Mainz, 31.05.2010

Korsan bir devlet yapılanması için yahudilerin sultan Abdülhamid ile ilk irtibatları 1882 yılında Rusya`nın Odesa şehrindeki Osmanlı konsolosluğuna Siyon Dostlar Derneğinden bir heyetin Filistine yerleşmek isteği ile ilgili bir teklif götürmeleri ile başlamıştır. Teklife çok sert bir cevap veren sultan bununla yetinmeyip 1901 yılında yahudilerin Filistin`den toprak satınalmalarını yasaklayan bir karar yayınladı.Buna rağmen ümitsizliğe kapılmayan Dr. Hertzl, sultan ile görüşmek için her yolu dener ancak görüşemeyiceğini anlayınca teklifini zamanın başbakanı Tahsin paşaya iletmeye karar vermiştir.

Sponsor Bağlantılar

Sultan Abdülhamide iletilen çarpıcı teklifler şunlardır:

1. Bizzat sultana ödenecek 150 milyon ingiliz lirası.
2. Osmanlı devletinin 33 milyon ingiliz altınını bulan borçlarının tamamının ödenmesi.
3. 120 milyon altın frank harcamak suretiyle Osmanlı müdafası için bir filo tesis edilmesi.
4. Osmanlı maliyesini güçlendirmek için faizsiz olarak 35 milyon altın lira borç temini.

Yahudi Hertzl bizzat kendi hatıralarında Osmanlı sultanının bu teklife şu cevabı verdiğini kaydetmektedir:

“Benim vatanımın tek bir karışından bile fedakarlıkta bulunamam. Bu benim şahsi mülküm değil halkımın mülküdür. Halkım bu toprak uğrunda mücadele etmiş ve onu kanları ile sulamıştır. Yahudiler milyonlarını kendilerine saklasınlar. Bir gün imparatorluğum parçalanacak olursa o zaman onlar Filistini belkide bila bedel elde edebilirler. Ama ben sağ olduğum sürece, vücudumun parça parça edilmesi benim için Filistini imparatorluğumdan ayrılmış görmekten daha ehven gelir. Bu olmayacak bir şeydir. Ben hayatta iken vücudumun parçalanmasına muvafakat edemem.”

Bu cevap üzerine Yahudi siyonistlerin gönüllü taşeronları olan masonik teşkilatların başı konumunda bulunan Emanuel Karaso sultana; “Bu cevabın bedelini tahtınla ve canınla ödeyeceksin“ diye telgraf çekmişti. Nitekim dedikleri gibi bir kaç yıl içinde Cuma selamlığında sultana bombalı suikast düzenlediler. Bu cinayet girişimi başarısız olunca İT`çì paşalarımız ve Jön Türkler denen güruh ile birlikte Osmanlı topraklarında korsan bir devletin kurulmasının yolunu açmış oldular.

Ekim 1917`de, yahudilere Filistinde milli bir vatan verilmesi konusundaki Lenin vadinden hemen sonra 2 kasım 1917 tarihinde “Belfur deklerasyonu” yayınlandı. İngiliz mandasının ciddi gayretleri ile 1918-1928 arasında Filistine planlı bir yahudi göçü sağlanarak yahudi sayısı 3 kat arttırılarak nüfus 175 bin yahudiye çıkartıldı.

1937 yılında muazzam arazi satınalımları yanısıra düzenli bir askeri birlik oluşturmak üzere çalışmalara başlandı. Askeri teknikleri öğrenmek ve tecrübe kazanmak maksadıyla yahudi militanlardan oluşan örgütler ittifak devletleri ile birlikte 2.dünya harbine iştirak ettiler. 1947 yılında Bir-leş-miş milletlerin Filistini bölen kararı çıktığında yahudilerin eğitimli ve tam donanımlı silahlanmış 70 bin militanı bulunmaktaydı. Bu militanlar daha sonra başkanlarını bu korsan devlette başbakan, bakan ve cumhurbaşkanlığı görevlerine kadar yükselecek olan şu terör örgütlerine dağılmışlardı.

Hagana terör  örgütü: Altmış bin militan

Balamah terör örgütü: Beş bin militan

Irgun terör  örgütü: Beş bin militan

Şatiron terör örgütü: Bin militan

Yahudi teröristler kendi planları karşısında duran herkesi imha etmeyi kafaya koymuşlardı. Bu silahlı terör örgütleri binlerce insanın canına kasdettiler. Adi cinayetlerin yanısıra hunharca suikastler düzenlediler. Göç meselesinde İngilizler ile aralarında çıkan ihtilaf neticesinde İngiliz temsilciliklerine de saldırıp İngiliz askerlerini de öldürdüler. Birleşmiş milletler temsilcisi “Kunt Bernadet” ile ihtilaf olunca onu da bir suikast ile ortadan kaldırdılar. Ve nihayet Batının büyük gayretleri ile ortadoğunun kalbinde bir çıbanbaşı olmak müzere siyanist İsrail bir korsan devlet olarak 14 mayıs 1948 tarihinde resmen kurulmuş oldu.

