Yazar: nesibekablan

Seksen Kuruş

Alışverişi kısa sürede bitirdim. Kasada üçüncü sıradayım. Ön sıradakiler de fazla bir şey almamış. Kasiyerin de eli hızlıysa bu sıra çabuk biter. O arkamda. Arada yanıma doğru sabırsız adımlar atıyor. Kırklı yaşlarda, üstü başı temiz, kumral, yüzü balkan göçmenlerini andırıyor. Bir elinde hazır çorba paketi, diğerinde üzerinde marketin yanındaki fırının ismi olan poşetin içinde bir tane ekmek.Morali bozuk görünüyor, etrafın pek farkında değil, elindeki mercimek çorbası paketine fiskeler vuruyor. Hiç huyum değildir ama “Sen geç abla” diyorum. Gülümsüyor, nazikçe teşekkür ediyor. Bu sıkıntılı hayatta bir minicik hediye gibi teklifim. Kasiyer, paketin barkodunu okutup “Seksen kuruş” diyor ablaya. Ablanın elinde beş ve on kuruştan müteşekkil paralar. Kasiyer canı sıkılmış bir halde uzun uzun sayıyor. Tam abla ilerleyecekken bir hamleyle atılıp elindeki poşetin ağzını aralıyor ve “Torbada ne var?” diyerek kontrol ediyor. Torbanın içinde sadece ekmek olduğu o kadar belli ki bu anlamsız hareket beni şaşırtıyor. Abla da şaşkınca “Ekmek var, buradan almadım.” Diyerek gülümsüyor. Sonra yine tebessümle “Allah öyle şey göstermesin.” diyor, göz ucuyla da mahcubiyetle bana bakıyor. Ablanın hali nicedir bilemiyorum. O sanıyorum ki işten geliyor ve günün yorgunluğuyla ya da kalbinin saflığıyla olan biteni ancak eve gidince idrak eder. Sadece seksen kuruşluk bir çorba aldıysan ve paran bozuksa ve elinde bir ekmek poşeti varsa potansiyel hırsız sanılabileceğini anlıyorum. Kasiyere uzun uzun anlatmak istiyorum; kafası çalışan hiç kimsenin içinde ne olduğu görünen bir poşetle hırsızlık yapmayacağını, bu tip küçük...

Devamını Oku

Bugün 23 Nisan, Herşeyimiz Tastamam

Bugün önünden geçtiğim bir ilkokulun bahçesinde 23 Nisan gösteri provası yapılıyordu. 8-9 yaşlarında, ellerinde rafyadan kırmızı-beyaz püsküllerle –ponpon diyemiyorum çok daha az hacimlilerdi çünkü- senkronizasyon tutturmaya çalışan çocuklar alışılmış bir görüntü. Çocukları senkronize hareket etmeye niye bu kadar zorlarlar o da ayrı bir konu…Beni asıl etkileyen fondaki müzik oldu. Bir takım anlamsız çocuk şarkıları ya da bayan şarkıcıların söylediği ve özellikle minik kızların diline yapışan saçma sözlerle bezeli şarkılara da alışmıştık. Ama burada Tarkan çalıyordu. Uyuşturucu kullandığı sağır sultanın kulağına ulaşmış megastarımızın çocuklara iyi bir örnek olamayacağı gösteriyi hazırlayan öğretmen tarafından sanıyorum es geçilmiş. Hadi bir noktaya kadar tamam deyip bilgisizlik, düşüncesizlik deyip geçiştirelim. Peki, o şarkı sözlerine ne demeli? “Her şeyim tastamam, yazlığım, kışlığım, bi de yanına yakıştığım…” Bazı televizyon programlarında çocuklara kanto yaptırma, yaşlarına uygun olmayan şarkılar söyletme gibi durumlar reyting uğruna yapılıyor. Bunlara izin veren anne-baba sayısının da az olduğunu sanıyordum. Ta ki bu görüntüye kadar… Ortada para pul yokken bu çocuklar sıradan birilerinin, sıradan çocukları olarak böyle bir şarkı eşliğinde neden püskül sallıyorlardı? Çocukluğumun 23 nisan törenlerinin hemen hemen hepsi aklımdadır. Hatta 19 mayıs gösteri şarkıları bile ezberimdedir. Pek çok kişi için de bu durumun geçerli olduğunu sanıyorum. Bu çocukları düşünüyorum da bu şarkının beyinlerine nasıl kazındığını, nereleri etkilediğini –kimse kabul etmeyecek bu söylediğimi ama- hayatlarını ne derece etkileyeceğini… Basit bir şarkıdan nerelere gittin demeyin sakın. Basit bir sınıf piyesi, küçücük bir törende iki satır...

Devamını Oku

Çince Öğrenmek

Özellikle son bir kaç yıldır Türkiye’de gündeme gelen Çince öğrenme konusuyla ilgili bir kaç cümle de ben söylemek istedim. Konuyla ilgili söyleyeceklerim tamamen kişisel fikirlerim, Çin’de iki yılı geride bırakmış bir Türk olarak burada gördüklerim ve Çince ile ilgili bilgilerime dayanır. Ve en basta belirtmeliyim ki Türkiye’de herhangi bir Çince Dil Okulu ya da Çin’de bulunan bir dil üniversitesinde eğitim almadım.Çinceyle ilgili bir kaç bilgiyle baslarsak iyi olacak. Çince alfabesi olmayan, “karakter”  olarak adlandırılan resim benzeri şekillere dayanan, yaklaşık 4000 yıl öncesinden günümüze kadar gelmiş  “hiyeroglif” diyebileceğimiz bir yazı biçimine sahiptir. Bu karakterlere “Hanzi” denir. Karakterlerin her biri ayrı bir hece, çoğunlukla da ayrı bir kelimeyi ifade eder. Hanzi’nin doğru yazılabilmesi için bu isin öğretmenliğini yapabilecek konumdaki yetkin kişilerden eğitim almak gerekir. Çünkü hanzi yazarken yapacağınız milimetrik bir değişiklik kelimenin anlamını tamamen değiştirebilir. Ayrıca hanzi yazımının doğru olabilmesi için çizgilerin yapılısında izlenecek bir metod vardır. Eğer çizgileri yanlış sırayla yaparsanız kelimeyi yanlış yazmış olma ihtimaliniz yüksektir. “Pinyin” ise Çince’nin Latin harfleriyle yazılıp okunmasını sağlayan bir sistem olarak 1959 yılında geliştirilmiştir. 21 harf ve dört ses tonu (ā, á, ǎ, à olan dört ton ve tonsuz okunan a) ile yazılabilen pinyin Çince’nin öğrenimini kolaylaştırmak için halen kullanılır. Çin’de kullanılan yazı dili ortak olsa da okunuşları itibari ile aslında birçok Çince’den bahsedebiliriz. Zaten Çinliler de dillerini konuşma ve yazma Çincesi olarak kesin çizgilerle birebirinden ayırmaktadırlar. Türkiye’de Çince’nin popüler olması son bir...

Devamını Oku