Şiir geçmişinin belki de en kadim sanatlarından birisi olan deyim aktarmaları, eski ismiyle “istiare”, “aralarında uzak yakın ilgi (benzerlik, işlev ilgisi, yakınlığı) bulunan iki şey arasında bir benzetme yoluyla ilişki kurarak birinin adını ötekine aktarma eğilimi sonucunda oluşan dil olayı”dır.
Deyim aktarmasının günümüzdeki karşılığı “eğretileme” ve “metafor”dur. Metafor terimi, Latince ve Grekçe “metafora” kökünden gelir; meta: öte, aşırı; pherein: taşımak, yüklenmek. Yani “öteye taşımak” anlamında bir birleşik addır metafor. Bizler bugün onu bir söz sanatı olarak tanıyor, kullanıyor ve yorumluyoruz. Sözcüklerin ya da sözcük öbeklerinin ölçünlü, sıradan, birebir anlamlarından yapılan her sapma, dinleyenin veya okuyanın imgelem gücünde bir yorumlama, çağrışım, anıştırma alanı açıyor demektir. Eğretileme, söz sanatları arasında benzetme türlerinden biridir; ama dinleyenin ya da okuyanın imgelem zenginliğine çok daha geniş bir alan bırakan bir benzetmedir. Neyin neye benzetildiğini, ne ölçüde ve hangi nedenle benzetildiğini dinleyen ya da okuyan kendisi keşfetmek zorundadır; ama bu zorlu keşif ona büyük bir zevk verir, düş gücünü devreye sokma, zenginleştirme deneyimi sağlar. Bu da en üst düzeyde renkli, üstü kapalı, sezgisel, yaratıcı, “düşsel”, duygusal, derinlikli iletişim demektir.

Sponsor Bağlantılar

Geçmişi eski retorik alana kadar uzanan ve Aristoteles’te de anıldığını gördüğümüz deyim aktarması, bugüne değin yazın ve şiir incelemelerinde olduğu gibi dilbilim kaynaklarında da sık sık sözü edilen bir söz sanatıdır. Aristoteles’in Poetica’sında onu, “bir sözcüğe, kendi özel anlamının dışında, başka bir anlam verilmesidir” biçiminde tanımlamakta, türlerini göstererek örneklerini vermekteydi. Onun örneğin “orantıya göre mecaz” adını verdiği bir türde yaşlılığın hayatla ilişkisinin, akşamın günün yaşlanması, ya da Empedokles’te geçtiği gibi, yaşlılığın hayatın akşamı olarak nitelenmesinin bu türden olduğu ileri sürülmektedir. Yüzyılımızda konu üzerinde duran ünlü ruh bilimcisi Kainz, deyim aktarmalarının dil yaşamının ilk belirtisi olduğuna değinir ve şöyle der: “Dil, ‘métaphorique’ bir temele dayanır. Her dil, az ya da çok, bir deyim aktarmaları sözlüğüdür.”.

Benzetmeler, deyim aktarmalarının ilk aşaması olarak kabul edilir. Bir benzetmeye başvurulurken dört ögenin varlığı söz konusudur: Benzeyen, kendisine benzetilen, benzetme ögesi va benzetme yönü. Örneğin “kız fiden gibi ince” dendiğinde kız benzeyen, fidan benzetilen, ince benzetme yönü, gibi ise benzetme edatıdır; tümce de bir benzetmeyi dile getirir. Ancak “kız bir fidan” ya da “sabahtan uğradım ben bir fidana” denecek olursa benzetme, deyim aktarmasına dönüşür. Benzeyen ya da benzetilenden birinin kaldırılmasıyla deyim aktarması oluşur.

Deyim aktarmalarının şiir dilindeki birçok örneği, doğrudan doğruya yazın diline özgü, kişisel kullanımlar olarak dilde alışılmamış bağdaştırmalar adını verdiğimiz ögelerin de örneklerini oluşturmaktadır.

Deyim aktarmalarına eski edebiyatımızda “istiare” dendiğini belirtmiştik. Klasik şiirimizin belki de en ayırt edici özelliklerindendir diyebiliriz istiare için. Klasik şiirimizdeki istiare, günümüzdeki gibi Batıya da dayanmaz. Oradaki istiare sanatı daha çok Arap kökenlidir. Arap belagatı geleneğinden alınarak şiirimize sokulmuştur, diyebiliriz istiare için.