Eli kanlı  teröristlerin batı desteğiyle ve toprak gaspıyla kurdukları bir devletin eski alışkanlıklarından vazgeçmesi beklenemezdi. Nitekim öyle de oldu. İsrail resmen devlet olarak tanındı, ancak hiç bir zaman bir devlet gibi davranamadı. Devlet olduktan sonra da bir çok katliam ve cinayete imza atan bu korsan devlet Amerikanın gücünü arkasına alarak halen hem uluslararası hukuku ve hem de bütün ülkeleri hiçe saymaya devam etmektedir.

Daha geçtiğimiz yıl Filistin halkını dünyadan tecrit edip binlercesini şehit eden bu korsan devletin hukuk tanımadığı, birleşmiş milletler dahil hiç bir kararı tanımadığını hemen herkes bilmektedir.

En son olarak dünyanın çeşitli ülkelerinden parlementerler, basın mensupları  ve duyarlı insanlardan oluşan yaklaşık 600 kişiden oluşan ve „Yükümüz insani yardım, rotamız Filistin“ parolasıyla yola çıkan ve tamamen mağdur Filistin halkına kısmen bile olsa bir yardım ulaştırmak için yola çıkan sivil insanlara korsan İsrail devletinin katil yöneticileri tarafından hunharca bir saldırı gerçekleştirilmiştir. İsrail korsanları uygar! Dünyanın gözü önünde ve ululararası karasularında böylesine bir cinayet işlerken ve adeta tüm dünya`ya kabadayılık taslarken en azından vicdanı dumura uğramamış her insandan onurlu bir ses yükselmelidir. Sözünü ettiğimiz sözde uygar dünyanın bir kaç cılız açıklama ile bu hunhar katliamı geçiştirecekleri herkesin malumudur. Ancak dünya`da sözü dinlenen bir ülke konumuna gelmiş olan ülkemizin alt düzey bir futbol turnuvası ile bir kaç tatbikatı iptal ile yetinmesi beklenemez. Katil İsrail korsanları bu defa bizim vatandaşlarımızın canına kasdetmiştir. Bu katliam kesinlikle cevapsız bırakılamaz. Batının şımarık ve gayri-meşru çocuğuna unutamıyacağı bir ders verilmelidir. İsrail hükumetinin diplomasi ile terbiye edilemiyeceği çok açıktır. Türkiye en azından donanmasını derhal doğu Akdeniz sularına yönlendirmeli ve kırmızı alarm durumuna geçmelidir. Diplomasi yolları denenmeye devam ederken bu şımarık  ve küstah devlete haddini bildirecek tedbirler de acilen devreye sokulmalıdır.

Ulvi bir gaye ile her türlü riski göze alarak ilgili gemiye binen insanları inanç ayrımı gözetmeksizin insanlığın vicdanına yaptıkları katkıdan dolayı can-i gönülden tebrik ediyorum. Bu uğurda şehit olanların mükafatını zaten en yüksek takdir makamı misliyle müjdelemiştir. Onların yakınlarına sabr-i cemil niyaz ederken yaralılara acil şifalar temenni ediyorum. Ancak onlar bu davranışları ve gösterdikleri üstün cesaretle insanlık ailesinin ortak vicdanı olarak tarihte şerefle anılmayı hakettiler. Bu onur ve şeref onlar için yeterlidir. İsrail tankları altına bedenini korkmadan Filistin davası için bırakmış olan „Rahelì“ nasıl selamladıysak bu gemide yer alan bu kahramanları da hürmetle muhabbetle selamlamak bizim insan olmamızın gerektirdiği asgari bir vecibedir. Zamanında bu toprakların insanları Filistinde 500 bin şehit vermişlerdi. Filistin davası, kuru bir toprak davasından ibaret değildir. Bu bir insanlık sınavıdır. Ve biz bu sınavdan şimdilik alnımızın akıyla
çıkmış bulunuyoruz. Ancak mücadele bitmemiştir. Halkının bir gece bile korkusuzca uyumasını sağlamaktan aciz olan katil İsrail yöneticileri şunu çok iyi bilsinler ki bundan böyle korkuları artarak devam edecektir.

Aslında İsrail beceriksiz ve maceraperest yöneticileri yüzünden bir anlamda harakiri yapmaktadır. Ortadoğu coğrafyasında barışı dinamitlemenin önemli bir faturası vardır. Ve İsrail bu defa bu faturayı ödemekten kaçamayacaktır.

Son verirken katil İsrail yöneticilerini lanetliyor, öz canını insanlık vicdanına şahit kılmak için şehit olmayı tercih edebilen cesur yürekleri hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.

Baki Selam ve Saygılarımla.

Ömer Erdem
Mainz/Almanya