizim gibi değil diye itişmeyeceğiz, çünkü orada bir şey okuyacağız, sevgiyle yaklaşım, güzel söylemek, kalp yumuşaklığını bulacağız.
Kuranda emirler bile incelikle verilir.
Çok sıkça rastladığımız, size bu ayetleri okuyup anlayasınız diye indirdik ifadesini görürüz, anlamanın esas alındığı yani kişinin kendi anlağını kullanmasını sürekli işaret eder.
Bu gün her şeyden medet umuyorsak yatırlara gidip adaklar adıyorsak işin menşeini bilmediğimizdendir, erenler evliyalar yaşadıkları süreçte güzel şeyler yapmış doğruları işaret edip bize ışık olmuşlar.
Onları ziyaret etmemiz bizi manevi anlamda rahatlatır fakat medet ummak türbelere bağlayacağımız bez parçaları yada birbirimizi ezene kadar oluşturduğumuz izdihamlar bize bir fayda sağlamayacak tam aksine beyhude bir ümit yaşatacaktır.
Yardım edecek Allah, duamız ona, ve kitabından öğrendiklerimizle yaptık ibadetlerimizi, detaylarını peygamberimizin yolunda gördük aldık, artık başka yol aramak ve her söyleyenin arkasına takılmak gün gün içimizde çoğalan din istismarcılarını beslemekten başka bir işe yaramayacak.
Geçen yıl Bursa’ya gittim, hepiniz bilirsiniz yatırlarıyla ünlü şehrimizdir, hepsi çok güzel türbeler içinde yatan evliyalar, sürem elverdiğince ziyaretlerine gittim dilim döndüğünce de okudum.
Son olarak bide somuncu baba var dediler onu da ziyaret edip noktalamak istedim, bitirmek mümkün değil daha gidemediğim çok zat vardı ama kendimce çizdiğim çemberi tamamlıyordum.
Somuncu baba yokuş sonunda çıkılması hayli meşakkatli bir yerde yatıyor, yavaş yavaş çıkıyorum önümde yaşlı bir teyze elinde de su bidonu var iki kat zor yürüyor.
Yanına gidip elinde ki bidonu aldım, evin nerede teyze dedim, eve gitmiyorum kızım somuncu babaya varacam dedi, e iyi o zaman dedim ben de ona gidiyorum hadi gel ben taşırım bidonunu.
Birden zınk diye durdu…
Nasıl dedi nasıl sende ona gidiyorsun, bu halde mi…?
Bu halde mi dediği halim, pantolon gömlek var üzerimde bir de başım açık, anladım ne demek istediğini, evet teyze dedim bu halde, olmaz mı kabul etmez mi somuncu baba beni?
Bak ben Allahın karşısında bu haldeyim somuncu baba sadece bir kul…
Ver dedi ver bidonu, ben kendim taşırım istemem yardımını kalsın.
Ne diyeyim ki, peki deyip verdim, kendince doğruydu yolu, öyle öğretmişlerdi ona bilenler, hiç kızmadım kırılmadım çünkü çok yaşlıydı, ama böyle düşünen o kadar çok genç insanımız var ki…
Bir yerde çatlak varsa su kaçıracaktır onu ya kapayacız ya da bu neme bu duvar yıkılacak, daha ne kadar dayansın…
Düşünmek bir yana yargı memuru gibiyiz günahkar yada sevapkar diye de kendimizce ayırıyoruz, bize bu yetkiyi kim verdi, bu değerlendirme neye göre, onu bilmiyorum ama düşüncelerimiz dış görünüşümüzle bağlantılı değilse karar kesin, senden gelecek hayır Allah’tan gelsin deyip kesiliyor.
O halde niyetimiz ya da içimiz bu değerlendirmenin neresinde kalacak?
Kötü bir şey yapma kararı alıp eğer yapmıyorsak Allah bu niyetimizi yapmadığımız için affediyor, eğer güzel bir şeyi yapmak istediğimiz halde yapamadıysak aynen yapmış gibi sevap hanesine geçiyor.
Yani niyetin güzelliğine bile ödül var.
O zaman beni anlamadan belki sadece başım açık yada onun ölçülerinde kıyafetim yok diye, sanki din tanımaz konumunda tutulmak niye?
Güzelim dinimizi bir sürü hurafelerle rivayetlerle varsayımlarla zorlaştırıp gölgeliyoruz, işte adamın biri çıkıyor ben peygamberim vahiy alıyorum diyor ibadetle yorulma ben senin yerine de yaparım sen yeter ki aidatları öde diyor, onu yap bunu yapma bu doğru bu yanlış gibi kendi çıkarları doğrultusunda verdiği fetvalarla milyarların sahibi yalancı sahtekar olan bu insanlar burada onları isimlendiremiyorum çünkü gerçekten bilmiyorum adları nedir, sadece anlatarak ama kendince anlatarak akıllara durgunluk veren bir gurup oluşturuyorlar.