Klasik şiirimizde bir sözün istiare olabilmesi için şu üç özellik aranır:

1. Söz gerçek anlamı dışında kullanılmalıdır.
2. Sözün gerçek anlamda kullanılması imkansız olmalıdır. Bunu sağlamak için de sözün gerçek manasının anlaşılmasına engel(karine-i mania) bulunmalıdır.
3. Benzetme amacı olmalıdır.

İstiaredeki bu özellikleri bait bir misalle açıklamak gerekirse, bir komutanın askerine “aslanım!” diyerek seslenmesi istiare örneğidir çünkü;

– Aslan gerçek anlamı dışında kullanılarak bir askere ad olmuştur.
– Aslan kelimesinin gerçek anlamda kullanılması imkansızdır. Aslanın dört ayaklı yırtıcı bir hayvan olması buna engeldir.
– Asker, kuvvet ve cesaret bakımından aslana benzetilmiştir.

Klasik şiirde kelimeler gerçek anlamı dışında kullanıldığı için mecaza benzer. Fakat mecaz değildir. Mecazda benzetme amacı yoktur. İstiare ise benzetmeye dayanır. Bu yönüyle mecazdan ayrılır.

İstiare’nin güzelliği, kalitesinin klasik şiirde bazı şartları vardır:

1. Hayal ve fikir açık olmalıdır. Benzetme yönü açık olmalıdır.
2. Benzetmeler aklın alabileceği doğru ve tabii şeyler olmalıdır.
3. Bayağı ve münasebetsiz manalar taşıyan istiareler güzel değildir.
4. Çok kullanılmış istiareler güzel değildir. İstiare şahsi, samimi ve yeni o0lmalıdır. Ama yeniliğin garip benzerliklere dayanması makbul değildir.

Klasik şiirde istiareler “lafzın tek veya çok oluşuna, benzetme yönünün açık veya kapalı oluşuna, benzetme yönünün tarafların kavramında yer alıp almayışına göre çeşitli kısımlara ayrılır.

A) Lafzın Tek veya Çok Oluşuna göre:

1- Müfred İstiareler (Lafzı tek olan istiare)

    I- Musarrah İstiare (Açık İstiare) (benzeyenin söylenmeyip benzetilenin söylendiği istiarelerdir)

        a. Mutlak açık istiare (benzeyene veya benzetilene ait hiçbir özelliğin verilmediği açık istiarelerdir. Ör: Şu aslanlara bak.)
        b. Mücerret açık istiare (Taraflardan benzeyene ait özelliğin verildiği açık istiarelerdir. Ör: Şu süngülü aslanlara bak.)
        c. Müşerrah açık istiare (Taraflardan benzetilene ait özelliğin verildiği açık istiarelerdir. Ör: Şu kükreyen aslanlara bak.)

    II- Mekni İstiare (Kapalı İstiare) (Benzeyen söylenir benzetilen söylenmez; ama onunla ilgili bir özellik zikredilir. Ör: Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa)

2- Mürekkep veya Temsili İstiare(Hayali kuvvetlendirmek için bir istiarenin başka bir istiareyi veya benzetmeyi takip etmesi durumu / İfadesi doğrudan hoş karşılanmayacak bir hakikati ifadede kullanılır: Ayağını yorganına göre uzat)

B) Benzetme Yönünün Açık veya Kapalı Oluşuna göre

1. İstiare-i Amiyye (Benzetme yönü herkes tarafından anlaşılabilecek derecede açık)
2. İstiare-i Garibe (Benzetme yönü herkes tarafından anlaşılmayacak kadar kapalı)

C) Benzetme Yönünün Tarafların Kavramında Yer Alıp Almayışına göre

1. İstiare-i Sazice (Benzetme yönü taraflarda yoktur)
2. İstiare-i Muvaşşaha (Benzetme yönü taraflarda vardır) (KÜLEKÇİ: 2003:51–63)

Görüldüğü gibi klasik şiirimizdeki istiare anlayışı daha çok Arap belagatı üzerine kurulu. Günümüz şiirinde kullanılan istiare, klasik şiirimizden biraz daha farklıdır. Klasik şiirde her ne kadar iyi bir istiare için az kullanılmış, yeni bir istiare gereği dile getirilmişse de klasik şiirimizde yer alan istiarelerin çoğunun fazlasıyla kullanılmış olduğu görülür. Mazmun dediğimiz kalıplaşmış ifadeler, bu kanıya örnek olarak gösterilebilir.

