DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, TRT 3’den canlı yayınlanan TBMM grup toplantısında, konuşmasının son bölümünü Kürtçe yaptı.

Ahmet Türk’ün, yaklaşık on dakika süren konuşmasının Kürtçe devam etmesi nedeniyle canlı yayın kesildi.

Sponsor Bağlantılar

TBMM Grup Başkanvekili DTP’li Selahattin Demirtaş da, parti başkanına uyarak, kapanış konuşmasını Kürtçe olarak yaptı.

Münfesih DEP’li Leyla Zana da, TBMM’den canlı yayınlanan milletvekili yemin töreninde Kürtçe yemin etmiş, büyük olaylara sebebiyet vermiş, hapis cezasına çarptırılmıştı.

Bakın, en baştan belirtelim;

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez 3. maddesine göre; devletin resmi dili Türkçedir. Milletvekilleri, her türlü yasama ve denetim faaliyetlerinde devletin resmi dilinin dışında bir başka dil kullanamazlar. Bu hüküm, Anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu’nda son derece açık ve nettir. Tersi bir durum, Anayasa’nın açıkça ihlali anlamına gelir.

Peki, yılların siyasi tecrübesi A.Türk, bunları bilmiyor mu!!!

Biliyordur mutlaka ama, bilmiyorsa bile, en azından Leyla Zana olayını ve sonuçlarını hatırlıyordur herhalde.

Peki, “bile bile lades” anlamında, neden ve ne amaçla böyle bir şey yapmış olabilir ki?

Ahmet Türk’ün ta kendisi açıklıyor zaten bunu TBMM’de. Diyor ki; “Hem 21 Şubat Dünya Anadil Günü olması, hem Kürtçe üzerindeki anlamsız baskı ve yasakların sürüyor olması ve hem de anadil korkusunun yapay bir korku olduğunu anlatmak açısından, konuşmamın bundan sonraki bölümünü anadilimde sürdüreceğim”.

Devam ediyor; “Türkiye’de resmi dilin Türkçe olmasına herhangi bir itirazımız yok (Yok bir de olsaydı, teveccüh buyurmuşlar). Herkesin anadilini özgürce kullanması gerekir. Çok dillilik bir zenginliktir. Bu zenginliğin korunması ve yaşatılması, çağın bir gereğidir. Dünya üzerindeki bütün diller masumdur. Halkların kardeşliği yaklaşımıyla aslında bütün diller de kardeştir”.
Bu sözler gerçekten kulağa hoş geliyor. “Anadilin özgürce konuşulması” doğru ve haklı. “Çok dillilik zenginliktir”, bu da kabul. “Dillerin masumiyeti ve kardeşliği” yüzde yüz doğru. Ancaaak…

Siz, anadilinizi, dillerin masumiyeti anlamında masumane kullanırsanız; doğru ve haklı. Tersine; ayrılık, farklılık, siyaseten ve hatta terör dili olarak kullanır, zenginlik anlamında değil, “çatlak ses” anlamında kullanırsanız; bu ise asla kabul edilemez. Bir ülkenin “bir”liği ve “bütün”lüğü bunu gerektirir.

Bakın A.Türk ne diyor; “Yerel yönetim ve meclislerde, eğitim ve basın-yayın alanlarında Kürtçeye uygulanan yasaklar kalkmalı ve anayasal güvenceye alınmalı”. Buradaki asıl amaç; Kürtçenin de Türkçe gibi resmi dil olması.

Anayasa, hukuk, kanun savunucusu (!!!) A.Türk, TRT ŞEŞ ile ilgili olarak; “TRT 6’dan Kürtçe yayın yapılmasının da yasal bir güvencesi yok” diyor. Sırf, yasal güvencesi olmadığı için Kürtçe TV’ye karşı çıkıyor!!! Bravo…

Kürtçe TV’nin, Kürt vatandaşlar arasında oldukça rağbet gördüğü ve ROJ TV’nin etkisini kırdığı, reytingini düşürdüğü söyleniyor. Bırakın, seçim yatırımı olsun, her ne olursa olsun, sonuçta halkın memnuniyeti esas değil mi!

