Reşat Nuri 1909’dan itibaren tiyatro ile ilgilenir. Sadece metin üzerinde durmaz, sahne faaliyetleri ve oyunculuk konusunda da yazar. Tiyatroyu ciddiye aldığı, bu yazılardan görülmektedir. Sanatta gerçeklik konusu ile sanat- ahlâk, sanat- ilim ilişkisini işlediği yazılarında sanat âleminin tartışmaktan hiç vazgeçmediği bu konuları işler, örnekler verir.

Sponsor Bağlantılar

O, Boileau’nun ‘hakikat bazen hakikate gayr-i müşabih görünür’ tarifini beğenir. Tiyatrodaki hakikati bulup çıkartmak okuyucuya veya seyirciye düşmektedir. Tiyatro ‘sanattan başka bir ahlâk kaidesini neşr ile kendini mükellef görmemelidir’ görüşünü benimsemektedir. Çünkü güzellik kendi başına bir değerdir. Fakat “ahlâka doğrudan doğruya yahut dolayısıyla hizmet etmesine bir mâni yoktur” der ve Tanzimat yazarlarının ısrarla savundukları tiyatronun yararının pek de doğru olmadığını, ahlâkı düzeltmek için tiyatrodan mucize beklemenin boşluğunu belirtir. Bu tür eleştirilerin II. Meşrutiyet sonrası canlanan tiyatroyu her amaç için kullanma furyasının bir tepkisi olarak görmek ne kadar mümkünse yazarın tiyatro anlayışının tezli eserden yana olmadığı şeklinde yorumlamak da mümkündür. Reşat Nuri tiyatrodan “hoşa gitmesini” bekler. Bu da iki şekilde olur. Ya insanlığın ebedî konularını işler ya da dönemin heyecanını besler. İkinciye örnek olarak Çanakkale Savaşı sırasında bir subayın bir casusu öldürmesinin halkın ne kadar hoşuna gittiğini, eseri sevdirdiğini anlattıktan sonra bu eser şimdi sahneye konsa “o vakitki heyecan ve hararet ile karşılanmaz. Çünkü Uçurum zamanın ruhuyla olan alâkalardan bir kısmını kaybetmiştir” der. Bu bir gerçeği çok çarpıcı olarak ifade eden makale Çanakkale Savaşı’ndan sadece üç yıl sonra yazılmıştır ve savaş havası hâlâ devam etmektedir.

Reşat Nuri dile getirdiği genel görüşlerinin hepsini elbet uygulamamıştır. O da dönemin ihtiyaçlarına cevap veren eserler yazdığı gibi sosyal eleştiriyi de komedi tarzında vermiştir. Reşat Nuri’nin komedileri fars değildir. En komik sahnelerinde bile buruk bir acı vardır. İlim ve tiyatro arasında kurduğu ilişkinin örneğini İbsen’in Hortlaklar’ında bulan yazar, bunu “bir gâye” olarak görmediğini, eseri etkili kılan İbsen’in dehası olduğunu belirtir. Dünya tiyatrosu ve Türk tiyatrosundaki meseleler üzerinde geniş olarak duran yazar İstanbul’daki sahne hayatından yazılan eserlerden de söz eder.

Dönemin en önemli konularından biri adaptasyondur. Reşat Nuri de bazı uyarlamalar yapmış, adaptasyon konusunda hayli yazmıştır. “El malıyla tufeyli bir surette efendilik etmek bir dereceye kadar mümkündür” diyen, hazır kalıplarla milli edebiyatın gelişmesinin beklenemeyeceğini söylemekle beraber Reşat Nuri “uyarlamanın” imkânsız olduğunu söyleyenlere de katılmaz. Nitekim İbnürrefik Ahmet Nuri bunu başarmıştır. Bazı edebiyatçılar da doğrudan doğruya çeviriyi istemektedirler. Reşat Nuri ise buna karşıdır.

Reşat Nuri’nin Babür Şah’ın Seccadesi adlı oyununda (1325) hilekâr antikacı Hacı Murat, eşyaları ucuza alıp pahalıya satmaktadır. Eşyalarını ucuz alıp pahalı sattığı Nabi Efendi bir gün Hacı Murat’a bir keçe parçası emanet eder. Nabi gittikten sonra gelen Sabir Paşa o keçe parçasını almak için ısrar edince Hacı Murat dayanamayarak verir ve keçeyi Nabi’den 300 liraya satın alırsa da Sabir Paşa keçeyi almaktan vazgeçer. Aslında bu, Hacı Murat’tan intikam almak için hazırlanan bir oyundur. Sonunda keçe bir eski eser uzmanı Almana 320 liraya gider. Eserde Batılıların Türkiye’deki eserleri toplamalarından ve bu işlerle uğraşanların sahtekârlıklarından söz edilir. Antikacılık konusunun tiyatroya ilk yansımalarındandır.

Reşat Nuri, romanlarında olduğu gibi oyunlarında da sosyal eleştiriye çok fazla yer verir ve eleştiriyi sadece gülünç olarak değil o noktalar üzerinde okuyucusunu düşündürerek yapmayı uygun bulur. Hançer’de (1920) çocuğu olmayan Selahattin’in babası Sarı Hatipoğlu Hacı Ali, aile geleneğini devam ettirmek için mutlaka bir torun sahibi olmak istemektedir. Selahattin’in karısı Hikmet, iradesiz kocasından ve üzerindeki baskıdan bıkmıştır. Hacı Ali’nin kardeşinin oğlunun ısrarlarına dayanamayarak onunla ilişkiye girer ve bir çocuğu olur. Durumu öğrenen Selahattin’in, karısını boşamasına Hacı Ali izin vermez. Çocuğa Muzaffer adı verilerek aile yadigârı hançer takılır. Savaş başlamak üzeredir, kurdukları fabrikanın hisseleri ucuzlamıştır. Onları ancak Hikmet’in dayısı kurtarabilecektir.

Reşat Nuri, para konularında ahlâksızlığın tek kişiye ait olmadığını, çıkarlar ortak olunca adeta ortak bir tasviple en azından ses çıkarmayarak –Balıkesir Muhasebecisi bunların başında gelir- ahlâksızlıkların devam ettiğini sonraki oyunlarında da dile getirecektir.

Reşat Nuri’nin başlıca tiyatro eserleri şunlardır:

  • Hançer (1920)
  • Eski Rüya (1922)
  • Ümidin Güneşi (1924)
  • Gazeteci Düşmanı, Şemsiye Hırsızı, İhtiyar Serseri (1925, üç oyun)
  • Taş Parçası (1926)
  • Yeşil gece (1928)
  • İstiklâl (1933)
  • Hülleci (1933)
  • Yaprak Dökümü (1971)
  • Eski Şarkı(1971)
  • Balıkesir Muhasebecisi (1953)
  • Tanrıdağı Ziyafeti (1971)
  • Bir Köy Öğretmeni
  • Çalıkuşu
  • Kavak Yelleri