“Orta Doğu” kavramı, diğer bölgeler gibi kendi içinde tutarlı bir tanımlamaya sahip olmayıp tanımlaması daha ziyade sübjektif çerçevede yapılır. Bahsi geçen kavram, ilk kez 1902 yılında Amerikalıların ünlü deniz istihbaratçısı ve Amerikan Deniz Politikası’nın babası olarak bilinen Alfred Thayer Mahan’ın, National Review isimli dergide yayımlanan “The Persian Gulf and International Relations” başlıklı makalesinde yer alır. Mahan bu makalesinde, Basra Körfezi’nin dünya ekonomisi ve deniz hakimiyeti üzerindeki büyük rolü ve önemini anlatırken, Orta Doğu ( Middle East) kelimesini Arap yarımadası ve Hindistan arasındaki bölge için kullanır. [4]
Ancak bununla birlikte “Orta Doğu” teriminin ilk olarak İngilizler ve Fransız tarafından kullanıldığını söyleyenler de mevcuttur. Şöyle ki: Geçmişte “Şark meselesi” olarak bilinen kavram zaman içinde Ortadoğu sözcüğü ile ifade edilmeye başlandı. Bu sözcük de Osmanlının çöküşünün ardından ortaya çıkmıştır. Ortadoğu sözcüğü İngilizler tarafından ilk defa 9 Mayıs 1916 tarihinde Fransa ile aralarında imzalanan ve Osmanlının parçalanmasını öngören Sykes-Picot gizli anlaşmasının akabinde 1920 tarihlerinde kullanılmıştır. İngiltere daha önce ise Near East (Yakın Doğu) sözcüğünü kullanıyordu. Bu terimi İngiltere, Osmanlının hakim olduğu topraklar için kullanıyordu. Osmanlının çöküşünden sonra sözcüğünden sarfı nazar ederek onun yerine Middle East (Orta Doğu) terimini kullanmaya başladı. İngiltere Middle East cümlesini Irak, Türkiye ve Suriye’yi içine alan topraklar için kullanmaya başladı. [5]
Ortadoğu terimi, İkinci Dünya Savaşı içinde ve sonrasında özellikle askeri nitelikli olarak kullanılmıştır.[6] Savaştan önce, yeni keşfedilen ve Avrupa’dan çok uzak olan bölgelere “Uzakdoğu”, burası ile Avrupa arasında kalan yerlere de “Yakındoğu” denmekteydi.[7]
Mahan’ın “Ortadoğu”suna tekrar dönecek olursak; yüzyılın başlarında Basra Körfezi’nin stratejik önemi ve bu bölgede Alman İmparatorluğu, İngiltere ve Rusya’nın nüfuz mücadelelerini anlatmaya çalışmıştır. Bu kavramı jeostratejik konsept dahilinde kullanmış ve Süveyş’ten Singapur’a kadar uzanan deniz yolunun bir bölümünü koruyan ayrıca kesin şekilde sınırlarını belirtmediği bir bölgeyi anlatmıştır. Ve Birleşik Devletlerin “güçlü devlet olabilmesi için bu bölgeyi kontrol altına alabilmesi gerekmektedir” demiştir.[8]
Temelde ise “Ortadoğu” kavramına bakacak olursak; “Şark” ve “Yakın Doğu”(Near East) kavramları Batı merkezli kavramlardır. Çünkü Batı, Avrupa’yı dünyanın merkezi olarak kabul ettiğinden, dünyanın geriye kalan kısmını da kendilerine olan mesafe farklılıkları ile adlandırmaktadır.[9]
Batılılar bu kavramı bu kadar geniş kapsamlı ve rahat kullanırlarken peki Arapların bu terime tepkisi nasıldır? Arap Dünyasının Batıcı olmayan aydınlarının tümü Ortadoğu kelimesinin sömürgeci bir içeriğe sahip olduğunu biliyor ve bu kelimeden vebalı gibi kaçınmaktadırlar. Batıcı olmayan modern Arap aydınının tümü ise, bu kelimeyi bir hakaret olarak da telakki etmektedirler.[10]
[1] ŞİMŞEK, Erdal. “Türkiye’nin Ortadoğu Politikası”. Kumsaati Yayınları. İstanbul, Şubat 2005. Ss.10
[2] Daha önceleri bölgeye “Levant”(Güneşin doğduğu yer)denilmekteydi. Bu sözcüğün Türkçedeki karşılığı ise “Maşrik”tir; bunun tersine de “Mağrip” denir. İngiltere’nin sömürgeleri Doğu’ya doğru kaymaya başlayınca, güneş İngiltere için daha da Doğu’da doğmaya başlamış, Levant terimi anlamını yitirmiş, bundan sonra, bu bölgeye Near East(Yakın Doğu) denmeye başlanmıştır. Tanım konusundaki tartışmalar ise sürekli olarak devam etmiştir. İngilizler Türkiye’ye Near East demeye başladıklarında ise bu bölge “Middle East”(Ortadoğu) olarak anılmaya başlanmıştır.
[3] ŞİMŞEK, Erdal. “Türkiye’nin Ortadoğu Politikası”. Kumsaati Yayınları. İstanbul, Şubat 2005. Ss.10
[4] A.e.
[5] MÜFTÜOĞLU,İsmail. “Geçmişten Günümüze Büyük Ortadoğu Projesi” 2006 http://www.turkeyforum.com
[6] KOCAOĞLU, Mehmet. “Uluslararası İlişkiler Işığında Ortadoğu”. Ankara Genel Kurmay Basımevi,1995. ss5
[7] A.e.
[8] ŞİMŞEK, Erdal. “Türkiye’nin Ortadoğu Politikası”. Kumsaati Yayınları. İstanbul, Şubat 2005. Ss.10
[9] A.e.
[10] A.e.