Almanya, Porter’ın, ünlü The Competitive Advantage of Nations (1990) adlı kitabında önemle vurguladığı gibi, ekonomideki gücünü ve bugünkü refah düzeyini, prodüktiviteyi artırmadaki başarısına borçludur. Bu başarının temelinde ise Almanya’nın teknoloji alanındaki yetkinliği; üretim sistemini ve ürün profilini ileri teknolojiler bazında yenileyebilme yeteneği yatmaktadır. Bu yeteneği geliştirmek ve sürdürmek Federal Hükümet’in bilim ve teknoloji politikasının ana eksenini oluşturmaktadır.

Çok açıktır ki, Almanya, teknoloji alanındaki yetkinliğini sürdürebilmenin kurumsal yapılarını kurabilmiş ve bu yapıları iyi işletebilen bir ülkedir. Almanya’nın teknoloji alanındaki kurumsal-toplumsal yapılanması 19. Yüzyıl’ın ikinci yarısına kadar uzanır. Bilindiği gibi, 19. Yüzyıl B.Britanya İmparatorluğu’nun bütün dünya pazarlarına egemen olduğu bir yüzyıldır. Almanya ise yüzyılın başlarında tarımsal üretimin egemen olduğu bir ekonomiye sahiptir.

Sponsor Bağlantılar

Sanayii, B.Britanya ve Fransa’nınkine göre çok cılızdır ve bu ülkelerin sanayi ürünleriyle rekabet edememektedir. O dönemin iktisatçılarından Friedrich List (1789-1846) B.Britanya’nın dünya pazarlarındaki üstünlüğünün önemli ölçüde, teknolojideki üstünlüğünden kaynaklandığı ve bu yetkinliğe erişemeyen ülkelerin B.Britanya ile rekabet edemeyecekleri görüşündedir. List, bu görüşten hareketle, sanayi ve teknolojide geride kalan ülkelerin öndekilere yetişebilmelerinin koşullarını araştırmış ve döneminin klasik iktisat öğretisine karşı geliştirdiği bir kuramla, yetişebilmenin -ve bununla eş anlamlı gördüğü, B.Britanya tekelindeki dünya teknolojisini yakalamanın- yolunu göstermiştir. List’in, bir teknoekonomi stratejisi olarak da tanımlanabilecek olan öğretisini izleyen Almanya dünya teknolojisini yakalayacak ve B.Britanya’ya yetişecektir. 19.Yüzyıl İkinci yarısında, Almanya’nın, tamamen List’in formülasyonu çerçevesinde, kendisinde olmayan ileri düzeydeki teknolojiyi öğrenip özümseyebilmek ve ekonominin ilgili etkinlik alanlarına yayarak kullanabilmek ve edindiği teknolojiyi bir üst düzeyde yeniden üretme becerisini kazanabilmek için attığı ilk adım, bu süreci, bir bütün olarak, düzenli ve sistemli bir temel üzerine oturtabilmeyi mümkün kılacak, bir öğretim-eğitim sistemiyle; sanayii, devlet mekanizmasını ve üniversiteleri içine alan, ulusal araştırma-geliştirme ağını kurmak oldu. Almanya’nın bugünkü bilim ve teknoloji sistemi, kurumsal açıdan, böylesi bir tarihsel geçmişe dayanmaktadır.
 
Fraunhofer Sistem ve İnovasyon Araştırma Enstitüsü’nden, siyaset bilimci Dr. Stefan Kuhlmann’ın (1995) işaret ettiği gibi, Alman bilim ve teknoloji politikası, Avrupa’nın diğer sanayileşmiş ülkelerinde de görüldüğü üzere, 1950’lerden bu yana kapsamını sürekli genişletmiştir.
 
1950’lerin ortalarında büyük teknoloji programları başlatılmış; nükleer teknoloji, havacılık ve uzay teknolojileri, veri işleme ve daha sonraları mikroelektrik, üzerinde çalışılan ve desteklenen başlıca alanlar olmuştur.
 
1970’lerin ortalarından itibaren, teknoloji yoğun mal ihracı için gerekli üretim koşullarını yaratmaya yönelik programlar desteklenmeye başlanmış ve kamu fonlarının, birden çok sektörü ilgilendiren ileri malzeme ve mikroelektronik gibi jenerik teknolojileri ve teknoloji sistemlerini geliştirmeye yönelik araştırma projelerine tahsisine ağırlık verilmiştir.