Disiplin insanoğlunun her zaman ihtiyacı olan temel bir duygu, bir kendini bilme eylemidir. Gerekliliği tartışılmaz, evet’tir. peki gereksiz disiplin? Öğrenci olarak birazdan yazacaklarım şikayetlenme değil, abartma değil. Tamamı ile gerçeklerdir. Okulların yapılma amaçlarından biride, öğrencinin kendini ifade edebilme yetisini kazandırmaktır bence. Burada bir çelişki var işte. Öğrenci kendini ifade edemiyor, çünkü kısıtlanıyor…
*
Yasaklar kısıtlamalardanda beter üstelik. Gerekli yasaklar konulur ve kabul edilir. Ama gelin görün ki burada “Benim ülkemin insanı bir başka abartıyor” demeden geçmem insanıma saygısızlık olacaktır. Geçen yaşadığım bir olayı anlatayım sizlere. Ders esnasında susadım. Suyumu çıkarttım ve içtim. Buraya kadar sorun yok. Fakat sonrası ilginçtir ki öğretmenim bana feci bir bakış atıyor. Dişler dudakların arkasından sıkılmış vaziyette, gözlerde parlayan ateş. Bu bakışlar ve mimikler karşısına ruhsal olarak bir ezilme yaşıyor insan ister istemez. Şöyle kısık, kendimin bile zor duyacağı bir seste, yarı kambur vaziyette öğretmenime soran bakışlar attım. Söylediği şu oldu. “Benim dersimde su içilmeyecek. Bilmiyordunuz şimdi öğrenmiş oldunuz bir daha olmayacak”. Muhteşem abartılı yasak. Yahu su insanın doğal ihtiyaçlarından biridir. Susuzken benden derste ne gibi mükemmel bir performans bekleyebilirler ki? “Siz artık yetişkin sayılırsınız, sabredin…” Sözüne bitiriyorum zaten. Bunun yaşla ne ilgisi var? Su içmenin öğretmene, arkadaşlarıma ne gibi bir zararı olabilir ki?
*
Beni en çok düşündüren ve bir başka muhteşem yasağımız olan tuvalet yasağı. Şimdi, insanoğluna istediği zaman bu ihtiyacını erteleyebilme özelliği bahşedilseydi, ya da herhani bir fantastik güce sahip olsaydık, bu yasağa kesinlikle tüm kalbimle katılırdım. Fakat ne yazık ki elimizde öyle bir güç yok… İnsanlar zor durumda olabilir. Hastalık olabilir. Her şey olabilir. Bunun için ne gibi bir yasak getirilebilir ki? Buna nasıl insanlık diyebilirim? Yine aynı söz. “Siz yetişkinsiz, tutarsınız, sabredin”. İşte bu söz beni çileden çıkartmaya yetiyor. Sabahın köründe kalkmış okula gitmiştim. Biraz geciktim. Hemen sınıfa girdim. Zaten benim girmemle öğretmenimin girmesi bir olmuştu. Derste uyuklamaya başladığımı hissettim fakat dinlemek istiyordum. Belki ayılırım diye yüzümü yıkamak istedim ve öğretmenim izin verdi, sağolsun. Fakat yüzümü yıkamaya inerken çok sevgili, saygıdeğer müdürümüz durduruyor ve “Nereye böyle?”. Yüzümü yıkayacağımı söyledim, “Öğretmenin kim, hangi ders var?” söyledim detayları. Suçlayıcı bir bakış ve ardından sertçe söylenen “Hızlı ol” …. Eh, sabretmek elde değil doğrusu…
*
Şimdi bahsedeceğim bir yasak değil aslında. Annemin küçük bir ameliyat operasyonu vardı. O sabah sınavım olmasındandolayı ilk ders sınavıma girdim ve çıktım. Öğretmenimden izin almaya gittim. Müdür yardımcısına olan biteni anlattım, geçmiş olsun, ama yinede babanı ara bir konuşayım ben” dedi. Aramaya yeltendim. Birden müdürümüz “Aradığın kişinin baban olduğunu nereden bileyim?” demez mi? Şimdi gelde sinirlenme. Annem orada ameliyat olacak, ben müdüre aradığım kişinin babam olduğunu kanıtlayacağım. Neyseki kısaca konuşuldu ve geçti gitti. Düşündüm. Öğrencilere olan bu güvensizlik ve hoşgörüsüzlük karşısında şaşıp kalmıştım. Neden bir müdür’ün odasına girerken korkuyla girmek zorundayız. Eğitim denilen şey, korku ve yasaktan mı ibarettir sadece? Elbette öyle değildir, ama uygulayışla, düşünce arasındaki o ince çizgiyi bilmek lazım. Eğitimcilerin ne kadar profesyonel olduğuna bakıyor burada durum. Görünen o ki, bu zamana kadar karşıma sadece iki, üç profesyonel eğitimci çıktı.

Sponsor Bağlantılar

Bende bunları topladım ve Muhteşem Yasaklar adını koydum. Hayranlıkla ve içtenlikle, yasaklara uyuyorum. Mutluyum.