Ve bu guruplara bakıyorsunuz bu insanlar cahil de değil, hepsi kariyer sahibi sözde aydınlar…
Hadi adama deli diyeceğiz, yada para kazanmanın yolunu bulmuş yürüyor diyeceğiz de arkasındakilere ne diyeceğiz?
Tabii tam anlamadan incelemeden, okumadan, yaşamaya çalıştığımız dinimiz her zaman birileri tarafından istismar edilecek ve biz hep birilerinden medet umacağız.
Bir ara Reha Muhtar büyüler ve büyücüler konusunda üst üste programlar yaptı hepimiz gördük adamın yada kadının kendine hayrı yok, konuşmaya dili dönmüyor, yolda görsek kenara çekiliriz bize değmesin diye ama yüzlerce insan sadece bir üflese bu insan mübarek vallahi diye kapısında nöbet tutuyor, ne bu?
Biri cinim var diyor, öteki daha güçlü olacak ya benim cin ordum var diye bağırıyor, es kaza düştüysen ağa yandın.
Karanlık bir odada kırık dökük bir kanepe de yarım
saat uzanmaya elli milyon kesiyor.
Yat şuraya şimdi cinlerim seni tedavi edecek dedi mi bitti, hayali ihracat gibi adam sadece yatıyor yapılan hiçbir şey yok kalk tamam iyileştin ver elli milyon biraz pahalı gibi duruyor ama değil çünkü hem serum hem kan vermişler sana diyor adamda parayı ödüyor.
Yahu gülsek mi ağlasak mı şaşırdım, kimse sormaz mı hani serum bacım kan nerede diye?
Nasıl sorsun korkudan titriyor cinler hizmette öyle sorgu sual yok yat yat kalk kalk öde öde bu kadar.
Halbuki o verdiği paranın üçte biriyle gidip temiz havada bir yemek yese üzerine çayını içse sonra sıkıntısı ne ise Allah’ına aracısız yalvarsa zaten en baştan iyileşecek ama yok, ille üfletecek…
Felak suresi 2.inci 4. üncü ayetlerinde Yarattıklarının şerrinden, düğümlere üfleyip tüküren üfürükçülerin şerrinden.
Nas suresi 4.üncü 5.inci 6.ıncı ayetlerinde Kıvrılıp kıvrılıp saklanan sinip sinip gizlenen vesvesenin o sinsi, o aldatıcı şeytanın şerrinden, insanların göğüslerine kuşkular kuruntular sokar o, cinlerden de olur insanlardan da.
Yunus suresi, 81.ayet, musa onlara dedi ki, sergilediğiniz şey büyüdür, Allah onu mutlaka hükümsüz kılacaktır, çünkü Allah bozguncuların işini düzgün yürütmez.
Ayet net, büyü ile uğraşanlara şer demiş, içimize sokulan kuşkulardan sorumlu tutmuş, biz hala kimden neyi umuyoruz?
İşlerini gerçek anlamda yapan değerli hocalarımıza müftülerimize, araştıran bu anlamda emek veren yıllarını bu yolda harcayan akademisyenlere buradan saygılarımı gönderiyorum, yürek dolusu da teşekkür ediyorum.
Ve ısrarla anlatsınlar diyorum, çünkü onların sustuğu yerde kargalar dile geliyor, İslam uğruna savaşlar yapıldı gerçek anlamı anlatılırken mücadeleler verildi, şimdi burada biz doğruyu biliyoruz demek, çok fayda sağlamaz, bildiklerimizi sürekli söylemek zorundayız, bu anlamda din görevlilerine de büyük görevler düşüyor.
Yine onların işaret ettikleri yerden hareketle ve kuranı takiple doğruyu anlar ve yine kendimizin zekasıyla söylenenin kuranla bağlantısını bulur çözeriz, bunun aksi de olabilir onu da görürüz.
Mahalle aralarında sıkışmış üç ayeti yan yana okuyamayan bilgisi sadece kulaktan dolma olan gittikleri mevlitler de yemeni yada terlik pazarlayan insanları da ayıralım istiyorum.
Medya maymunu olmuş, kendini ya kahin ya falcı diye lanse eden sözde medyumları falcı bacıları ayıklamazsak onların banka hesapları kabarırken bizim hem kesemiz hem inancımız delik deşik olacak…
Yol belli elimizde kâinatı içine alan kocaman bir kitap var, içinde ki bilgileri eskimeyen doğruluğundan asla şüphemizin olmadığı yaşadığımız her güne ışık olacak kocaman bir kitap kuran.
Hala insanlardan mucize beklemek bence melekleri bile güldürüyordur…
Peygamberimize sahabelerden biri sormuş, ya resurullah hepimiz ölümlüyüz gün gelecek sende aramızdan ayrılacaksın, o zaman biz sıkıştığımızda kime gidelim, şüphelerimizi kimden soralım?