“DTP milletvekilleri veya belediye başkanları Kürtçe konuştukları için cezalandırılıyor, ancak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, mitinglerde Kürtçe konuşuyor. Yani, Kürtçe Kürtlere yasak, ancak AKP ve devlete serbest” diyor Ahmet Türk.        
 
DTP Grup Başkan Vekili Selahattin Demirtaş da, “Bu çıkışımızla Kürtçeye yönelik maskeleri düşürdük. Devletin, AKP eliyle yaptığını iddia ettiği açılımlar sahtedir ve Kürtleri kandırmaya yöneliktir, deşifre oldu. Biz ısrarla TRT 6’nın bir seçim yatırımı olduğunu, Kürtçe üzerindeki baskıların ve yasakların kalkmadığını söyledik. Bugün görüldü ki, Kürtçe Kürtlere yasak” diyor ve ekliyor “TRT 3’te yayının kesilmesi devletin Kürtçeye yönelik tahammülsüzlüğünü ortaya koydu. TRT’nin bir kanalında 24 saat yayın yapacaksanız, ama ötekisinde izin vermeyeceksiniz. Bu, Kürtçenin Kürtlere yasak olduğunu gösteriyor”.    
 
Öncelikle, R.T.Erdoğan, TBMM’de değil, mitingde, Kürtçe ve sadece “TRT ŞEŞ, hayırlı olsun” dedi, “Biji Serok” falan demedi. Kürtçenin, bugün yasak olduğu asla söylenemez ve Türkiye’nin her yerinde de özgürce konuşulabilmektedir. Ancak siz, konuştuğunuz dilinizi, aykırı söylemlerde kullanır ve bunu dayatırsanız, bu, “kuş dili” de olsa, Hint dili de olsa yasaklanır, kabul görülmez.
 
Buna rağmen; “Herkes anadilini kullanmakta özgürdür. Bu dil her yerde de kullanılabilmelidir. Demokrasi bunu gerektirir. TRT ŞEŞ, bundan yirmi yıl önce açılsaydı da bunca acı hiç yaşanmamış olsaydı. Ne oldu yani, ülke mi bölündü, dünya mı yıkıldı? Bırakın özgürlüklerini yaşasınlar” diyen bazılarımız çıkıverdiler yine ortaya, sahne almaya.
 
Oysa, genel olarak, bu bir siyasi şov ve provokatif bir eylem olarak değerlendiriliyor. Seçim öncesi siyasi bir atraksiyon, geride kalmışlığın, denize düşmüşlüğün bir çırpınışı olarak görülüyor. Demokrasi ve haktan bahseden bir zihniyetin, TRT ŞEŞ gibi Kürtçe yayın yapan bir televizyonu eleştirmesini, yasaklamasını, seyredenlerini ve programlara katılımcılarını tehdit etmesini, hatta ve hatta “ölüm” ile tehdit etmesini, siz olsanız nasıl değerlendirirdiniz?
 
Bunu, masumiyet zırhına gizlenmiş ve sözde kalmış “Hak arayışı” olarak görmez miydiniz?
 
Unutmayalım ki;
 
         Anadilde eğitim …
 
         Kürtçe resmi dil olsun …
 
         Türkiye; TC …

         Özerk yönetim …
 
         Kahraman şehit gerillalarımız …
 
         Güneydoğu; Kuzey Kürdistan …
 
         Bizim liderlerimiz; Apo, Barzani, Talabani …

Kürt coğrafyası ve bu coğrafyanın gerçek adını (Kürdistan) bir gün kabul edecekler …
 
gibi benzer söylemlerin, henüz arşivlere girecek kadar çok da zaman geçmedi üzerinden, halâ sıcaklıklarını koruyor, üstelik her fırsatta alevlendiriliyorlar.
 
Yoksa, bunlar da mı “masumane ve romantik” geliyor size. Yoksa siz, o taktığınız veya taktırıldığınız “at gözlüklerinizi” çıkartmayıp, romantik bakışlarınızla halâ “tırıs” mı gidiyorsunuz!!!
 
Eğer, halâ aynı yerdeyseniz, size ancak “deh” demek geliyor içimden.

 
Sabahattin Talu
sabahattintalu@gmail.com