Boşanma… Hastalık… Ölüm… Ya da bunlara benzer farklı bir sebep.

Ve…, küçük çocuk aileden ayrılıp yaşamına yetiştirme yurdunda devam ediyor.

Yetiştirme yurduna getirilmeden önce başlayan sorunların, psikolojilerinde yarattığı etki karakteristik bozukluğa sebep olur. Her şey bir tarafa aileden ayrı bir yaşam onları beklemektedir.

Sponsor Bağlantılar

Kendisiyle benzer geçmişi paylaşan birçok çocuk gibi. Ve, onların her biri artık arkadaşıdır. Kimisi arkadaştan öte. Yaşları aynıdır. Ağladıkları, güldükleri konular aynıdır. Sevinçleri aynıdır.  Birbirini anlayan, acıyan yürekleri vardır. Kaderleri birdir… Dertleri bir… Ama beraberken dahi yalnızdırlar. Küçük dünyalarında yapayalnız.

Nedir bu yalnızlık…

İnsanları yaşama bağlayan sevgiler vardır. Hayatımızın olmazsa olmazı sevgiler. Kimi zaman paylaşmak istediğimiz, kimi zamansa sadece bize ait olsun istediğimiz sevgiler.

Ya sevgisizlik…

Yetiştirme yurtlarında kalan çocukların ortak paydasıdır sevgisizlik. En kötüsü paylaşamadıkları ya da karşılığını alamadıkları sevgidir içlerini acıtan. Varla yok arası.

Anne babaları olsun olmasın hep bir tarafları yarım, hep bir tarafları eksiktir. Sevgiye, şevkata duydukları özlem yaşıtlarından fazla değildir belki. Hatta çok azına da razı gelirler, ufak bir tebessüm bir anda tüm dünyaları olur.

Başkasına uzanan eli kıskanırlar kimi zaman. Boşta kalan ellerine bakıp hayıflanırken gözleri buğulanır.

His dünyasında yaşadığı med-cezir ona hayatı bir kez daha sorgulatır. Her geçen gün artarak devam eden bu sorgulayış, gün gelir tıkanıp kalır bir yerlerde. O artık yetiştirme yurdunda kalan bir bireydir. Çocuk ama çocukluktan uzak bir birey.

Çocuklukla yetişkinlik arasında birey, fiziksel, cinsel, ruhsal yönden kişiliğini oluşturan unsurlarla gelişimini tamamlar. Hayata bakışı ve hazırlanışı bu dönemde olur. Karakteristik özellikleri arasında genetik olmayan yapılandırma hızla ilerlerken his dünyası ağır basar. Artık ya daha hırçın, daha agresiftir. Ya da daha uysal ve içe kapanık.

Yetiştirme yurdunda büyümüş çocukların %90’ı yaşadıkları dönemi karabasan gibi hatırlar. Bilinsin ister. Sevgiye ve şevkata aç yürekleri hiçbir zaman do(y/l)maz. Kimi çocuklar içinse bu bir utanç kaynağıdır. Gurur meselesi yapar. Ailesi yanında büyümüş çocuktan farklı muamele görmek istemez. Girdikleri ortamlarda ya dışlandığını hisseder, ya da asimile edildiğini. Burada açıklık getirilmesi gereken, onlara karşı yaklaşımda bulunurken karşılıklı olarak duyguların istismar edilmemesidir.

Çocuk yuvaları ve yetiştirme yurtları ile ilgili yasa, 24 Mayıs 1983 tarih ve 2828 sayılı SHÇEK yasa ile yenilenmiştir. Bu yenileme de “Koruyucu aile” yöntemi getirilse de; ülkemizdeki sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik şartlar söz konusu olduğunda bu, yeterince başvurulmayan bir yöntemdir.

Yetiştirme yurdunda kalan çocuklarla ilgili birçok akademik çalışma ve yayınlar mevcuttur. Bunların çoğu soruna çözümsel yaklaşsa da, kullanılan ölçekler, klinik çalışmalar ve araştırma teknikleri sadece bilimsel çalışma ve çalışma dizininden öteye gitmemiştir.

Bugün ülkemizde yasaların tanıdığı imkânlar çerçevesinde,Yetiştirme yurtlarında kalan çocuklara, devlet eğitimlerini sürdürebilmeleri için destek vermekte ve iş olanağı sağlamaktadır. Bu imkân gelecek yaşantıları açısından yeterli olsa da yetiştirme yurtları, çocuklara daha çok barınak görevi yapmaktadır.

Geneli ergenlik döneminde olan yetiştirme yurdu çocuğunun, aile içinde büyüyen çocukla eşdeğer bir muamele ile yaşama atılması ya da hazırlanması yurt şartlarında imkânsızdır.

Yetiştirme yurdunda büyüyen çocuğun sorunları dendiğinde birçoklarının aklına “Aile içinde büyüyen çocuğunda sorunları olabilir” şeklinde eleştirisel yaklaşımlı yanıtlar gelebilir. Burada yetiştirme yurdunda büyüyen çocuğun yaşadığı sorunları ve psikolojisinin ayırt edici özelliklerini kodlara ayırmak gerekiyor. En doğru ve en güvenilir çözümleme yöntemlerine ancak bu şekilde ulaşabiliriz. Yetiştirme yurdunda büyüyen çocuğun yaşadığı içsel ve dışsal sorun ve sıkıntıları ancak bulunduğu ortamda iletişim halinde olduğu kişiler tarafından sonuca ulaştırılabilir.

Yetiştirme yurdunda görevli birçok personel eğitimsiz olarak görev yapmaktadır. Yani sosyal hizmetler uzmanı ve psikologlar dışındaki diğer personel.

Çocuklarla birebir iletişim halinde olan görevlilerin eğitimsiz oluşu, onların –var olan sorunlarını çözmek yerine çoğu zaman daha da karmaşık hale getirebiliyor. Bundan dolayı, yetiştirme yurtlarında görevli personel, pedolojiden pedagojiye kadar bir dizi eğitimden geçirilmeli ve devamı sağlanmalıdır.

Sadece bilimsel yaklaşım ve çözümler onların sorunlarına panzehir olabilir.

Yetiştirme yurtlarındaki mevcut sistemle devlet anlayışı güdülmekte bu da yurt çocuğunun sorununa çare olmamaktadır. Ülkemiz şartlarında yetiştirme yurtlarının daha kaliteli hizmet vermesi kurumun özelleştirilmesi ile mümkündür. Özelleştirilmesinden kasıt tabiî ki taşeronlaştırmak değil, bütünüyle şirketleştirmektir. Böylelikle hem devletin yükü hafifleyecek hem de küreselleşmenin gereği insana verilen değerden bir parçada olsa yurt çocuğu nasibini alacaktır.

Misyon &vizyon ilkesiyle hareket eden şirket anlayışı, uluslar arası hizmet ve kalite arayışı ile yetiştirme yurdu çocuğunu her yönden sağlıklı nesiller haline getirebilir.