Hz. Muhammed kurana başvurun demiş, anlayamazsak çözemezsek demiş sahabe, o zaman vicdanınıza dönün vicdanınız size yanlışı göstermeyecektir…
Peygamberimiz bir bilene sorun rehber arayın dememiş, buraya iyi bakmak ve bakarken de görmek lazım.
Herkes bir yerinden çekerse kopuk kopuk yaşamaya çalıştığımız inançlarımızı acabalar içinde bırakırız, Hıristiyanlar ellerinde ki incille yatıp incille kalkıyorlar, adeta sözlük gibi ceplerinde taşıyorlar.
Biz kuranı astığımız yerden indirene kadar arkadaşlar incili hatmetti…
İşte ondan sonra kendi memleketinde deli kabul edilen biri çıkıp gelir, altın kakmalı koltukta oturup çekirdek yerken insanlar itiş kakış önünde secde eder, nedir doktor mu, hoca mı, alim mi, deli mi velimi ne…?
Osmanlıdan bu yana ne zaman milletçe hırpalanmak istensek önce dinden başlarlar baltaların sesleri hep duyulur ama her zaman bu yanımız zayıf olduğu için anlayamayız.
Geçtiğimiz günlerde genç bir çocuk çıktı kuranın şifreleri var ben bazılarını çözmeye çalıştım dedi , gayet mütevazı ve aydın bir genç.
Of of of, sen misin bunu diyen, sapanla bile uzaya fırlatacağız bir elimize geçse, bin ayrı yerden bin ayrı ses yükseldi yahu ne yaptı?
Gel sana benden başkası şifa olmaz deyip, içine yazdıklarını kendisinin bile okuyamadığı muskaları mı sattı, apandistin bademciğine yapışmış ama korkma şifa bende, sen şuradan beş kilo z.yağ beş kilo şeker üç kilo kuzu pirzola al ben onlardan ilaç yapar seni iyileştiririm deyip mutfak ihtiyaçlarını mı karşıladı, karnına yazarsam elli göğsüne yazarsam yüz üstüne bide okursam iki yüz milyon mu alırım dedi, ne dedi?
Söyledikleri doğrudur yanlıştır tartışılır ben peygamberim diyene rağbet ediliyor bir konuyu araştırıyorum deyince vay dini oyuncak ettin muhabbeti.
Oku kuranda ilk emir, Allah ayetlerinden söylerken size bunları okuyup anlayasınız diye indirdik diye defalarca ifade ediyor, e okuyup anlamaya çalışan olmamak bir yana, okuyup anlamaya çalışana da köstek olmak niye?
Her şeyi özünden uzaklaşıp şekle çevirdik, bir namaza dursak içimizi bin şüphe kaplıyor acaba elim doğru yerde mi, ayağım yan mı duracak, bu sureden sonra hangisi gelecekti vs.vs..
Maksadın Allah’ın huzurunda olup tövbe etmek kişinin Rabbiyle yalnız olduğunu hissetmesini sağlayacak o kısacık zamanı bile bir sürü vesveseyle doldurduk.
Bir kuran okumaya kalksak boy abdestimi gerekir namaz abdestiyle de olur mu yoksa abdestsiz demi okunur derken zaten vazgeçiyoruz.
Yıllarca oruçluyken sakız çiğnesek ne olur diye tartıştık durduk, sanki günün yirmi dört saati sakız çiğneriz ya asla bir dakikamız sakızsız olmaz, şimdi oruçluyken ne yapalım derdini düştük.
Yanlış yaparız korkusuyla doğru yapacaklarımızı da bıraktık, peygamberimiz zorlaştırmayın kolaylaştırın buyurdu ama kolaylaştırana da günün adamı deniyor…
En gündemde ki adam Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’tür kendini paraladı, dediklerim size sadece araştıracağınız konular olsun bana inanmak değil söylediğim sadece bahsettiğim ayetlere bakın fark varsa o zaman tekrar konuşalım diye ama, etiketi en baştan yapıştırıldı üzerine, sosyete hocası diye…
Böldük çarptık çıkardık bir tek toplayamadık o yüzden bu dağılmışlık o yüzden bu ne tarafa gideceğimizi tayin edemediğimiz.
Eğer dinimizi asıl kaynağından yani kurandan öğrenirsek o zaman benim elinden bidonunu aldığım yaşlı teyzenin yaptığı gibi türbeleri mabetler kabul etmeyeceğiz, somuncu babaları ilahlaştırmayacağız.
Kendi duamızla kendi sıkıntılarımızı aşabilecekken yalandan hocalara teslimiyetimiz bitecek.
Kimseye sen cennetliksin sen cehennemliksin falan demeyeceğiz ve en önemlisi Allahın vereceği hükümlerde ahkam kesmenin ne kadar yanlış olduğunu öğreneceğiz…
teşekürler…negüzel ve doğru açıklamalar…niyetlerin ve amelerin temiz olmasını, vicdanların temiz olmasını , bilginin ışığında dosdoğru müslüman olmayı ne güzel belirtmişsiniz…tebrikler