Modern şiirimizde eğretileme dediğimiz istiareye, Doğan Aksan “deyim aktarması” der, genellikle. Deyim aktarması terimini kullanırken eğretileme,
metafor gibi kelimeleri de kullanır. Aksan da eski edebiyatımızda olduğu gibi eğretilemeleri çeşitli kısımlara ayırır:

1- Açık Eğretileme: Doğadaki nesnelerin adlarının ve bu nesnelerle ilgili sıfatların insanlar ve onların nitelikleri için kullanılmasıdır. Aslan, kuzu, tilki, domuz… gibi hayvan adlarının; gül, fidan, servi… gibi bitkilerin kullanılarak insanları nitelemede kullanılması durumudur. Burada ağırlık benzetmededir.

Yarab ne şem’ imiş bu mehin yüzü kim anın
Yüzü katinde şems-i duhanın ziyası yok (Nesimi)

Can la’lin eyler arzu yar içmek ister kanımı
Yarab ne vadidir bu kim can teşne canan teşnedir (Baki)

2– Deyim aktarmalarının bütün dünya dillerinde temel ve en yaygın olan türü, insanın organlarının, vücut bölümlerinin, insanla ilgili nesnelerin adlarının ve insanla ilgili niteliklerin doğada benzedikleri, işlev açısından yakın oldukları nesnelere aktarılmasıdır. Bu aktarmada benzetme olmakla beraber, kişileştirme de sıkça görülür.

Şişenin boynu, masanın ayağı, dağın tepesi…
*
Kör bütün vilgiler (F. Hüsnü Dağlarca)

3– Deyim aktarmalarının bir başka türüne de somutlaştırma denir. Bu tür aktarmalarda genel olarak soyut kavramların daha canlı ve somut bir biçimde aktarılması söz konusudur. Bu tür aktarmalarda “abartma” ön plandadır genellikle.

İğneyle kuyu kazmak, sinekten yağ çıkarmak, bin dereden su getirmek

4– Ayrı ayrı duyu alanlarından göstergelerin bir arada kullanılarak etkili anlatım sağlamak amacıyla da kullanılır.

Ilık bir ses, çiğ renkler, acı söz
“Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar,
Kapanırdı daha gün batmadan kapılar
Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden,
Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen!” (A. Muhip Dıranas)

Doğan Aksan’ın bu eğretileme çeşitlemeleri, zamanla değişikliğe uğramıştır. Edebiyat dünyasında olduğu gibi dil sanatlarında da zaman içerisinde düşünsel ve uygulamasal farklılıklar olmuştur. Edebiyatımızın zaman içerisinde daha çok batılılaşması ve batıyı daha iyi tanıyıp tanımlama yapabilme kabiliyetine sahip olmaya başlaması, eğretilemenin de anlamsal değişime uğramasına neden olmuştur.

Yurdanur Salman, son dönemde ortaya çıkan eğretileme çeşitlerini kendi yaptığı eğretileme çeşitlemesine yansıtmıştır. Ona eğretileme; üstü kapalı veya açık olabilir, eskimi, eksiltili, aşınmış, gündelik dilin bir parçası durumuna gelmiş açısından, yüksek ya da düşük yaratıcılık dozu taşıması açısından çeşitlere ayrılabilir.

1. Kapalı Eğretileme: Burada, benzeyen açıkça belirtilmez, yalnızsa anıştırılır. “O kamış, elemaerin yarattığı fırtınaya dayanamayacak kadar zayıftı.” Deyişinde “kamış” acılara yenik düşen bir kişiyi göstermektedir, belirsizdir.

2. Karma Eğretileme: Bu tür eğretilemelerde iki ya da daha fazla sayıda farklı benzetilen birleştirilir. Bazen de iç içe geçirilir.

3. Ölü Eğretileme: “Masanın ayağı”, “meselenin özü”, “politikanın nabzı”, “dağın eteği”… gibi eğretilemeler, öylesine uzun zamandır kullanılagelmiş ve öylesine sıradanlaşmıştır ki, benzeyen ve benzetilen arasındaki çıkışmazlığın farkına varamayız.

4. Eksiltili Eğreltileme: Aristoteles’e dek uzanan bir geleneğe göre eğretilemelerle düz değişmeceler arasında önemli bir mantıksal fark yoktur. ‘Ricard bir gorildir.’deyişi bize ‘ Ricard hakkında bir bilgiyi aktarıyor olabilir: Gorilin adı Ricard olabilir veya Ricard goril gibi bir adamdır da olabilir.

Davidson eğretilemelerin, yakalanması güç ya da tamamlanamamış birebir anlamlar içermemekle kalmadıklarını, bazen yanlış ya da belirsiz anlamlarının dışında hiçbir anlam içermediklerini ileri sürer. Bu da eğretilemelerin her zaman doyurucu bir biçimde açımlanamayacakları anlamına gelir. Belki de başarılı eğretilemelerin bizlere yaşattığı doyum işte bu tam açımlanamama, zengin belirsizliklerle yüklü olma, sonsuz çağrışımlara ve anıştırmalara açık olma özelliğinden gelmektedir.

