Ortadoğu Kavramının Ortaya Çıkışı

Kitleleri pasifize eden ve yüzyıllarca oyalayan kavramların alt yapılarını incelediğimizde, tarihsel bir plan ve hesaplamanın ürünü olduğunu görürüz.[1] Aslında var olan kavramlara baktığımızda her birinin çıktığı sürecin birer parçası olduğunu görürüz.Egemenlerin “insanlığın ortak paydaları” dedikleri kelime ve kavramların tümü, gizledikleri ve tanımlanmasını istemedikleri dünya görüşlerini ve çıkarlarını yansıtır. “Ortadoğu”[2] kavramı da bunun en iyi örneğidir.[3] Kavram esas olarak yüz yılı aşkın süredir birçok ülke ve uluslar arası aktörlerce kullanılsa da “Ortadoğu” denildiğinde anlatılmak istenen tam olarak netleşememiştir. “Orta Doğu” kavramı, diğer bölgeler gibi kendi içinde tutarlı bir tanımlamaya sahip olmayıp tanımlaması daha ziyade sübjektif çerçevede yapılır. Bahsi geçen kavram, ilk kez 1902 yılında Amerikalıların ünlü deniz istihbaratçısı ve Amerikan Deniz Politikası’nın babası olarak bilinen Alfred Thayer Mahan’ın, National Review isimli dergide yayımlanan “The Persian Gulf and International Relations” başlıklı makalesinde yer alır. Mahan bu makalesinde, Basra Körfezi’nin dünya ekonomisi ve deniz hakimiyeti üzerindeki büyük rolü ve önemini anlatırken, Orta Doğu ( Middle East) kelimesini Arap yarımadası ve Hindistan arasındaki bölge için kullanır. [4] Ancak bununla birlikte “Orta Doğu” teriminin ilk olarak İngilizler ve Fransız tarafından kullanıldığını söyleyenler de mevcuttur. Şöyle ki: Geçmişte “Şark meselesi” olarak bilinen kavram zaman içinde Ortadoğu sözcüğü ile ifade edilmeye başlandı. Bu sözcük de Osmanlının çöküşünün ardından ortaya çıkmıştır. Ortadoğu sözcüğü İngilizler tarafından ilk defa 9 Mayıs 1916 tarihinde Fransa ile aralarında imzalanan ve Osmanlının parçalanmasını öngören Sykes-Picot gizli anlaşmasının akabinde 1920 tarihlerinde kullanılmıştır. İngiltere...

Devamını Oku