Mainz, 23.02.2011

Tunusta bir gencin canını şahit kılarak başlattıĝı kıvılcım meşhur tabirle „Domino“ etkisiyle beraber „Diktatöryal“ coĝrafya`da hızla yayılmaya devam ediyor. Halkları müslüman ancak yeterince teslim olmamış olan bu bölgenin geçen yüzyıl da bizzatihi „Sömürge“ sonrasında ise „Post-modern“ sömürge altında inim inim inlemekte olduĝu bilinen bir gerçek. Mevcut coĝrafya da var olan yanlış „Biat ve İtaat“ öĝretisi dışında özellikle var edilen „Yoksulluk, Yoksunluk ve Yolsuzluk“ bölge halklarının kılcal damarlarını tıkamış ve adeta nefes almalarına bile engel olmuştur.
Adı bile kendileri tarafından uydurulup, cetvelle sınırları tayin edilen bu bölgede sözümona demokrasi havarisi kesilen Batı buradaki zalim diktatörleri bir „Sera“ bitkisi özeni ile yetiştirmiş ve bakımını da bizzatihi üstlenmiştir. Mevcut baskı ve zulüm rejimlerinin bugünlerde meydana gelen „İsyan“ dalgaları ile yüzleşmeleri konusunda bir çok etken saymak mümkündür. Netice olarak bu konularda uzun uzun yorumlar da yapılmaktadır. Dünyanın jandarmalıĝına soyunmuş olan ABD`nin bu olaylarda etkin olduĝunu bile söyleyenler bulunmaktadır. Hani bu görüş öyle çok yabana atılacak bir görüş de deĝildir. Ne var ki meseleyi sadece Arap coĝrafyasındaki diktatörlere karşı dış dinamikler ve iletişim araçlarının saĝladıĝı avantajları kullanmak suretiyle bir başkaldırı olarak bakmak yeterli ve saĝlıklı bir okuma olmayacaktır. Gerek Tunus ve Mısır için ve gerekse Libya için zulüm yönetimlerinin sivil bir inisiyatife asla izin vermedikleri ve dolayısıyla buralarda sivil bir muhalif güçlü hareketlerin olmadıĝı ve özellikle de İslami anlamda entellektüel bir birikim olmadıĝı için bu isyan dalgalarını hemen herkes yukarıda ifade ettiĝimiz „3Y Formülü“ ile açıklama eĝilimindedir.

Sponsor Bağlantılar

3Y formülünün bu olaylarda önemli rol oynadıĝı gerçeĝi yadsınamaz. Ancak mevcut kavganın bu kadar yüzeysel olmadıĝı açıktır. Batı, kucaĝında besleyip büyüttüĝü bu seçkin diktatörlerden vazgeçmeye başladı gibi bir yorum tamamen safdillik olur. Sadece „Çıkar“ ve „Hazz“ temelleri üzerinde yükselmiş bulunan batı uygarlıĝı esasen yaşlanmaktadır. İnsanın sadece cesedine çalışıp, ruhunu ihmal etmiş olan bu uygarlık zamanında „Rüzgar“ olarak ektiklerini şimdi „Fırtına“ olarak biçmektedir. Kavga bir medeniyet kavgasıdır. Yaklaşık 300 yıl süren „Batı Uygarlıĝı“ son demlerini yaşamaktadır. Baba Bush ile birlikte bitkisel hayata girmiş olan bu uygarlık Obama sayesinde sadece biraz daha zaman kazanmıştır hepsi bu.

Zira Allahın deĝişmez yasasıdır: “Allah asla ihmal etmez, imhal eder.“

Batı uygarlıĝının özellikle de algılar üzerinden „Terör“ imajı ile habire İslamla çatışma hevesi boşuna deĝildir. Şeytanı olmayan bu uygarlık insanın doĝası gereĝi kendisine müslümanları düşman seçerek yani ötekileştirerek ömrünü uzatmaya çalışmaktadır. Batılı oryantalistlerin her türlü iĝva ve şeytanlıĝa raĝmen İslam konusunda ne kadar ciddi bir literatür hakimiyetine sahip olduklarını biliyoruz. Kuşkusuz batının en cins kafalı adamları alenen itiraf edemeseler bile bu uygarlıĝın sonunun geldiĝini ve batının artık insanlık için verebileceĝi hiç birşey kalmadıĝının farkındalar. Dahası onlar insanlık için İslam`dan başka çıkar bir yol olmadıĝını, insana, kamil bir vicdan saĝlayabilecek ve insanı yeniden „Hayr“ üreten şerefli bir varlık haline getirebilecek yegane nizamın İslam olduĝunu biliyorlar. Zaten bu sebeple ön alma adına İslamın bu gücünü terör algısı ile yıkmaya ve İslamı cazibe merkezi olmaktan çıkarmaya çalışıyorlar.

Ancak onlar her kemalin bir zevali olduĝunu unutuyorlar. Halbuki insanlık ne medeniyetler gördü, geçirdi. Allaha kafa tutan ilk uygarlık batı uygarlıĝı deĝildi. Firavun da, Nemrutta aynısını yapmıştı. Ad ve Semud kavmi de „Allahsızlaştırma“ suçundan tarih sahnesinden silinmişlerdi.

Kim ne derse desin…

Bana kalırsa ABD`ye raĝmen müslümanlar sadece Allaha teslim olmaya karar vermişlerdir. Ve bu irade bugün için ertelenebilse bile yarınlarda bu artık mümkün olmayacaktır. Bu halklar artık pudralı yeni dinazorlara asla razı olmayacaktır.İnsanlıĝın tam da bunaldıĝı bir zamanda Allahın inayetiyle müslümanlar tekrar küllerinden doĝarak yine bir „Medeniyet“ inşasına girişeceklerdir. Bu konular basit bir temenni meselesi deĝildir. Zira insanlıĝın geldiĝi bu nokta iflas noktasıdır. İnsanlık tarihi boyunca Allahın koyduĝu yasa hep böyle işlemiştir. Firavunun zulmü annelerin rahmine ulaşınca Allah adeta bir „Şok“ olarak Musa`yı ona yetiştirtmişti. Nemrut zorbalıkta sınır tanımayınca Allah ona İbrahimi gönderdi. Biz bir daha Peygamber gönderilmeyeceĝine iman ettik. Ancak yürüyen peygamber bizimle. „Risalet“ hiç ölmedi ki zaten. Ölen sadece Aziz Peygamberin „Kul“ tarafıydı. Mesajı hep yaşadı ve yaşayacak.

Bu sebeple gidenler Bin-Ali, Mübarek yada Kaddafi deĝil giden „Batı Uygarlıĝı“dır. Batılıların müslümanlara karşı ne kadar çifte standartçı ve ne kadar ikiyüzlü oldukları bu olaylar vesilesi ile bir kez daha ortaya çıkmış oldu.

Bu çaĝdaş Firavunlar biraz kan dökecekler ama sonuç mutlaka müslüman halkların lehine olacaktır. Hayatta gördüĝümüz en küçücük şeylerin bile bir bedeli varken „Hürriyet“ gibi muazzam bir umdenin bedeli olmasın mı?
Bedelini ödeyenlere „Özgürlük“ helal olsun!

Baki Selam ve Saygılarımla.

Ömer Erdem
Mainz/Almanya