Eğretilemelerin, x ile y arasında bir etkileşim yaratma süreciyle yeni anlamlar ürettikleri görüşü doğrudur. Eğretilemeler, yaratıcıdır. Çünkü dikkatimizi zaten var olan bir benzetmenin ötesine çekerek yepyenibir benzetme yaratırlar. Eğretilemelerde, bir sözcüğün anlamında, tek başına olduğu zaman o sözcüğün taşıyamayacağı bir anlam yönünü keşfederiz. Bu yeni keşif, sözcüğün daha önce fark edilmemiş bir anlamına ulaşmak biçiminde de olabilir; bizim dilin işleyişinden edindiğimiz sezgilere dayanarak ulaştığımız yepyeni bir anlam da. Çünkü Paul Ricoeur’e göre, “eğretilemenin işleyiş süreci, bilişimi, imgelemeyi ve duyumsamayı içerir”.

Eğretilemenin Batı edebiyatındaki kullanımı bizdekinden az çok farklılık arz eder. Batı edebiyatında eğretileme, bizim klasik manasıyla bildiğimiz “istiare” kavramından farklıdır. Daha çok “mecaz” kelimesiyle karşılayabiliriz belki onu. Günümüz edebiyatında eğretilemenin mecazi bir anlam ifade ettiği rahatlıkla dile getirilebilir. Hatta eğretilemeyi belki de en iyi açıklayacak ifade şu olacaktır: İmgenin tek kelimelik durumu.

David Lodge eğretileme hakkında şu yorumu yapar: “Bize gerekli olan sözcüğün silme, bozma olduğunu ileri sürüyorum ben: silme birleştirme, yerine kullanmaysa seçmeye girer.Düzdeğişmeceler ve kapsamlayışlar iç yapının yoğunlaşmışıdır. Eğretileme dilin seçme eksenine, düzdeğişmece ise ve kapsamlayış ise dilin birleşim eksenine girer.”

Zoltan Kövecses da sıradan metaforların şiirsel olarak işlenmesinde bazı yöntemler ileri sürer. Ona göre bir metaforun şiirsel özelliğe kavuşması için o metaforun düzenlenmesi gerekir. Düzenlemede şunlar ileri sürer:

1. Anlamını Genişletme
2. Ayrıntılandırma
3. Sorgulama
4. Birleştirme
5. Kişileştirme
6. İmgeleme.

KAYNAKÇA:

AKSAN, Doğan, Şiir Dili ve Türk Şiir Dili, Engin Yayınları, Ankara, 2006.

BOOTH, Wayne C., Gerçeğe Uygun On Tez, Kitap-lık dergisi, Sayı 65, İstanbul, Ekim 2003.

GOODMAN, Nelson, Ay Aydınlığı Olarak Eğretileme, Kitap-lık dergisi, Sayı 65, İstanbul, Ekim 2003.

JAKOBSON, Roman, Metoforik ve Metonomik Kutuplar, Kitap-lık dergisi, Sayı 65, İstanbul, Ekim 2003.

KÖVECSES, Zoltan, Edebiyatta Metafor, Kitap-lık dergisi, Sayı 65, İstanbul, Ekim 2003.

KÜLEKÇİ, Numan, Açıklamalar ve Örneklerle Edebi Sanatlar, Akçağ Yayınları, Ankara, 2003.

LAKOFF, George; JOHNSON, Mark, Eğretileme Kuramında Gelişmeler, Kitap-lık dergisi, Sayı 65, İstanbul, Ekim 2003.

LODGE, David, Eğretileme ve Düzdeğişmece, Kitap-lık dergisi, Sayı 65, İstanbul, Ekim 2003.

QUİNE, W.V., Eğretileme Üzerine Son Düşünceler, Kitap-lık dergisi, Sayı 65, İstanbul, Ekim 2003.

SALMAN, Yurdanur, Dilin Düşevreni:
Eğretileme
, Kitap-lık dergisi, Sayı 65, İstanbul, Ekim 2003.

SEZER, Engin, Dilde ve Edebiyatta Yol Metaforu, Kitap-lık dergisi, Sayı 65, İstanbul, Ekim 2003.

TEOMAN, Ali, Eğretileme: Beşinci Töz, Kitap-lık dergisi, Sayı 65, İstanbul, Ekim 2003.