Eskiye rağbet olsa bit pazarına nur yağar derler ya… Ben katılmıyorum bu söze. Niye mi?  Hangimiz eskiyi hatırlayıp derinden bir ahh.. çekmiyoruz? Çocukluğumuzun oyunlarından tutun da, yediğimiz basit şekerlemelere kadar özlemiyoruz. Ben çok özlüyorum. Bazen gözlerimi kapıyorum, bir anda kendimi 5-6 yaşlarında buluyorum. Gözlerimi açmaya korkuyorum; orada kalmak istiyorum.

Sponsor Bağlantılar

Bir anda yakın okuldaki öğrencilerin andımızı bağırarak okuyuşunu duyuyorum. Sonra zil sesi… Okula gitmek için nasıl heveslendiğimi hatırlıyorum. Gülüyorum kendi kendime, çocukluğuma… Bir horoz sesi, tavuk gıdaklaması, apartmanlar henüz yükselmediği için arka odadan içeriye vuran sıcacık güneş…

Kendi kendine oynamak zorundasın. Televizyon kapalı, yayına akşam büyükler eve gelince giriyor. Kendin gibi okula gitmeyen arkadaş bulursan ne ala, senden iyisi yok. Saklambaç, yakartop, körebe… Şimdiki çocuklar gibi hemen sıkılmazsın, saatlerce; hatta annen kapıya çıkıp seni çağırana kadar büyük bir zevkle oynarsın. Ne susadığını hatırlarsın, ne acıktığını…

Hangimizin ya kendinin ya da komşusunun tavukları yoktu ki. Akşam oldu mu komşu teyze seslenir, tavuklarını kümese koymak için rica eder, tavuklar önde biz arkada kümesin yolunu tutar, bu görevi de tamamaladıktan sonra günboyu tüm saflığımızla oynadığımız ahretliklerimizle vedalaşır; hatta bir de tekerleme tutturıurduk. ‘Evli evine, köylü köyüne, evi olmayan sıçan deliğine’.

Her sokakta elektrik telinin birinde mutlaka uçurtma olur. Uçmaktan yorulmuş, arkadaşını yarı yolda bırakmış bir uçurtma. Uçurtma arkadaşını yarı yolda bırakmış olabilir ama; çocuk mutlaka geri döner, gerekirse kuyruğunu tellerde bırakma pahasına arkadaşını yarı kızgın evine götürürdü.

Arada bir mahalle arasından pamuklu şeker satıcıları geçerdi. Alabilen alır, alamayanla paylaşırdı şekeri. Eksilmezdi şeker, aksine artardı. Herkesin yüzünde bir memnuniyet, bir mutluluk…

Eskiciler vardı, o zamanlar insanlar eskilerini bile atamazdı. Değerlendirmek için yerine mandal alırlardı. Ahşap, naylon renkli mandallar… Bazen yerine top bile verirlerdi. Annemize yalvarıp küçülen terlikler yerine ya da kullanılıp parçalanmış ama buna rağmen yanından bir kaç kez iğne iplikle dikilmiş eski ayakabıların yerine top almak bizi ne mutlu ederdi. Ahh.. ne mutlu ederdi.

Burnumda çocukluğumun mis gibi bahar havası, gözlerim hala kapalı. Kulaklarımda arkadaşım Ayşe’nin, Semra’nın, Nuran’ın, Fadime’nin sesi: ‘Evli evine, köylü köyüne, evi olmayan sıçan deliğine’…